بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَإِذَا ٱلۡجَحِيمُ سُعِّرَتۡ ١٢
Ve cehennem kızıştırıldığı vakit.
Cehennem kızıştırıldığı zaman;
Cehennem alevlendirildiği zaman,
O alevli ateş (cehernem) daha ziyâde kızışdırıldığı zaman,
Cehennem kızıştırıldığı zaman
وَإِذَا ٱلۡجَنَّةُ أُزۡلِفَتۡ ١٣
Ve cennet yaklaştırıldığı vakit.
Ve Cennet yaklaştırıldığı zaman;
Cennet yaklaştırıldığı zaman,
Cennet (mü'minlere) yaklaşdırıldığı zaman,
Cennet yaklaştırıldığı zaman
عَلِمَتۡ نَفۡسٞ مَّآ أَحۡضَرَتۡ ١٤
Anlar bir nefis ne hazırlamıştır.
Kişi önceden ne hazırladığını bilecektir.
Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir.
(her) nefs ne hazırlamışsa (artık hepsini görüb) bilmişdir (bilecekdir.)
Herkes ne getirdiğini öğrenecektir.
فَلَآ أُقۡسِمُ بِٱلۡخُنَّسِ ١٥
Şimdi kasem ederim o sinenlere.
Andolsun sinenlere;
(15-16) Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara,
(Demek ki hakıykat, ey kâfirler, sizin dediğiniz gibi değildir). Andederim o (geceleri) geri dön (üb aydınlık neşr eden),
Yemin ederim geri kalıp gizlenenlere.
ٱلۡجَوَارِ ٱلۡكُنَّسِ ١٦
O akıp akıp yuvasına girenlere.
Akıp akıp yuvalarına girenlere;
(15-16) Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara,
Akıb akıb yuvalarına giden (yıldız) lara,
Akıp giderken ışık verenlere.
وَٱلَّيۡلِ إِذَا عَسۡعَسَ ١٧
Ve yöneldiği dem o geceye.
kararmaya başlayan geceye;
Andolsun, yöneldiği zaman geceye,
Karanlığa yöneldiği zaman geceye,
Kararan geceye.
وَٱلصُّبۡحِ إِذَا تَنَفَّسَ ١٨
Ve nefeslendiği dem o sabahaki.
Ağarmaya başlayan sabaha;
Andolsun, aydınlandığı zaman sabaha ki,
Nefeslendiği dem sabaha ki,
Soluk almaya başlayan sabaha.
إِنَّهُۥ لَقَوۡلُ رَسُولٖ كَرِيمٖ ١٩
Muhakkak o (Kur'an)i kerîm bir Resul’ün getirdiği kelâmdır.
Şüphesiz ki bu; şerefli bir elçinin sözüdür.
(19-21) O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.
Şüphesiz, muhakkak o (Kur'an) çok şerefli bir elçinin (getirdiği) kelâmdır.
Şüphesiz o şerefli bir elçinin sözüdür.
ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي ٱلۡعَرۡشِ مَكِينٖ ٢٠
Bir Resulki pek kuvvetli, metîn Zül'arşın nezdinde mekîn.
Arş'ın sahibi katında değerlidir ve güçlüdür.
(19-21) O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.
(Bir elçi ki) çetin bir kudrete mâliktir. Arşın saahibi (olan Allah) nezdinde çok i'tibarlıdır.
Kuvvet sahibidir. Arşın sahibi Allah katında yücedir.
مُّطَاعٖ ثَمَّ أَمِينٖ ٢١
Muta orada, emîn.
Kendisine uyulandır, emindir.
(19-21) O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.
Orada kendisine itaat olunandır, bir emindir.
Orada kendisine itaat edilir, güvenilir.
وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجۡنُونٖ ٢٢
Yoksa sahibiniz mecnun değil.
Sizin arkadaşınız asla deli değildir.
(Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir.
Sizin saahibiniz bir mecnun değil.
Arkadaşımız deli değildir.