بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
بَلَىٰٓۚ إِنَّ رَبَّهُۥ كَانَ بِهِۦ بَصِيرٗا ١٥
Hayır, çünkü Rabb’i onu gözetiyordu.
Hayır; muhakkak Rabbı, onu görmekteydi.
Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz Rabbi onu görüyordu.
Hayır (o, Rabbine dönecekdi). Çünkü Rabbi onu çok iyi görendi.
Aksine Rabbi onu görmekte idi.
فَلَآ أُقۡسِمُ بِٱلشَّفَقِ ١٦
Şimdi kasem ederim o şafağa.
And ederim o şafağa;
Yemin ederim şafağa,
Demek (hakıykat onun zannetdiği gibi değildir). Andederim o şafaka.
Akşamın alaca karanlığına,
وَٱلَّيۡلِ وَمَا وَسَقَ ١٧
Ve geceye ve derlendiğine.
Geceye ve derleyip topladığı şeye;
Geceye ve içinde topladıklarına,
O geceye ve onun (sinesinde) derleyip topladığı şey (ler) e,
Geceye ve gecenin içinde barındırdığına.
وَٱلۡقَمَرِ إِذَا ٱتَّسَقَ ١٨
Ve derlendiği zaman o aya.
Ve toplu halde geldiğinde aya;
Dolunay hâlindeki aya ki,
toplu bir haale geldiği (nuuru tamamlandığı) zaman aya ki,
Dolunay halindeki Ay'a andolsun ki,
لَتَرۡكَبُنَّ طَبَقًا عَن طَبَقٖ ١٩
Ki sizler binip binip gececeksiniz elbette tabakadan tabakaya.
Muhakkak siz; bir durumdan diğerine uğratılacaksınız.
Şüphesiz siz hâlden hâle geçeceksiniz.
siz (ey insanlar), hiç şübhesiz, o halden bu haale bineceksiniz.
Şüphesiz siz bir durumdan diğerine uğrayacaksınız.
فَمَا لَهُمۡ لَا يُؤۡمِنُونَ ٢٠
O halde onlara ne var ki iman eylemezler?
Öyleyse, ne oluyor onlara da inanmıyorlar?
Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?
Öyleyse onlara ne (oluyor) ki îman etmiyorlar?
Onlara ne oluyor da inanmıyorlar?
وَإِذَا قُرِئَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡقُرۡءَانُ لَا يَسۡجُدُونَۤ۩ ٢١
Ve karşılarında Kur'an okunduğu vakit secde etmezler?
Ve Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar.
Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar.
Ve karşılarında Kur'an okunduğu zaman (derin saygı ile) eğilmiyorlar?
Kendilerine Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar?
بَلِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يُكَذِّبُونَ ٢٢
Hattâ o küfr edenler tekzîb ederler.
Bilakis o küfredenler, yalanlıyorlar.
Daha doğrusu, inkâr edenler (Kur’an’ı) yalanlıyorlar.
Bil'akis o küfredenler tekzîb ederler.
Aksine kafir olanlar yalanlıyorlar.
وَٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِمَا يُوعُونَ ٢٣
Halbu ki Allah içlerindekini biliyor.
Halbuki Allah, onların sakındıklarını en iyi bilendir.
Hâlbuki Allah, içlerinde ne sakladıklarını çok iyi bilir.
Halbuki Allah onların yüreklerinde neler saklıyorlar, pek iyi bilendir.
Oysa Allah onların içinde gizlediklerini biliyor.
فَبَشِّرۡهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ ٢٤
Onun için onlara elîm bir azâb müjdele.
Onlara elim bir azabı müjdele.
Öyle ise sen onlara elem dolu bir azabı müjdele!
Bunun için sen (Habibim) onları elem verici bir azâb ile müjdele!
Onları acıklı bir azab ile müjdele.
إِلَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَهُمۡ أَجۡرٌ غَيۡرُ مَمۡنُونِۭ ٢٥
Ancak iman edip Salih ameller yapanlar başka onlara tükenmez bir ecir var.
Ancak iman edip salih amel işleyenler müstesna. Onlara bitip tükenmeyen bir ecir vardır.
Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler başka. Onlar için, bitmez tükenmez bir mükâfat vardır.
îman edib de güzel güzel amel (ve hareket) edenler müstesnadır. Onlar için bitib tükenmeyen bir mükâfat vardır.
İman edenler ve salih ameller işleyenler hariç. Onlar için bitip tükenmeyen mükafat vardır.