بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قُل لَّن يُصِيبَنَآ إِلَّا مَا كَتَبَ ٱللَّهُ لَنَا هُوَ مَوْلَىٰنَاۚ وَعَلَى ٱللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ ٱلْمُؤْمِنُونَ ﴿٥١

De ki hiç bir zaman bize Allah’ın bizim için yazdığından başka bir şey isâbet etmez o bizim mevlâmızdır ve mü'minler onun için yalnız Allah’a mütevekkil olsunlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize erişmez. O, bizim Mevlamızdır. Onun için mü'minler Allah'a tevekkül etsinler.

— İbni Kesir

De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Allahın bizim için yazdığından başkası asla bize erişmez. O, bizim mevlâmızdır. Onun için mü'minler yalınız Allaha güvenib dayanmalıdır».

— Hasan Basri Çantay

Onlara de ki; «Başımıza gelenler, sadece Allah'ın alnımıza yazdıklarıdır. Bizim mevlamız, sahibimiz O'dur. Mü'minler sadece Allah'a dayansınlar.»

— Seyyid Kutub

قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَآ إِلَّآ إِحْدَى ٱلْحُسْنَيَيْنِۖ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ أَن يُصِيبَكُمُ ٱللَّهُ بِعَذَابٍ مِّنْ عِندِهِۦٓ أَوْ بِأَيْدِينَاۖ فَتَرَبَّصُوٓاْ إِنَّا مَعَكُم مُّتَرَبِّصُونَ ﴿٥٢

De ki: siz, bize ancak iki güzelliğin birini gözetebilirsiniz, biz ise size Allah’ın kendi tarafından veya bizim ellerimizle bir azâb indirmesini gözetiyoruz, onun için gözetin çünkü biz beraberinizde gözetiyoruz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Bize iki güzelliğin birinden başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Halbuki biz, Allah'ın kendi katından veya bizim elimizle size bir azab getireceğini bekliyoruz. Öyleyse bekleyin, doğrusu biz de sizinle beraber bekleyenlerdeniz.

— İbni Kesir

De ki: “Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz. Biz de, Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz. Haydi bekleyedurun. Şüphesiz biz de sizinle birlikte beklemekteyiz.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Siz bizde iki güzelliğin birinden başkasını mı gözetiyorsunuz? Halbuki biz Allahın size ya kendi katından, yahud bizim elimizle bir azâb getireceğini bekliyoruz. Haydi siz (bizim akıbetimizi) gözetleye durun, biz de sizinle beraber (kendi feci' akıbetlerinizi) bekleyiciyiz».

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Bizim için beklediğiniz sonuç iki iyiden, yani zaferden veya şehit düşmekten biri değil mi? Biz ise Allah'ın sizi ya doğrudan doğruya kendi tarafından ya da bizim elimizle azaba uğratmasını bekliyoruz. Bekleyiniz bakalım, biz de sizinle birlikte bekliyoruz.»

— Seyyid Kutub

قُلْ أَنفِقُواْ طَوْعًا أَوْ كَرْهًا لَّن يُتَقَبَّلَ مِنكُمْۖ إِنَّكُمْ كُنتُمْ قَوْمًا فَٰسِقِينَ ﴿٥٣

De ki: gerek tavan infak edin gerek kerhen sizden hiç bir zaman nefakalarınız kabul edilmeyecek, çünkü siz fasık bir kavim oldunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Gerek istekli, gerek isteksiz olarak infak edin, nasıl olsa kabul edilmeyecektir. Çünkü siz, gerçekten fasıklık eden bir kavim oldunuz.

— İbni Kesir

Yine de ki: “İster gönüllü, ister gönülsüz olarak harcayın, sizden asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz fasık bir topluluksunuz.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Gerek gönül rızaasıyla harcedin, gerek istemeyerek (verin). Sizden (çıkan) hiç bir (nafaka) kat'iyyen kabul olunmayacakdır. Çünkü siz (Allah yolunda cihâddan geri kalmak suretiyle) faasıklar güruhu (na iltihak etmiş) oldunuz».

— Hasan Basri Çantay

Onlara de ki, «İster gönüllü, ister gönülsüz olarak sadaka veriniz, verdiğiniz sadakalar kabul edilmeyecektir, sizler yoldan çıkmışlar güruhusunuz.»

— Seyyid Kutub

وَمَا مَنَعَهُمْ أَن تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَٰتُهُمْ إِلَّآ أَنَّهُمْ كَفَرُواْ بِٱللَّهِ وَبِرَسُولِهِۦ وَلَا يَأْتُونَ ٱلصَّلَوٰةَ إِلَّا وَهُمْ كُسَالَىٰ وَلَا يُنفِقُونَ إِلَّا وَهُمْ كَٰرِهُونَ ﴿٥٤

Kendilerinden nefakalarının kabul olunmasına mani' olan da sırf şudur: çünkü bunlar Allah’a ve Resulün’e küfrettiler ve namaza ancak üşene üşene geliyorlar, verdiklerinide ancak istemiyerek veriyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Verdiklerinin onlardan kabul edilmesini engelleyen şudur: Onlar, Allah'a ve Rasulüne küfretmişlerdir. Namaza tembel tembel gelirler ve mallarını da istemeye istemeye infak ederler.

— İbni Kesir

Harcamalarının kabul edilmesine, yalnızca, Allah’ı ve Resûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşene üşene gelmeleri ve ancak gönülsüzce harcamaları engel olmuştur.

— Diyanet İşleri

Nafakalarının onlardan kabul edilmesini men'eden de (başkası değil) onların Allaha ve resulüne küfretmeleri, namaza ancak üşene üşene gelmeleridir. Onlar iştahsız olmadıkça da harcamazlar.

— Hasan Basri Çantay

Verdikleri sadakaların kabul edilmesini engelleyen tek sebep şudur; Onlar Allah'a ve Peygamber'e inanmadılar, namaza ancak uyuşuk uyuşuk dururlar ve verdikleri sadakaları istemeyerek verirler.

— Seyyid Kutub

فَلَا تُعْجِبْكَ أَمْوَٰلُهُمْ وَلَآ أَوْلَٰدُهُمْۚ إِنَّمَا يُرِيدُ ٱللَّهُ لِيُعَذِّبَهُم بِهَا فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا وَتَزْهَقَ أَنفُسُهُمْ وَهُمْ كَٰفِرُونَ ﴿٥٥

Sakın onların ne malları ne evlâdları seni imrendirmesin, o hiç bir şey değil ancak Allah onları dünya hayatta bunlarla tazib etmesini ve canlarının kâfir oldukları halde çıkmasını murad ediyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Artık onların malları da çocukları da seni imrendirmesin. Doğrusu Allah, ancak bununla onlara dünya hayatında azab etmeyi ve kafirler olarak canlarının çıkmasını ister.

— İbni Kesir

Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah, bununla ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını istiyor.

— Diyanet İşleri

Artık (Habîbim) onların ne malları, ne evlâdları seni imrendirmesin. Allah bunlar sebebiyle ancak kendilerini dünyâ hayâtında azaba çarpdırmayı ve canlarının, kendileri kâfir olarak, güçlükle çıkmasını irâde eder.

— Hasan Basri Çantay

Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azâp etmek ve canlarının kâfir olarak çıkmasını ister.

— Seyyid Kutub

وَيَحْلِفُونَ بِٱللَّهِ إِنَّهُمْ لَمِنكُمْ وَمَا هُم مِّنكُمْ وَلَٰكِنَّهُمْ قَوْمٌ يَفْرَقُونَ ﴿٥٦

Şeksiz şüphesiz sizden olduklarına dair Allah’a yemin de ederler, halbuki sizden değildirler, ve lâkin onlar öyle bir kavim ki ödleri patlıyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve Allah'a yemin ederler ki; gerçekten sizinledirler. Halbuki onlar, sizinle değildirler. Ancak korkak bir kavimdirler.

— İbni Kesir

Kesinlikle sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Oysa onlar sizden değillerdir. Fakat onlar korkudan ödleri patlayan bir topluluktur.

— Diyanet İşleri

Hakikat, onlar muhakkak sizden olduklarına (dâir) Allaha and de ederler. Halbuki onlar sizden değildir. Fakat onlar öyle bir kavmdir ki dâima korkarlar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler, oysa sizden değildirler, fakat ödlek bir güruhturlar.

— Seyyid Kutub

لَوْ يَجِدُونَ مَلْجَـًٔا أَوْ مَغَٰرَٰتٍ أَوْ مُدَّخَلًا لَّوَلَّوْاْ إِلَيْهِ وَهُمْ يَجْمَحُونَ ﴿٥٧

Eğer sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar veya sokulacak bir delik bulsalardı başlarını diker ona doğru koşarlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer sığınılacak bir yer, yahut mağaralar veya bir delik bulsalardı; çabucak oraya yönelirlerdi.

— İbni Kesir

Eğer sığınacak bir yer veya (gizlenecek) mağaralar yahut girilecek bir delik bulsalardı, hemen koşarak oraya kaçarlardı.

— Diyanet İşleri

Eğer sığınacak bir yer, yahud (barınabilecekleri) mağaralar, veya (sokulacak şöyle) bir delik bulsalardı yüzlerini koşa koşa o tarafa çevirirdi onlar.

— Hasan Basri Çantay

Eğer bir sığınak, bir mağara ya da geçilecek bir yeraltı deliği bulsalar, dolu dizgin buralara koşarlardı.

— Seyyid Kutub

وَمِنْهُم مَّن يَلْمِزُكَ فِى ٱلصَّدَقَٰتِ فَإِنْ أُعْطُواْ مِنْهَا رَضُواْ وَإِن لَّمْ يُعْطَوْاْ مِنْهَآ إِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ ﴿٥٨

İçlerinden sadakalar hakkında sana tariz eden de var, çünkü, ondan kendilerine verilmişse hoşnud olurlar, verilmemişse derhal kızarlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İçlerinden kimi de sadakalar hakkında sana dil uzatırlar. Eğer kendilerine verilirse hoşlanırlar, verilmezse hemen kızarlar.

— İbni Kesir

İçlerinden sadakalar konusunda sana dil uzatanlar da var. Kendilerine ondan bir pay verilirse, hoşnut olurlar; eğer kendilerine ondan bir pay verilmezse, hemen kızarlar.

— Diyanet İşleri

İçlerinden sadakalar (ın taksimi) hususunda seni ayıblayacaklar da var. Çünkü eğer içlerinden kendilerine (diledikleri bir şey) verilirse hoşlanırlar. Şâyed yine kendilerinden olanlara (diledikleri şey) verilmezse derhal kızarlar.

— Hasan Basri Çantay

Onların bazıları sadakaların (zekât gelirlerinin) bölüştürülmesi konusunda sana dil uzatırlar. Eğer zekât gelirlerinden kendilerine bir pay verilirse memnun olurlar, eğer bu gelirlerden kendilerine bir pay verilmez ise hemen öfkeleniverirler.

— Seyyid Kutub

وَلَوْ أَنَّهُمْ رَضُواْ مَآ ءَاتَىٰهُمُ ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥ وَقَالُواْ حَسْبُنَا ٱللَّهُ سَيُؤْتِينَا ٱللَّهُ مِن فَضْلِهِۦ وَرَسُولُهُۥٓ إِنَّآ إِلَى ٱللَّهِ رَٰغِبُونَ ﴿٥٩

Ne olurdu bunlar kendilerine Allah ve Resulü’ne verdiyse razı olaydılar da diye idiler, bize Allah yeter, Allah bize fadlından yine verir, Resulü de, bizim bütün rağbetimiz Allah’adır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şayet onlar, Allah'ın ve peygamberinin kendilerine verdiklerinden hoşnud olsalardı da: Bize Allah yeter, yakında bize bol nimetinden verir, Rasulü' de. Biz, ancak Allah'a rağbet edenleriz, demiş olsalardı.

— İbni Kesir

Eğer onlar Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine razı olup, “Bize Allah yeter. Lütuf ve ihsanıyla Allah ve Resûlü ileride bize yine verir. Biz yalnız Allah’a rağbet eder (O’nun ihsanını ister)iz” deselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu.

— Diyanet İşleri

Eğer onlar — Allah ve Resulü kendilerine ne verdiyse — buna raazî olsalardı da «Bize Allah yeter, yakında bize lütf-ü kereminden Allah da verir, Resulü de. Biz ancak Allaha rağbet edicileriz (ümidimiz hep Ona bağlıdır)» deselerdi (ne olurdu)?

— Hasan Basri Çantay

Oysa eğer onlar Allah'ın ve Peygamber'in kendilerine ayırdığı payı sevinçle karşılayarak, «Allah bize yeter, yakında Allah da bize lütfundan verecek, Peygamber de. Biz umudumuzu yalnız Allah'a bağlamışız» deselerdi, kendileri hakkında daha iyi olurdu.

— Seyyid Kutub

إِنَّمَا ٱلصَّدَقَٰتُ لِلْفُقَرَآءِ وَٱلْمَسَٰكِينِ وَٱلْعَٰمِلِينَ عَلَيْهَا وَٱلْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِى ٱلرِّقَابِ وَٱلْغَٰرِمِينَ وَفِى سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱبْنِ ٱلسَّبِيلِۖ فَرِيضَةً مِّنَ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ ﴿٦٠

Sadakalar ancak şunlar içindir: fukara, mesâkîn, onun üzerine memur olanlar, müellefetülkulûb, rakabeler hakkında borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar, Allah tarafından katî olarak böyle farz buyuruldu, ve Allah alîmdir, hakîmdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sadakalar, Allah'tan bir farz olarak; ancak fakirler, miskinler, sadaka üzerinde memur olanlar, kalbleri ısındırılanlar, köleler, borçlular, Allah yolunda olanların ve yolda kalanların uğruna sarfedilir. Ve Allah; Alim' dir, Hakim'dir.

— İbni Kesir

Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

— Diyanet İşleri

Sadakalar, Allahdan bir farz olarak, ancak fakirlere, miskinlere, (sadakaların) üzerine me'mur olanlara, kalbleri (müslümanlığa) alışdırılmak istenenlere, kölelere, esirlere, (borcundan fazla nisaabı olmayan) borçlulara, Allah yolunda (harcamıya) ve yol oğluna (ya'ni memleketinde zengin bile olsa meşru' bir maksadla seyr-ü sefer ederken muhtâc kalmış olan yolculara) mahsusdur. Allah hakkıyle bilendir, tam hüküm ve hikmet saahibidir.

— Hasan Basri Çantay

Sadakalar (zekât gelirleri) sadece yoksullara, düşkünlere, zekât toplamakla görevli memurlara, kalpleri islâma ısındırılmak istenenlere, sözleşmeli kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışanlara ve yarı yolda kalanlara verilir. Bu paylaştırma sırası Allah tarafından belirlenmiştir. Allah her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir.

— Seyyid Kutub

وَمِنْهُمُ ٱلَّذِينَ يُؤْذُونَ ٱلنَّبِىَّ وَيَقُولُونَ هُوَ أُذُنٌۚ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِٱللَّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ مِنكُمْۚ وَٱلَّذِينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ ٱللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿٦١

Yine içlerinden öyleleri var ki Peygamber’i incitiyorlar ve "o her söyleneni dinler bir kulak" diyorlar, de ki: sizin için bir hayır kulağıdır, Allah’a inanır, mü'minlere inanır ve iman edenleriniz için bir rahmettir, Allah’ın Resulü’nü incitenler için ise elîm bir azab vardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan kimileri de; o, her şeye kulak kesiliyor, diyerek peygambere eziyyet ederler. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır, mü'minlere inanır. Ve aranızda iman etmiş olanlara rahmettir. Allah'ın Rasulüne eziyyet verenler için elem verici bir azab vardır.

— İbni Kesir

Yine onlardan peygamberi inciten ve “O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır” diyen kimseler de vardır. De ki: “O, sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah’a inanır, mü’minlere inanır (güvenir). İçinizden inanan kimseler için bir rahmettir. Allah’ın Resûlünü incitenler için ise elem dolu bir azap vardır.”

— Diyanet İşleri

(Yine o münafıkların) içlerinde öyle kimseler vardır ki peygambere ezâ ederler (onu incitirler) ve: «O, (her söyleyeni dinleyen) bir kulakdır» derler. De ki: «O, sizin için bir hayır kulağıdır, Allaha inanır, mü'minler (in sözün) e inanır. İçinizden iman edenler için de bir rahmetdir o. Allahın Resulünü incitenler (yok mu? İşte) en acıklı azab onlarındır.

— Hasan Basri Çantay

Onlardan bazıları da, «Peygamber herkesi dinleyen bir kulaktan ibarettir» diyerek, onu üzerler. Onlara de ki; «O sizin için yararlı bir kulaktır; Allah'a inanır, mü'minlere güvenir, içinizdeki mü'minler için rahmettir. Allah'ın elçisini üzenleri acıklı bir azap beklemektedir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR