بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَسَوۡفَ يَدۡعُواْ ثُبُورٗا ١١
Helâk! Diye çağırır.
Derhal helakini temenni edecektir.
(11-12) “Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir.
derhal helakini temennî edecek,
O, ölümü çağıracak.
وَيَصۡلَىٰ سَعِيرًا ١٢
Ve Saire yaslanır.
Ve çılgın aleve girecektir.
(11-12) “Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir.
o şiddetli ateşe (cehenneme) girecek.
Ve çılgın alevli cehenneme girecektir.
إِنَّهُۥ كَانَ فِيٓ أَهۡلِهِۦ مَسۡرُورًا ١٣
Çünkü o ehlinde mesrur idi.
Çünkü o, ailesi içinde iken şımarıktı.
Çünkü o, (dünyada iken) ailesi içinde sevinçli idi.
Çünkü o, ehli içinde bir şımarıkdı.
Çünkü o, dünyada ailesi arasında sevinç içinde idi.
إِنَّهُۥ ظَنَّ أَن لَّن يَحُورَ ١٤
Çünkü hiç inkılâb görmeyecek sanmıştı.
O, hiç dönmeyeceğini sanmıştı.
Çünkü o hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanırdı.
Çünkü o, hakıykaten ve kat'iyyen (Rabbine) dönmeyeceğini sanmışdı.
Rabbine hiç dönmeyeceğini sanmıştı.
بَلَىٰٓۚ إِنَّ رَبَّهُۥ كَانَ بِهِۦ بَصِيرٗا ١٥
Hayır, çünkü Rabb’i onu gözetiyordu.
Hayır; muhakkak Rabbı, onu görmekteydi.
Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz Rabbi onu görüyordu.
Hayır (o, Rabbine dönecekdi). Çünkü Rabbi onu çok iyi görendi.
Aksine Rabbi onu görmekte idi.
فَلَآ أُقۡسِمُ بِٱلشَّفَقِ ١٦
Şimdi kasem ederim o şafağa.
And ederim o şafağa;
Yemin ederim şafağa,
Demek (hakıykat onun zannetdiği gibi değildir). Andederim o şafaka.
Akşamın alaca karanlığına,
وَٱلَّيۡلِ وَمَا وَسَقَ ١٧
Ve geceye ve derlendiğine.
Geceye ve derleyip topladığı şeye;
Geceye ve içinde topladıklarına,
O geceye ve onun (sinesinde) derleyip topladığı şey (ler) e,
Geceye ve gecenin içinde barındırdığına.
وَٱلۡقَمَرِ إِذَا ٱتَّسَقَ ١٨
Ve derlendiği zaman o aya.
Ve toplu halde geldiğinde aya;
Dolunay hâlindeki aya ki,
toplu bir haale geldiği (nuuru tamamlandığı) zaman aya ki,
Dolunay halindeki Ay'a andolsun ki,
لَتَرۡكَبُنَّ طَبَقًا عَن طَبَقٖ ١٩
Ki sizler binip binip gececeksiniz elbette tabakadan tabakaya.
Muhakkak siz; bir durumdan diğerine uğratılacaksınız.
Şüphesiz siz hâlden hâle geçeceksiniz.
siz (ey insanlar), hiç şübhesiz, o halden bu haale bineceksiniz.
Şüphesiz siz bir durumdan diğerine uğrayacaksınız.
فَمَا لَهُمۡ لَا يُؤۡمِنُونَ ٢٠
O halde onlara ne var ki iman eylemezler?
Öyleyse, ne oluyor onlara da inanmıyorlar?
Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?
Öyleyse onlara ne (oluyor) ki îman etmiyorlar?
Onlara ne oluyor da inanmıyorlar?
وَإِذَا قُرِئَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡقُرۡءَانُ لَا يَسۡجُدُونَۤ۩ ٢١
Ve karşılarında Kur'an okunduğu vakit secde etmezler?
Ve Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar.
Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar.
Ve karşılarında Kur'an okunduğu zaman (derin saygı ile) eğilmiyorlar?
Kendilerine Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar?