بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَٱلۡأَرۡضَ بَعۡدَ ذَٰلِكَ دَحَىٰهَآ ٣٠
Ondan sonra da arzı döşedi.
Bundan sonra yeri döşemiştir.
Ardından yeri düzenleyip döşedi.
Bundan sonra da yeri (ikaamete saalih bir halde) yayıb döşedi.
Ardından yeri düzenlemiştir.
أَخۡرَجَ مِنۡهَا مَآءَهَا وَمَرۡعَىٰهَا ٣١
Ondan suyunu ve merasını çıkardı.
Ondan suyunu ve otlağını çıkarmıştır.
Ondan suyunu ve merasını çıkardı.
Ondan suyunu, otlağını çıkardı.
Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana getirmiştir.
وَٱلۡجِبَالَ أَرۡسَىٰهَا ٣٢
Ve dağlarını oturttu.
Dağları dikmiştir.
Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.
Dağları (nı sapasağlam) dikdi.
Dağları yerleştirmiştir.
مَتَٰعٗا لَّكُمۡ وَلِأَنۡعَٰمِكُمۡ ٣٣
Sizin ve davarlarınızın intifa’ı için.
Sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi için.
Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı.
(Allah bunları) size ve davarlarınıza birer fâide olmak üzere (yapmışdır).
Bunları sizin ve hayvanların geçinmesi için yapmıştır.
فَإِذَا جَآءَتِ ٱلطَّآمَّةُ ٱلۡكُبۡرَىٰ ٣٤
Fakat geldiği vakit o "tâmme-i kübrâ".
Fakat o en büyük bela geldiği zaman;
(34-35) En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.
Fakat o (bütün belâlardan üstün) en büyük belâ geldiği zaman,
Her şeyi bastıran o büyük felaket geldiği zaman.
يَوۡمَ يَتَذَكَّرُ ٱلۡإِنسَٰنُ مَا سَعَىٰ ٣٥
O insanın neye koştuğunu anlıyacağı gün.
O gün insan, neye çalıştığını anlar.
(34-35) En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.
İnsanın neye koşduğunu iyice anlayacağı gün,
O gün insan, neyin peşinde koşmuş olduğunu hatırlar.
وَبُرِّزَتِ ٱلۡجَحِيمُ لِمَن يَرَىٰ ٣٦
Ve Cahîm hortlatıldığı vakit, görür kimseler için.
Cehennem, bakan herkese apaçık gösterilir.
Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.
o alevli ateş (cehennem), görecek (her) kimseye apaçık gösterildiği (zaman).
Gören kimseler için cehennem ortaya çıkarılmıştır.
فَأَمَّا مَن طَغَىٰ ٣٧
Artık her kim azgınlık etmiş.
Artık kim haddini aşmışsa.
(37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
Artık kim haddi aşarak küfretmiş,
Artık kim azmışsa.
وَءَاثَرَ ٱلۡحَيَوٰةَ ٱلدُّنۡيَا ٣٨
Dünya hayatı tercih eylemiş ise.
Ve kim dünya hayatını tercih etmişse;
(37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
dünyâ hayâtını tercîh eylemişse,
ve şu yakın hayatı yeğlemişse.
فَإِنَّ ٱلۡجَحِيمَ هِيَ ٱلۡمَأۡوَىٰ ٣٩
Muhakkak Cahîmdir onun varacağı.
Şüphesiz ki onun varacağı yer; cehennemdir.
(37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
işte muhakkak ki o alevli ateş (cehennem) onun varacağı yerin ta kendisidir.
Onun barınağı cehennemdir.
وَأَمَّا مَنۡ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِۦ وَنَهَى ٱلنَّفۡسَ عَنِ ٱلۡهَوَىٰ ٤٠
Herkim de Rabbi’nin makamından korkmuş ve nefsi hevadan nehy eylemiş ise.
Kim de Rabbının makamından korkup da nefsini heveslerden alıkoyduysa;
(40-41) Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
Amma, kim Rabbinin makaamından korkdu, nefsini hevâ (ve hevesin) den alıkoyduysa,
Ancak kim Rabbinin huzurunda durup hesap vermekten korkmuş ve nefsini kötü heveslerden menetmişse.