بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
فَلَآ أُقْسِمُ بِٱلْخُنَّسِ ﴿١٥﴾
Şimdi kasem ederim o sinenlere.
ٱلْجَوَارِ ٱلْكُنَّسِ ﴿١٦﴾
O akıp akıp yuvasına girenlere.
وَٱلَّيْلِ إِذَا عَسْعَسَ ﴿١٧﴾
Ve yöneldiği dem o geceye.
وَٱلصُّبْحِ إِذَا تَنَفَّسَ ﴿١٨﴾
Ve nefeslendiği dem o sabahaki.
إِنَّهُۥ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ ﴿١٩﴾
Muhakkak o (Kur'an)i kerîm bir Resul’ün getirdiği kelâmdır.
ذِى قُوَّةٍ عِندَ ذِى ٱلْعَرْشِ مَكِينٍ ﴿٢٠﴾
Bir Resulki pek kuvvetli, metîn Zül'arşın nezdinde mekîn.
مُّطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ ﴿٢١﴾
Muta orada, emîn.
وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجْنُونٍ ﴿٢٢﴾
Yoksa sahibiniz mecnun değil.
وَلَقَدْ رَءَاهُ بِٱلْأُفُقِ ٱلْمُبِينِ ﴿٢٣﴾
Vallahi gördü onu açık ufukta.
وَمَا هُوَ عَلَى ٱلْغَيْبِ بِضَنِينٍ ﴿٢٤﴾
Ve o ğayb üzerine kıskanılır değil.
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَٰنٍ رَّجِيمٍ ﴿٢٥﴾
Ve o bir racîm şeytanın sözü değil.