بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَإِذَا ٱلسَّمَآءُ كُشِطَتْ ﴿١١﴾
Ve Semâ sıyrıldığı vakit.
وَإِذَا ٱلْجَحِيمُ سُعِّرَتْ ﴿١٢﴾
Ve cehennem kızıştırıldığı vakit.
وَإِذَا ٱلْجَنَّةُ أُزْلِفَتْ ﴿١٣﴾
Ve cennet yaklaştırıldığı vakit.
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّآ أَحْضَرَتْ ﴿١٤﴾
Anlar bir nefis ne hazırlamıştır.
فَلَآ أُقْسِمُ بِٱلْخُنَّسِ ﴿١٥﴾
Şimdi kasem ederim o sinenlere.
ٱلْجَوَارِ ٱلْكُنَّسِ ﴿١٦﴾
O akıp akıp yuvasına girenlere.
وَٱلَّيْلِ إِذَا عَسْعَسَ ﴿١٧﴾
Ve yöneldiği dem o geceye.
وَٱلصُّبْحِ إِذَا تَنَفَّسَ ﴿١٨﴾
Ve nefeslendiği dem o sabahaki.
إِنَّهُۥ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ ﴿١٩﴾
Muhakkak o (Kur'an)i kerîm bir Resul’ün getirdiği kelâmdır.
ذِى قُوَّةٍ عِندَ ذِى ٱلْعَرْشِ مَكِينٍ ﴿٢٠﴾
Bir Resulki pek kuvvetli, metîn Zül'arşın nezdinde mekîn.
مُّطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ ﴿٢١﴾
Muta orada, emîn.