بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرِيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَّٱتَّبَعُوكَ وَلَٰكِنۢ بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ ٱلشُّقَّةُۚ وَسَيَحْلِفُونَ بِٱللَّهِ لَوِ ٱسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْ يُهْلِكُونَ أَنفُسَهُمْ وَٱللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُمْ لَكَٰذِبُونَ ﴿٤٢

O, bir yakın ganimet ve orta bir sefer olsa idi mutlaka arkana düşerlerdi, lâkin o meşakkatli mesafe kendilerine uzak geldi. Bununla beraber eğer istitaatimiz olsa idi elbette çıkarırdık diye yakında yemin edecekler, nefislerini helâke sürükliyecekler, Allah biliyor ki zira onlar katiyyen yalancılardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer kolay bir kazanç ve orta bir sefer olsaydı; elbette senin arkana düşerlerdi. Fakat zorluk onlara uzak geldi. Gücümüz yetseydi; herhalde biz de sizinle beraber çıkardık, diye yemin edeceklerdir. Kendilerini helak ederler. Allah biliyor ki; onlar muhakkak yalancılardır.

— İbni Kesir

Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı. Fakat meşakkatli yol, onlara uzak geldi. Gerçi onlar, “Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık” diye Allah’a yemin edeceklerdir. Onlar kendilerini helâke sürüklüyorlar. Allah, biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.

— Diyanet İşleri

Eğer (davet olundukları şey) yakın (ve dünyevî) bir menfeat, orta bir sefer olsaydı elbette senin arkana düşerlerdi. Fakat meşakkatle kat edilecek olan mesafe) onlara uzak geldi. (Bununla beraber) onlar (sen «Tebük» den dönünce): «Eğer gücümüz yetseydi her halde biz de sizinle beraber çıkardık» (diye) Allaha yemîn edeceklerdir. Bunlar (bu suretle) kendilerini helake sürüklerler. Allah biliyor ki onlar hiç şübhesiz ve muhakkak yalancıdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Eğer yakın vadeli bir kazanç ve kısa bir yolculuk sözkonusu olsaydı, mutlaka peşinden gelirlerdi. Fakat bu sıkıntılı yolculuk onlara uzun geldi. Allah adına yemin ederek, «Eğer gücümüz yetseydi, kesinlikle sizinle birlikte sefere çıkardık» diyerek kendilerini mahvedecekler. Oysa Allah biliyor ki, onlar yalan söylüyorlar.

— Seyyid Kutub

عَفَا ٱللَّهُ عَنكَ لِمَ أَذِنتَ لَهُمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكَ ٱلَّذِينَ صَدَقُواْ وَتَعْلَمَ ٱلْكَٰذِبِينَ ﴿٤٣

Allah senden afvetti ya, şu neden onlara izin verdin de beklemedin ki doğru söyleyenler sence tebeyyün ede ve yalancıları bilesin?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah seni affetsin. Doğrular sana besbelli olup yalancıları bilmeden önce neden onlara izin verdin?

— İbni Kesir

Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar beklemeden niçin onlara izin verdin?

— Diyanet İşleri

Hay Allah aafiyet veresice, şu (özründe) saadık olanlar sana besbelli oluncaya ve sen o yalancıları bilinceye kadar, neden izin verdin onlara?

— Hasan Basri Çantay

Allah affetsin seni. Kimlerin doğru söylediği belli oluncaya ve kimlerin yalancı olduğunu belirleyinceye kadar onlara niçin izin verdin?

— Seyyid Kutub

لَا يَسْتَـْٔذِنُكَ ٱلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ أَن يُجَٰهِدُواْ بِأَمْوَٰلِهِمْ وَأَنفُسِهِمْۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌۢ بِٱلْمُتَّقِينَ ﴿٤٤

Allah’a ve Âhiret gününe imanlı kimseler mallariyle, canlarıyla cihad edeceklerinden dolayı senden istizan etmezler ve Allah o müttekileri bilir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, geri kalmak için senden izin istemezler ki mallarıyla ve canlarıyla cihad etsinler. Allah, müttakileri bilir.

— İbni Kesir

Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten geri kalmak için senden izin istemezler. Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları çok iyi bilendir.

— Diyanet İşleri

Allaha ve âhiret gününe îman etmekde olanlar mallariyle, canlariyle cihâd etmeleri hususunda senden izin istemez (ler). Allah takvaa saahiblerini çok iyi bilendir.

— Hasan Basri Çantay

Allah'a ve ahiret gününe inananlar, malları ile ve canları ile cihad etmekten geri kalmak için senden izin istemezler. Allah kötülükten sakınanları bilir.

— Seyyid Kutub

إِنَّمَا يَسْتَـْٔذِنُكَ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَٱرْتَابَتْ قُلُوبُهُمْ فَهُمْ فِى رَيْبِهِمْ يَتَرَدَّدُونَ ﴿٤٥

Ancak o kimseler senden istiyzan ederler ki Allah’a ve Âhiret gününe inanmazlar ve kalbleri işkillidir de işkilleri içinde çalkanır dururlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Senden; ancak, Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlar ve kalbleri şüpheye düşüp, şüphelerinde bocalayanlar izin isterler.

— İbni Kesir

Ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp kendileri de o şüphelerinin içinde bocalayan kimseler senden izin isterler.

— Diyanet İşleri

Senden ancak Allaha ve âhiret gününe inanmaz, kalbleri şek ve şübheye düşüb de kendilerini o şübhelerinin içinde şaşırıb bocalar kimseler izin isterler.

— Hasan Basri Çantay

Senden savaştan muaf tutulmaları yolunda izin isteyenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlar, kalpleri kuşkuya kapılıp bu kuşkuları içinde bocalayanlardır.

— Seyyid Kutub

وَلَوْ أَرَادُواْ ٱلْخُرُوجَ لَأَعَدُّواْ لَهُۥ عُدَّةً وَلَٰكِن كَرِهَ ٱللَّهُ ٱنۢبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقِيلَ ٱقْعُدُواْ مَعَ ٱلْقَٰعِدِينَ ﴿٤٦

Eğer cihada çıkmayı dileselerdi elbet onun için hazırlık görürlerdi, lâkin davranmalarını Allah istemedi de onları alıkoydu ve oturun oturanlarla beraber denildi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer onlar çıkmak isteselerdi; elbette bunun için hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, onların davranışlarını çirkin gördü de kendilerini alıkoydu. Ve: Oturun oturanlarla beraber, denildi.

— İbni Kesir

Onlar eğer savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların harekete geçmelerini istemedi de onları geri bıraktı ve onlara, “Oturun, oturan âcizlerle beraber” denildi.

— Diyanet İşleri

Eğer onlar (harbe) çıkmak isteselerdi elbet bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranmalarını çirkin gördü de kendilerini (korkaklıkları ve tenbellikleri yüzünden evlerinde) alıkoydu. Onlara: «Oturun oturanlarla beraber» denildi.

— Hasan Basri Çantay

Eğer onlar sefere çıkmak isteselerdi, bunun için hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, sefere çıkmaya kalkışmalarını istemediği için onları böyle bir girişimden alıkoydu. Kendilerine «(Kadın, çocuk, yaşlı, hasta gibi) savaşma gücünden yoksun kimselerle birlikte siz de evlerinizde oturunuz» dendi.

— Seyyid Kutub

لَوْ خَرَجُواْ فِيكُم مَّا زَادُوكُمْ إِلَّا خَبَالًا وَلَأَوْضَعُواْ خِلَٰلَكُمْ يَبْغُونَكُمُ ٱلْفِتْنَةَ وَفِيكُمْ سَمَّٰعُونَ لَهُمْۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ ﴿٤٧

Eğer içinizde çıkmış olsalardı bozgunluk etmekten başka bir faideleri olmayacak ve sizi fitneye uğratmak maksadıyla aralarınıza saldıracaklardı, içinizde de onları dinleyecekler vardı, Allah o zalimleri bilir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer onlar da aranızda çıksalardı size şer ve fesadı arttırmaktan başka bir şey yapmazlar ve aranıza muhakkak bir fitne sokmak isteyerek koşarlardı. İçinizde onlara iyice kulak verenler de var. Allah; zalimleri çok iyi bilendir.

— İbni Kesir

Eğer onlar da sizin içinizde (sefere) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacak ve sizi fitneye düşürmek için aranızda koşuşturacaklardı. Aranızda onları dinleyecek kişiler de vardı. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.

— Diyanet İşleri

Eğer içinizde onlar da (savaşa) çıksalardı sizde şer ve fesadı artırmakdan başka bir şey yapmazlar, aranıza muhakkak ki fitne sokmak isteyerek (bozgunculuğa) koşarlardı. İçinizde onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah o zaalimleri çok güzel bilendir.

— Hasan Basri Çantay

Eğer sizinle birlikte sefere çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı, sizi birbirinize düşürmek için aranıza atılacaklar, balıklama dalacaklardı. Aranızda onların sözlerine kulak verecekler de vardı. Allah zalimlerin kimler olduğunu bilir.

— Seyyid Kutub

لَقَدِ ٱبْتَغَوُاْ ٱلْفِتْنَةَ مِن قَبْلُ وَقَلَّبُواْ لَكَ ٱلْأُمُورَ حَتَّىٰ جَآءَ ٱلْحَقُّ وَظَهَرَ أَمْرُ ٱللَّهِ وَهُمْ كَٰرِهُونَ ﴿٤٨

Filhakika bunlar fitneyi daha evvel çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler nihayet onların rağmına hak, yerine geldi ve Allah’ın emri galebe çaldı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki, onlar daha önce de fitne aramışlar ve sana karşı bir takım işler çevirmişlerdi. Nihayet Hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah'ın emri zahir oldu.

— İbni Kesir

Andolsun, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri hâlde, Allah’ın dini galip geldi.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki onlar bundan evvel de fitne (ve fesâd) aramışlar, senin hakkında bir takım işler (dolablar) çevirmişlerdi. Nihayet Hak (nusret ve te'yîd-i ilâhî) geldi. Allahın emri (dîni), onların fenalarına gitmesine rağmen, zuhur ve galebe etdi.

— Hasan Basri Çantay

Onlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler, sana karşı çeşitli entrikalar çevirmişlerdi. Sonunda gerçek geldi ve onların istememesine rağmen, Allah'ın emri üstün çıktı.

— Seyyid Kutub

وَمِنْهُم مَّن يَقُولُ ٱئْذَن لِّى وَلَا تَفْتِنِّىٓۚ أَلَا فِى ٱلْفِتْنَةِ سَقَطُواْۗ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌۢ بِٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٤٩

İçlerinden "aman bana izin ver, başımı derde sokma" diyen de var. Bilmiş ol ki derde asıl kendileri düştüler ve her halde cehennem kaplar elbette kâfirleri.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan kimi de: Bana izin ver, beni fitneye düşürme, der. İyi bilin ki; onlar fitne içine düşmüşlerdir. Ve muhakkak ki cehennem, kafirleri çepeçevre kuşatıcıdır.

— İbni Kesir

Onlardan “Bana izin ver, beni fitneye (isyana) sevk etme” diyen de vardır. Bilesiniz ki onlar (böyle diyerek) fitnenin ta içine düştüler. Şüphesiz ki cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.

— Diyanet İşleri

Onlardan kimi de: «Bana izin ver, beni fitneye (isyana ve muhaalefete) düşürme» diyeceklerdir. Haberin olsun ki onlar zâten fitne çukuruna düşmüşlerdir. Cehennem ise o kâfirleri her halde ve her halde çepçevre kuşatıcıdır.

— Hasan Basri Çantay

Onlardan bazıları, «Bana savaşa katılmama izni ver de beni fitneye düşürme» derler. Haberiniz olsun ki, onlar fitnenin içine düşmüşlerdir ve cehennem kâfirleri kuşatacaktır.

— Seyyid Kutub

إِن تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۖ وَإِن تُصِبْكَ مُصِيبَةٌ يَقُولُواْ قَدْ أَخَذْنَآ أَمْرَنَا مِن قَبْلُ وَيَتَوَلَّواْ وَّهُمْ فَرِحُونَ ﴿٥٠

Sana bir güzellik kısmet olursa fenalarına gider ve eğer bir musîbet gelirse biz tedbirimizi önceden almıştık derler ve sevine sevine döner giderler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer sana bir iyilik erişirse; bu onları fenalaştırır. Bir kötülük erişirse de derler ki: Biz, daha önceden tedbirimizi almışızdır. Ve sevinerek dönüp giderler.

— İbni Kesir

Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. Eğer başına bir musîbet gelirse, “Biz tedbirimizi önceden almıştık” derler ve sevinerek dönüp giderler.

— Diyanet İşleri

Eğer sana bir iyilik isaabet ederse bu, (müdhiş hasedlerinden dolayı) onların fenasına gider. Şâyed sana bir musîybet erişirse «Biz derler, daha önceden (ihtiyat) tedbirimizi almışızdır» ve onlar böbürlene böbürlene dönüb giderler.

— Hasan Basri Çantay

Eğer karşına bir iyilik çıkarsa fenalarına gider. Eğer başına bir musibet gelirse, «Biz savaşa katılmayarak önceden tedbirimizi aldık» diyerek sevinç içinde dönüp giderler.

— Seyyid Kutub

قُل لَّن يُصِيبَنَآ إِلَّا مَا كَتَبَ ٱللَّهُ لَنَا هُوَ مَوْلَىٰنَاۚ وَعَلَى ٱللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ ٱلْمُؤْمِنُونَ ﴿٥١

De ki hiç bir zaman bize Allah’ın bizim için yazdığından başka bir şey isâbet etmez o bizim mevlâmızdır ve mü'minler onun için yalnız Allah’a mütevekkil olsunlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize erişmez. O, bizim Mevlamızdır. Onun için mü'minler Allah'a tevekkül etsinler.

— İbni Kesir

De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Allahın bizim için yazdığından başkası asla bize erişmez. O, bizim mevlâmızdır. Onun için mü'minler yalınız Allaha güvenib dayanmalıdır».

— Hasan Basri Çantay

Onlara de ki; «Başımıza gelenler, sadece Allah'ın alnımıza yazdıklarıdır. Bizim mevlamız, sahibimiz O'dur. Mü'minler sadece Allah'a dayansınlar.»

— Seyyid Kutub

قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَآ إِلَّآ إِحْدَى ٱلْحُسْنَيَيْنِۖ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ أَن يُصِيبَكُمُ ٱللَّهُ بِعَذَابٍ مِّنْ عِندِهِۦٓ أَوْ بِأَيْدِينَاۖ فَتَرَبَّصُوٓاْ إِنَّا مَعَكُم مُّتَرَبِّصُونَ ﴿٥٢

De ki: siz, bize ancak iki güzelliğin birini gözetebilirsiniz, biz ise size Allah’ın kendi tarafından veya bizim ellerimizle bir azâb indirmesini gözetiyoruz, onun için gözetin çünkü biz beraberinizde gözetiyoruz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Bize iki güzelliğin birinden başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Halbuki biz, Allah'ın kendi katından veya bizim elimizle size bir azab getireceğini bekliyoruz. Öyleyse bekleyin, doğrusu biz de sizinle beraber bekleyenlerdeniz.

— İbni Kesir

De ki: “Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz. Biz de, Allah’ın kendi katından veya bizim ellerimizle size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz. Haydi bekleyedurun. Şüphesiz biz de sizinle birlikte beklemekteyiz.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Siz bizde iki güzelliğin birinden başkasını mı gözetiyorsunuz? Halbuki biz Allahın size ya kendi katından, yahud bizim elimizle bir azâb getireceğini bekliyoruz. Haydi siz (bizim akıbetimizi) gözetleye durun, biz de sizinle beraber (kendi feci' akıbetlerinizi) bekleyiciyiz».

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Bizim için beklediğiniz sonuç iki iyiden, yani zaferden veya şehit düşmekten biri değil mi? Biz ise Allah'ın sizi ya doğrudan doğruya kendi tarafından ya da bizim elimizle azaba uğratmasını bekliyoruz. Bekleyiniz bakalım, biz de sizinle birlikte bekliyoruz.»

— Seyyid Kutub

AYARLAR