بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

إِنَّهُۥ ظَنَّ أَن لَّن يَحُورَ ١٤

Çünkü hiç inkılâb görmeyecek sanmıştı.

– Elmalılı Hamdi Yazır

O, hiç dönmeyeceğini sanmıştı.

– İbni Kesir

Çünkü o hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanırdı.

– Diyanet İşleri

Çünkü o, hakıykaten ve kat'iyyen (Rabbine) dönmeyeceğini sanmışdı.

– Hasan Basri Çantay

Rabbine hiç dönmeyeceğini sanmıştı.

– Seyyid Kutub

بَلَىٰٓۚ إِنَّ رَبَّهُۥ كَانَ بِهِۦ بَصِيرٗا ١٥

Hayır, çünkü Rabb’i onu gözetiyordu.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır; muhakkak Rabbı, onu görmekteydi.

– İbni Kesir

Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz Rabbi onu görüyordu.

– Diyanet İşleri

Hayır (o, Rabbine dönecekdi). Çünkü Rabbi onu çok iyi görendi.

– Hasan Basri Çantay

Aksine Rabbi onu görmekte idi.

– Seyyid Kutub

فَلَآ أُقۡسِمُ بِٱلشَّفَقِ ١٦

Şimdi kasem ederim o şafağa.

– Elmalılı Hamdi Yazır

And ederim o şafağa;

– İbni Kesir

Yemin ederim şafağa,

– Diyanet İşleri

Demek (hakıykat onun zannetdiği gibi değildir). Andederim o şafaka.

– Hasan Basri Çantay

Akşamın alaca karanlığına,

– Seyyid Kutub

وَٱلَّيۡلِ وَمَا وَسَقَ ١٧

Ve geceye ve derlendiğine.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Geceye ve derleyip topladığı şeye;

– İbni Kesir

Geceye ve içinde topladıklarına,

– Diyanet İşleri

O geceye ve onun (sinesinde) derleyip topladığı şey (ler) e,

– Hasan Basri Çantay

Geceye ve gecenin içinde barındırdığına.

– Seyyid Kutub

وَٱلۡقَمَرِ إِذَا ٱتَّسَقَ ١٨

Ve derlendiği zaman o aya.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ve toplu halde geldiğinde aya;

– İbni Kesir

Dolunay hâlindeki aya ki,

– Diyanet İşleri

toplu bir haale geldiği (nuuru tamamlandığı) zaman aya ki,

– Hasan Basri Çantay

Dolunay halindeki Ay'a andolsun ki,

– Seyyid Kutub

لَتَرۡكَبُنَّ طَبَقًا عَن طَبَقٖ ١٩

Ki sizler binip binip gececeksiniz elbette tabakadan tabakaya.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak siz; bir durumdan diğerine uğratılacaksınız.

– İbni Kesir

Şüphesiz siz hâlden hâle geçeceksiniz.

– Diyanet İşleri

siz (ey insanlar), hiç şübhesiz, o halden bu haale bineceksiniz.

– Hasan Basri Çantay

Şüphesiz siz bir durumdan diğerine uğrayacaksınız.

– Seyyid Kutub

فَمَا لَهُمۡ لَا يُؤۡمِنُونَ ٢٠

O halde onlara ne var ki iman eylemezler?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Öyleyse, ne oluyor onlara da inanmıyorlar?

– İbni Kesir

Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?

– Diyanet İşleri

Öyleyse onlara ne (oluyor) ki îman etmiyorlar?

– Hasan Basri Çantay

Onlara ne oluyor da inanmıyorlar?

– Seyyid Kutub

وَإِذَا قُرِئَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡقُرۡءَانُ لَا يَسۡجُدُونَۤ۩ ٢١

Ve karşılarında Kur'an okunduğu vakit secde etmezler?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ve Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar.

– İbni Kesir

Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar.

– Diyanet İşleri

Ve karşılarında Kur'an okunduğu zaman (derin saygı ile) eğilmiyorlar?

– Hasan Basri Çantay

Kendilerine Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar?

– Seyyid Kutub

بَلِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يُكَذِّبُونَ ٢٢

Hattâ o küfr edenler tekzîb ederler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bilakis o küfredenler, yalanlıyorlar.

– İbni Kesir

Daha doğrusu, inkâr edenler (Kur’an’ı) yalanlıyorlar.

– Diyanet İşleri

Bil'akis o küfredenler tekzîb ederler.

– Hasan Basri Çantay

Aksine kafir olanlar yalanlıyorlar.

– Seyyid Kutub

وَٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِمَا يُوعُونَ ٢٣

Halbu ki Allah içlerindekini biliyor.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki Allah, onların sakındıklarını en iyi bilendir.

– İbni Kesir

Hâlbuki Allah, içlerinde ne sakladıklarını çok iyi bilir.

– Diyanet İşleri

Halbuki Allah onların yüreklerinde neler saklıyorlar, pek iyi bilendir.

– Hasan Basri Çantay

Oysa Allah onların içinde gizlediklerini biliyor.

– Seyyid Kutub

فَبَشِّرۡهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ ٢٤

Onun için onlara elîm bir azâb müjdele.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara elim bir azabı müjdele.

– İbni Kesir

Öyle ise sen onlara elem dolu bir azabı müjdele!

– Diyanet İşleri

Bunun için sen (Habibim) onları elem verici bir azâb ile müjdele!

– Hasan Basri Çantay

Onları acıklı bir azab ile müjdele.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu