بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡإِنسَٰنُ إِنَّكَ كَادِحٌ إِلَىٰ رَبِّكَ كَدۡحٗا فَمُلَٰقِيهِ ٦
Ey o insan! Sen cidden Rabb’ine doğru çabalar da çabalar nihâyet ona mülâkî olursun.
Ey insan; sen Rabbın için çalışıp çabaladın, nihayet O'na kavuşacaksın.
Ey insan! Şüphesiz, sen Rabbine (kavuşuncaya kadar) didinip duracak ve sonunda didinmenin karşılığına kavuşacaksın.
Ey insan, hakıykat sen Rabbine (kavuşuncaya) kadar durmayıb didineceksin, nihayet Ona ulaşacaksın.
Ey insanoğlu! Sen Rabbine kavuşuncaya kadar çalışıp çabalayacak, sonunda O'na kavuşacaksın.
فَأَمَّا مَنۡ أُوتِيَ كِتَٰبَهُۥ بِيَمِينِهِۦ ٧
O vakit kitabı sağ eline verilen.
Kimin kitabı sağından verilirse;
Kime kitabı sağından verilirse,
O vakit (amel) kitabı sağ eline verilen kimseye gelince.
O zaman kimin kitabı sağından verilirse,
فَسَوۡفَ يُحَاسَبُ حِسَابٗا يَسِيرٗا ٨
Kolay bir hesab ile muhasebe olunur.
Kolayca bir hesab ile muhasebe edilecektir.
Hesabı çok kolay bir şekilde görülecek,
kolayca bir hisâb ile muhaasebe edilecek o,
O kolay bir hesaba çekilecek.
وَيَنقَلِبُ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِۦ مَسۡرُورٗا ٩
Ve mesrur olarak ehline gider.
Ve ailesine de sevinçli olarak dönecektir.
Sevinçli olarak ailesine dönecektir.
ehline de sevinçli dönecekdir.
Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.
وَأَمَّا مَنۡ أُوتِيَ كِتَٰبَهُۥ وَرَآءَ ظَهۡرِهِۦ ١٠
Ve amma kitabı "arkasında" verilen.
Ama kimin de kitabı arkasından verilirse;
Fakat kime kitabı arkasından verilirse,
Amma kitabı arkasından verilen kimse,
Kimin kitabı da sırtının arkasından verilirse.
فَسَوۡفَ يَدۡعُواْ ثُبُورٗا ١١
Helâk! Diye çağırır.
Derhal helakini temenni edecektir.
(11-12) “Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir.
derhal helakini temennî edecek,
O, ölümü çağıracak.
وَيَصۡلَىٰ سَعِيرًا ١٢
Ve Saire yaslanır.
Ve çılgın aleve girecektir.
(11-12) “Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir.
o şiddetli ateşe (cehenneme) girecek.
Ve çılgın alevli cehenneme girecektir.
إِنَّهُۥ كَانَ فِيٓ أَهۡلِهِۦ مَسۡرُورًا ١٣
Çünkü o ehlinde mesrur idi.
Çünkü o, ailesi içinde iken şımarıktı.
Çünkü o, (dünyada iken) ailesi içinde sevinçli idi.
Çünkü o, ehli içinde bir şımarıkdı.
Çünkü o, dünyada ailesi arasında sevinç içinde idi.
إِنَّهُۥ ظَنَّ أَن لَّن يَحُورَ ١٤
Çünkü hiç inkılâb görmeyecek sanmıştı.
O, hiç dönmeyeceğini sanmıştı.
Çünkü o hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanırdı.
Çünkü o, hakıykaten ve kat'iyyen (Rabbine) dönmeyeceğini sanmışdı.
Rabbine hiç dönmeyeceğini sanmıştı.
بَلَىٰٓۚ إِنَّ رَبَّهُۥ كَانَ بِهِۦ بَصِيرٗا ١٥
Hayır, çünkü Rabb’i onu gözetiyordu.
Hayır; muhakkak Rabbı, onu görmekteydi.
Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz Rabbi onu görüyordu.
Hayır (o, Rabbine dönecekdi). Çünkü Rabbi onu çok iyi görendi.
Aksine Rabbi onu görmekte idi.
فَلَآ أُقۡسِمُ بِٱلشَّفَقِ ١٦
Şimdi kasem ederim o şafağa.
And ederim o şafağa;
Yemin ederim şafağa,
Demek (hakıykat onun zannetdiği gibi değildir). Andederim o şafaka.
Akşamın alaca karanlığına,