بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لَّا تَسۡمَعُ فِيهَا لَٰغِيَةٗ ١١
Ki onda lağviyyattan bir kelime işidilmez.
Orada boş bir laf işitmezler.
Orada hiçbir boş söz işitmezler.
Orada boş bir lâf işitmez.
Orada boş söz işitmezler.
فِيهَا عَيۡنٞ جَارِيَةٞ ١٢
Onda carî bir menba.
Orada akan bir pınar vardır.
Orada akan bir kaynak vardır.
Orada dâima akan bir (nice) pınar,
Orada akan bir kaynak vardır.
فِيهَا سُرُرٞ مَّرۡفُوعَةٞ ١٣
Onda yüksek serîrler.
Orada yüksek tahtlar,
(13-16) Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.
orada yüksek tahtlar,
Orada yükseltilmiş tahtlar vardır.
وَأَكۡوَابٞ مَّوۡضُوعَةٞ ١٤
Konulmuş küpler.
Yerleştirilmiş kaseler,
(13-16) Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.
(önlerine) konmuş kablar,
Konulmuş kadehler.
وَنَمَارِقُ مَصۡفُوفَةٞ ١٥
Dizilmiş koltuklar, yastıklar.
Sıra sıra dizilmiş yastıklar,
(13-16) Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.
sıra sıra dizilmiş yasdıklar,
Dizilmiş yastıklar.
وَزَرَابِيُّ مَبۡثُوثَةٌ ١٦
Serilmiş nefîs döşemeler.
Serilmiş saçaklı halılar vardır.
(13-16) Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.
yayılıb serilmiş saçaklı halılar vardır.
Serilmiş halılar vardır.
أَفَلَا يَنظُرُونَ إِلَى ٱلۡإِبِلِ كَيۡفَ خُلِقَتۡ ١٧
Ya hâlâ bakmazlar mı o deveye: nasıl yaratılmış?
Onlar deveye bakmazlar mı, nasıl yaratılmıştır?
Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!
Onlar haalâ (ibretle) bakmazlar mı o deveye, nasıl yaratılmışdır o?
Bu insanlar bakmıyorlar mı, develerin nasıl yaratıldığına?
وَإِلَى ٱلسَّمَآءِ كَيۡفَ رُفِعَتۡ ١٨
Ve o göğe: nasıl kaldırilmış?
Göğe de. Nasıl yükseltilmiştir?
Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir!
O göğe, nice yükseltmişdir o,
Göğün nasıl yükseltildiğine?
وَإِلَى ٱلۡجِبَالِ كَيۡفَ نُصِبَتۡ ١٩
Ve o dağlara: nasıl dikilmiş?
Dağlara da. Nasıl dikilmiştir?
Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir!
o dağlara, nasıl dikilmişdir o,
Dağların nasıl dikildiğine?
وَإِلَى ٱلۡأَرۡضِ كَيۡفَ سُطِحَتۡ ٢٠
Ve o arz’a nasıl satıhlanmış?
Yere de. Nasıl yayılmıştır?
Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!
o yere, nasıl yayılıb döşenmişdir o?
Yerin nasıl yayıldığına?
فَذَكِّرۡ إِنَّمَآ أَنتَ مُذَكِّرٞ ٢١
Haydi ihtar et; sen şimdi sırf bir ögütçüsün.
Öğüt ver, çünkü sen; ancak bir öğütçüsün.
Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin.
(Habîbim) sen hemen (onlara Allahın ni'metlerini, tevhîd delîllerini) hatırlat. Sen ancak bir hatırlatıcısın.
Ey Muhammed! Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt verensin.