بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَزَرَابِيُّ مَبۡثُوثَةٌ ١٦
Serilmiş nefîs döşemeler.
Serilmiş saçaklı halılar vardır.
(13-16) Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.
yayılıb serilmiş saçaklı halılar vardır.
Serilmiş halılar vardır.
أَفَلَا يَنظُرُونَ إِلَى ٱلۡإِبِلِ كَيۡفَ خُلِقَتۡ ١٧
Ya hâlâ bakmazlar mı o deveye: nasıl yaratılmış?
Onlar deveye bakmazlar mı, nasıl yaratılmıştır?
Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!
Onlar haalâ (ibretle) bakmazlar mı o deveye, nasıl yaratılmışdır o?
Bu insanlar bakmıyorlar mı, develerin nasıl yaratıldığına?
وَإِلَى ٱلسَّمَآءِ كَيۡفَ رُفِعَتۡ ١٨
Ve o göğe: nasıl kaldırilmış?
Göğe de. Nasıl yükseltilmiştir?
Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir!
O göğe, nice yükseltmişdir o,
Göğün nasıl yükseltildiğine?
وَإِلَى ٱلۡجِبَالِ كَيۡفَ نُصِبَتۡ ١٩
Ve o dağlara: nasıl dikilmiş?
Dağlara da. Nasıl dikilmiştir?
Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir!
o dağlara, nasıl dikilmişdir o,
Dağların nasıl dikildiğine?
وَإِلَى ٱلۡأَرۡضِ كَيۡفَ سُطِحَتۡ ٢٠
Ve o arz’a nasıl satıhlanmış?
Yere de. Nasıl yayılmıştır?
Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!
o yere, nasıl yayılıb döşenmişdir o?
Yerin nasıl yayıldığına?
فَذَكِّرۡ إِنَّمَآ أَنتَ مُذَكِّرٞ ٢١
Haydi ihtar et; sen şimdi sırf bir ögütçüsün.
Öğüt ver, çünkü sen; ancak bir öğütçüsün.
Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin.
(Habîbim) sen hemen (onlara Allahın ni'metlerini, tevhîd delîllerini) hatırlat. Sen ancak bir hatırlatıcısın.
Ey Muhammed! Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt verensin.
لَّسۡتَ عَلَيۡهِم بِمُصَيۡطِرٍ ٢٢
Üzerlerine musallat değilsin.
Onların üzerine zor kullanıcı değilsin.
Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.
Onların üzerine musallat (bir adam) değilsin.
Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
إِلَّا مَن تَوَلَّىٰ وَكَفَرَ ٢٣
Ancak tersine giden ve küfr eden başka.
Ancak kim yüz çevirir ve küfrederse;
(23-24) Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.
Lâkin kim (îmandan) yüz çevirir, (Kur'ânı) inkâr ederse,
Ancak kim yüz çevirir, inkar ederse,
فَيُعَذِّبُهُ ٱللَّهُ ٱلۡعَذَابَ ٱلۡأَكۡبَرَ ٢٤
Ki Allah onları en büyük azâb ile tazib edecek.
Allah, onu en büyük azab ile azablandırır.
(23-24) Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.
Allah da onu en büyük azâb ile azâblandırır.
Allah onu en büyük azaba uğratır.
إِنَّ إِلَيۡنَآ إِيَابَهُمۡ ٢٥
Muhakkak onlar döne dolaşa bize gelecekler.
Şüphesiz onların dönüşü, ancak Bizedir.
Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir.
Şübhesiz onların (öldükden sonra) dönüşleri ancak bizedir.
Dönüşleri bizedir.
ثُمَّ إِنَّ عَلَيۡنَا حِسَابَهُم ٢٦
Sonrada muhakkak bize hesab verecekler.
Sonra hesablarını görmek de muhakkak Bize düşer.
Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.
Sonra hisâbları (nı görmek) de muhakkak bize âiddir.
Sonra onların hesabını görmek bize düşer.