بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَبُرِّزَتِ ٱلۡجَحِيمُ لِمَن يَرَىٰ ٣٦
Ve Cahîm hortlatıldığı vakit, görür kimseler için.
Cehennem, bakan herkese apaçık gösterilir.
Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.
o alevli ateş (cehennem), görecek (her) kimseye apaçık gösterildiği (zaman).
Gören kimseler için cehennem ortaya çıkarılmıştır.
فَأَمَّا مَن طَغَىٰ ٣٧
Artık her kim azgınlık etmiş.
Artık kim haddini aşmışsa.
(37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
Artık kim haddi aşarak küfretmiş,
Artık kim azmışsa.
وَءَاثَرَ ٱلۡحَيَوٰةَ ٱلدُّنۡيَا ٣٨
Dünya hayatı tercih eylemiş ise.
Ve kim dünya hayatını tercih etmişse;
(37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
dünyâ hayâtını tercîh eylemişse,
ve şu yakın hayatı yeğlemişse.
فَإِنَّ ٱلۡجَحِيمَ هِيَ ٱلۡمَأۡوَىٰ ٣٩
Muhakkak Cahîmdir onun varacağı.
Şüphesiz ki onun varacağı yer; cehennemdir.
(37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
işte muhakkak ki o alevli ateş (cehennem) onun varacağı yerin ta kendisidir.
Onun barınağı cehennemdir.
وَأَمَّا مَنۡ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِۦ وَنَهَى ٱلنَّفۡسَ عَنِ ٱلۡهَوَىٰ ٤٠
Herkim de Rabbi’nin makamından korkmuş ve nefsi hevadan nehy eylemiş ise.
Kim de Rabbının makamından korkup da nefsini heveslerden alıkoyduysa;
(40-41) Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
Amma, kim Rabbinin makaamından korkdu, nefsini hevâ (ve hevesin) den alıkoyduysa,
Ancak kim Rabbinin huzurunda durup hesap vermekten korkmuş ve nefsini kötü heveslerden menetmişse.
فَإِنَّ ٱلۡجَنَّةَ هِيَ ٱلۡمَأۡوَىٰ ٤١
Muhakak cennettir onun varacağı.
Şüphesiz ki onun varacağı yer, cennettir.
(40-41) Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
işte muhakkak ki cennet onun varacağı yerin ta kendisidir.
Onun barınağı da cennettir.
يَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلسَّاعَةِ أَيَّانَ مُرۡسَىٰهَا ٤٢
Sana o saattan soruyorlar: ne zaman demir atması?
Sana kıyametin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar.
Sana, kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar.
Sana o saati (kıyameti), onun ne zaman demir atacağını sorarlar.
Ey Muhammed! Senden kıyametin ne zaman gelip çatacağını sorarlar.
فِيمَ أَنتَ مِن ذِكۡرَىٰهَآ ٤٣
Nerde senden onu anlatması?
Senin neyine onun zamanını bildirmek.
Onu bilip söylemek nerede, sen nerede?
Sende ona âid şey (bilgi) yokdur ki anlatasın.
Sen nerede, onun vaktini söylemek nerede?
إِلَىٰ رَبِّكَ مُنتَهَىٰهَآ ٤٤
Rabbinedir onun müntehası.
En sonunda o, ancak Rabbına aittir.
Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir.
Onun nihayet (ilm) i ancak Allaha (dayanır).
Onun bilgisi Rabbine aittir.
إِنَّمَآ أَنتَ مُنذِرُ مَن يَخۡشَىٰهَا ٤٥
Sen ancak bir münzirisin ondan haşyet duyacakların.
Sen, ancak O'ndan korkanı uyaransın.
Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın.
Sen ondan korkacak kimselere ancak o tehlikeyi haber verensin.
Sen ancak, ondan korkacak olanları uyarırsın.
كَأَنَّهُمۡ يَوۡمَ يَرَوۡنَهَا لَمۡ يَلۡبَثُوٓاْ إِلَّا عَشِيَّةً أَوۡ ضُحَىٰهَا ٤٦
Onu görecekleri gün onlar, sanki bir akşam veya kuşluğundan başka durmamışa dönecekler.
Ve onlar onu gördükleri gün; sadece bir akşam veya bir kuşluk vakti kalmış gibi olurlar.
Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.
Onlar bunu görecekleri gün sanki (günün) bir akşamından, yahud bir kuşluğundan başka durmamışlardır.
Onlar onu gördükleri zaman sanki dünyada bir akşam veya onun kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar.