بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ٱلَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّىٰكَ فَعَدَلَكَ ٧
Ki seni yarattı, düzenine koydu, tenasüb ve itidal verdi.
O ki; seni yaratmış, sana şekil vermiş ve düzeltmiştir.
(6-8) Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
(O Rabbine karşı) ki seni yaratan, sana (şu) salim uzuvlar (ı) veren, (onları birbirleriyle denk yapmak suretiyle) sana şu nizaam ve i'tidâli bahşedendir O.
O, seni yaratan, belini doğrultan ve seni dengeli kılan.
فِيٓ أَيِّ صُورَةٖ مَّا شَآءَ رَكَّبَكَ ٨
Dilediği her hangi bir surette terkîb etti.
Seni istediği şekilde terkib etmiştir.
(6-8) Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
Seni dilediği herhangi bir suretde terkîb edendir O.
Dilediği biçimde sana şekil veren Rabbine.
كـَلَّا بَلۡ تُكَذِّبُونَ بِٱلدِّينِ ٩
Hayır hayır, doğrusu siz dîni tekzîb ediyor, cezaya inanmıyorsunuz.
Hayır; bilakis siz, dini yalan sayıyorsunuz.
Hayır, hayır! Siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz.
Hayır (siz Allahın keremine de mağrur olmuyorsunuz). Bil'akis dîni yalan sayıyorsunuz.
Hayır! Aksine siz dini yalanlıyorsunuz.
وَإِنَّ عَلَيۡكُمۡ لَحَٰفِظِينَ ١٠
Halbuki üzerinizde hâfızlar var.
Halbuki sizin üzerinizde koruyucular vardır.
(10-11) Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
Halbuki sizin üstünüzde hakıykî bekçiler,
Şüphesiz başınızda bekçiler vardır.
كِرَامٗا كَٰتِبِينَ ١١
Kiram kâtibler var.
Çok şerefli yazıcılar.
(10-11) Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
(Allah indinde) çok şerefli yazıcılar vardır,
Şerefli katipler.
يَعۡلَمُونَ مَا تَفۡعَلُونَ ١٢
Her ne yaparsanız biliyorlar.
Ne yaptığınızı bilirler.
Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.
Ki onlar ne yapıyorsanız bilirler.
Yaptıklarınızı bilirler.
إِنَّ ٱلۡأَبۡرَارَ لَفِي نَعِيمٖ ١٣
Şüphesiz ki iyiler naîm içindedir.
Şüphesiz ki iyiler; Cennettedirler.
Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler.
İyiler, hiç şübhesiz Naıym (cennetin) de,
Şüphesiz iyiler cennettedirler.
وَإِنَّ ٱلۡفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٖ ١٤
Ve şüphesiz ki fâcirler Cahîm içindedirler.
Ve şüphesiz ki, kötüler de alevli ateştedirler.
Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler.
Kötüler ise muhakkak alevli ateşdedirler.
Kötüler de cehennemdedirler.
يَصۡلَوۡنَهَا يَوۡمَ ٱلدِّينِ ١٥
Din günü ona yaslanacaklardır.
Din günü oraya girerler.
Hesap ve ceza günü oraya gireceklerdir.
Dîn (ceza) günü oraya gireceklerdir.
Din günü oraya sürülürler.
وَمَا هُمۡ عَنۡهَا بِغَآئِبِينَ ١٦
Ve ondan gâib olmayacaklardır.
Ve orada kaybolacak değildirler.
Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir.
Ve onlar bundan ayrılanlar da değildir.
Oradan bir daha çıkamazlar.
وَمَآ أَدۡرَىٰكَ مَا يَوۡمُ ٱلدِّينِ ١٧
Ve bildin mi nedir din günü?
Din gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin.
Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
O dîn günü nedir? (Bunu) sana hangi şey öğretdi?
Din gününün ne olduğunu bilir misin sen?