بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

مَا كَانَ لِلْمُشْرِكِينَ أَن يَعْمُرُواْ مَسَٰجِدَ ٱللَّهِ شَٰهِدِينَ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِم بِٱلْكُفْرِۚ أُوْلَٰٓئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَٰلُهُمْ وَفِى ٱلنَّارِ هُمْ خَٰلِدُونَ ﴿١٧

Müşrikler vicdanlarına karşı kendi küfürlerine kendileri şâhid olup dururlarken Allah’ın mescidlerini mamur etmeleri kabil değildir, onların hayır namına bütün yaptıkları heder ve ateş içinde onlar, muahlledlerdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Müşriklerin, kendi küfürlerine kendileri şahid iken; Allah'ın mescidlerini tamir etme hakları yoktur. İşte onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Ve onlar, ateşte ebedi kalıcıdırlar.

— İbni Kesir

Allah’a ortak koşanların, inkârlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedî kalacaklardır.

— Diyanet İşleri

Allaha eş koşanların, kendi küfürlerine bizzat kendileri şâhid iken, Allahın mescidlerini i'mâr etmelerine (ehliyyetleri) yokdur. Onların (hayır nâmına) bütün yapdıkları boşa gitmişdir ve onlar ateşde ebedî kalıcıdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Müşriklere, kâfir olduklarına bizzat kendileri tanıklık ettikleri halde Allah'ın mescidlerini onarıp şenlendirmek düşmez. Onların bütün yaptıkları boşunadır. Onlar ebedi olarak cehennemde kalacaklardır.

— Seyyid Kutub

إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَٰجِدَ ٱللَّهِ مَنْ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَأَقَامَ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَى ٱلزَّكَوٰةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا ٱللَّهَۖ فَعَسَىٰٓ أُوْلَٰٓئِكَ أَن يَكُونُواْ مِنَ ٱلْمُهْتَدِينَ ﴿١٨

Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve Âhiret gününe inanan, namaza devam eden, zekâtı veren ve Allah’dan başkasından korkmayan kimseler memur eder, işte bunların muvaffak olmaları memuldür.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'ın mescidlerini; ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namaz kılan, zekat veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar tamir ederler. İşte bunlar, hidayete erenlerden olabilirler.

— İbni Kesir

Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.

— Diyanet İşleri

Allahın mescidlerini ancak Allaha ve âhiret gününe îman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allahdan başkasından korkmayan kimseler i'mâreder. işte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.

— Hasan Basri Çantay

Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inananlar, namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'dan başka hiç kimseden korkmayanlar onarıp şenlendirebilir. Bu kimselerin doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.

— Seyyid Kutub

أَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ ٱلْحَآجِّ وَعِمَارَةَ ٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ كَمَنْ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلْيَوْمِ ٱلْءَاخِرِ وَجَٰهَدَ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِۚ لَا يَسْتَوُۥنَ عِندَ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلظَّٰلِمِينَ ﴿١٩

Ya siz hacılara sekalığı ve Mescid-i haramda umreciliği Allah’a ve Âhiret gününe iman edip de Allah yolunda cihâd etmekte bulunan gibi mi tuttunuz? Bunlar indAllah müsavi olmazlar, Allah zalimler gürühuna hidayet vermez.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Siz; hacılara su vermeyi, Mescid-i Haram'ı tamir etmeyi; Allah'a ve ahiret gününe inanan ve Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz? Bunlar, Allah katında bir olamazlar. Ve Allah; zalimler güruhunu hidayete erdirmez.

— İbni Kesir

Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ın bakım ve onarımını, Allah’a ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse(lerin amelleri) gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zâlim topluluğu doğru yola erdirmez.

— Diyanet İşleri

Siz hacı sakalığını, mescid-i haraamın i'mârını Allaha, âhiret gününe inanan, Allah yolunda cihâd eden kimse (lerin amelleri) gibi mi tutdunuz? Bunlar (bu iki sınıf) Allah yanında bir olmazlar. Allah zaalimler güruhuna hidâyet vermez.

— Hasan Basri Çantay

Hacılara su sağlamayı ve Kâbe'yi onarıp şenlendirmeyi, ahiret gününe inanmakla ve Allah yolunda cihad etmekle bir mi tutuyorsunuz? Bunlar Allah katında bir değildirler. Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَٰهَدُواْ فِى سَبِيلِ ٱللَّهِ بِأَمْوَٰلِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ أَعْظَمُ دَرَجَةً عِندَ ٱللَّهِۚ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْفَآئِزُونَ ﴿٢٠

İman edip hicret etmiş ve mallarıyla, canlarıyla fîsebilillâh cihad etmekte bulunmuş olan kimseler Allah indinde derece cihetiyle daha büyüktür ve bunlar işte o murada eren fâizîndir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki iman etmişler, hicret etmişler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad etmişlerdir. Derece bakımından Allah katında çok büyüktürler. Ve işte onlar, kurtuluşa erenlerin kendileridir.

— İbni Kesir

İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.

— Diyanet İşleri

İman edenlerin, hicret edenlerin, Allah yolunda mallariyle, canlariyle savaşanların Allah yanında derecesi çok büyükdür. Kurtuluşa (dünyâ ve âhiret seaadetine) erenler de işte onların ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

İman edip Medine'ye hicret edenlerin ve malları, canları ile Allah yolunda cihad edenlerin Allah katındaki dereceleri en üstündür. İşte kurtuluşa erenler onlardır.

— Seyyid Kutub

يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُم بِرَحْمَةٍ مِّنْهُ وَرِضْوَٰنٍ وَجَنَّٰتٍ لَّهُمْ فِيهَا نَعِيمٌ مُّقِيمٌ ﴿٢١

Müjdeler onların Rabb’i kendilerini kendinden bir rahmet ve bir rıdvan ve cennetler ile ki onlar için içlerinde, daimî bir naîm var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbları onlara; kendinden bir rahmet, hoşnudluk ve içlerinde tükenmez ve ebedi nimetler bulunan cennetleri müjdeler.

— İbni Kesir

Rableri onlara, kendi katından bir rahmet, bir hoşnutluk ve kendilerine içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdelemektedir.

— Diyanet İşleri

Rableri onlara rahmetini, rızaasını, onlara içlerinde tükenmez ve ebedî bir naîm (ni'met) bulunan cennetleri müjdeler.

— Hasan Basri Çantay

Rabb'leri onları kendi öz bağışı olan bir rahmetle, hoşnutluk ve bitmez tükenmez nimetlerle dolu cennetler ile müjdeler.

— Seyyid Kutub

خَٰلِدِينَ فِيهَآ أَبَدًاۚ إِنَّ ٱللَّهَ عِندَهُۥٓ أَجْرٌ عَظِيمٌ ﴿٢٢

Ebedî kalmak üzere orada onlar, çünkü Allah, onun yanındadır ancak azîm bir ecir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada temelli kalıcıdırlar. Muhakkak ki Allah katında büyük mükafat vardır.

— İbni Kesir

Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz, Allah katında büyük bir mükâfat vardır.

— Diyanet İşleri

Onlar orada ebedî ve sermedî kalıcıdırlar. Çünkü Allah katında büyük ecir (ve mükâfatlar) vardır muhakkak.

— Hasan Basri Çantay

Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Hiç şüphesiz büyük ödül Allah katındadır.

— Seyyid Kutub

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَتَّخِذُوٓاْ ءَابَآءَكُمْ وَإِخْوَٰنَكُمْ أَوْلِيَآءَ إِنِ ٱسْتَحَبُّواْ ٱلْكُفْرَ عَلَى ٱلْإِيمَٰنِۚ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ ﴿٢٣

Ey o bütün iman edenler: babalarınız ve ihvanınız eğer imana karşı küfrü hoşlanıyorlarsa onları evliya ittihaz etmeyiniz, sizden her kim onları veliy tanıyacak olursa işte onlar nefislerine zulmedenlerdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey iman edenler; eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı, kardeşlerinizi dostlar edinmeyin. Sizden her kim onları dost edinirse; işte onlar, zalimlerin kendileridir.

— İbni Kesir

Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.

— Diyanet İşleri

Ey îman edenler, babalarınızı, kardeşlerinizi — eğer küfrü sevib Onu îman üzerine tercîh ediyorlarsa — velîler edinmeyin. İçinizden kim onların velilikleri altına girerse onlar zaalimlerin ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

Ey müminler, eğer babalarınız ve kardeşleriniz kâfirliği, müminliğe tercih ediyorlarsa sakın onları dost, yandaş edinmeyiniz. Kimler böylelerini dost edinirlerse onlar zalimlerin ta kendileridirler.

— Seyyid Kutub

قُلْ إِن كَانَ ءَابَآؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَٰنُكُمْ وَأَزْوَٰجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَٰلٌ ٱقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَٰرَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَٰكِنُ تَرْضَوْنَهَآ أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَجِهَادٍ فِى سَبِيلِهِۦ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّىٰ يَأْتِىَ ٱللَّهُ بِأَمْرِهِۦۗ وَٱللَّهُ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلْفَٰسِقِينَ ﴿٢٤

Eğer, de: babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, hısımınız, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler size Allah ve Resulü’nden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise artık, Allah’ın emri gelinciye kadar bekleyin, Allah öyle fasıkler güruhunu hidayete irdirmez.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah'tan vve peygamberden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise; o zaman Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Ve Allah; fasıklar güruhunu hidayete erdirmez.

— İbni Kesir

De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesâd (a uğramasın) dan korka geldiğiniz bir ticâret ve hoşunuza gitmekte olan meskenler size Allahdan, Onun peygamberinden ve Onun yolundaki bir cihâddan daha sevgili ise, artık Allahın emri gelinceye kadar bekleye durun. Allah faasıklar güruhunu hidâyete erdirmez.

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Eğer babalarınızı, evlâtlarınızı, kardeşlerinizi, eşlerinizi, hısım akrabanızı, kazandığınız malları, bozulmasından korktuğunuz ticareti ve hoşunuza giden evleri, konakları Allah'dan, Peygamber'den ve Allah yolunda cihad etmekten daha çok seviyorsanız Allah emrini gerçekleştirinceye, yapacağını yapıncaya kadar bekleyiniz. Allah yoldan çıkmışlar güruhunu doğru yola iletmez.»

— Seyyid Kutub

لَقَدْ نَصَرَكُمُ ٱللَّهُ فِى مَوَاطِنَ كَثِيرَةٍۙ وَيَوْمَ حُنَيْنٍۙ إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنكُمْ شَيْـًٔا وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ ٱلْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُم مُّدْبِرِينَ ﴿٢٥

İnkâra mecal yoktur ki Allah size bir çok mevkilerde nusret etti, "Huneyn" günü de: o lâhzada ki çokluğunuz sizi güvendirmişti de bir faidesi olmamıştı, yer yüzü o genişliğiyle başınıza dar gelmişti, sonra da bozularak arkanıza dönmüştünüz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Allah, size birçok yerlerde ve Huneyn gününde yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz sizi böbürlendirmişti de size bir faydası olmamıştı. Yeryüzü genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra gerisin geri dönüp gitmiştiniz.

— İbni Kesir

Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat (bu çokluk) size hiçbir yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet (bozularak) gerisin geriye dönüp kaçmıştınız.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki Allah bir çok (savaş) yerler (in) de ve Huneyn gününde size yardım etmişdir. (O Huneyn gününde ki) çokluğunuz o zaman size ucub vermişdi de bu, size (gelecek kazaadan) bir şey'i gidermiye yaramamışdı. Yer yüzü, o genişliğine rağmen, başınıza dar gelmişdi. Nihayet (bozularak) gerisin geri dönüb gitmişdiniz.

— Hasan Basri Çantay

Gerçekten Allah size birçok yerde, birçok olayda olduğu gibi Huneyn savaşı günü de yardım etti. Hani o gün sayıca çok oluşunuz hoşunuza gitmiş, böbürlenmenize yolaçmıştı da bu kalabalıklık size hiçbir yarar sağlamamıştı; yeryüzü, onca genişliğine rağmen size dar gelmişti de sonra arkanızı dönüp kaçmıştınız.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ أَنزَلَ ٱللَّهُ سَكِينَتَهُۥ عَلَىٰ رَسُولِهِۦ وَعَلَى ٱلْمُؤْمِنِينَ وَأَنزَلَ جُنُودًا لَّمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْۚ وَذَٰلِكَ جَزَآءُ ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٢٦

Sonra Allah, Resulü’nün üzerine ve mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi ve görmediğiniz ordular indirdi de kendisini tanımayanları azaba uğrattı, ve bu işte kâfirlerin cezası.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bilahare Allah; Rasulü ile mü'minlerin üzerine sekinetini indirmişti, görmediğiniz orduları da indirmişti. Ve kafirleri azaba uğratmıştı. Kafirlerin cezası buydu.

— İbni Kesir

Sonra Allah, Resûlü ile mü’minler üzerine kendi katından güven duygusu ve huzur indirdi. Bir de sizin göremediğiniz ordular indirdi ve inkâr edenlere azap verdi. İşte bu, inkârcıların cezasıdır.

— Diyanet İşleri

Sonra Allah; resulü ile mü'minlerin üzerine sekînetini (kuvve-i ma'neviyyesini) indirdi, görmediğiniz (melek) orduları (nı) indirdi ve kâfirleri azâblandırdı. Bu, o kâfirlerin cezası idi.

— Hasan Basri Çantay

Bu bozgunun arkasından Allah, Peygamberinin ve müminlerin kalblerine güven duygusu indirdi ve görmediğiniz ordular göndererek kâfirleri azaba çarptırdı. Kâfirlerin görecekleri karşılık budur.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ يَتُوبُ ٱللَّهُ مِنۢ بَعْدِ ذَٰلِكَ عَلَىٰ مَن يَشَآءُۗ وَٱللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿٢٧

Sonra Allah bunun arkasından dilediğini tevbe nasîb eder, ve Allah Gafur, Rahimdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra Allah, bunun ardından dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah; Gafur'dur, Rahim'dir.

— İbni Kesir

Sonra Allah, bunun ardından yine dilediği kimsenin tövbesini kabul eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

— Diyanet İşleri

Sonra Allah bunun ardından kimi dilerse onun tevbesini kabul eder. Allah çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir.

— Hasan Basri Çantay

Bundan sonra Allah dilediği kimselerin tevbelerini kabul eder. Allah affedicidir, merhametlidir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR