بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَذُوقُواْ فَلَن نَّزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَابًا ﴿٣٠

Öyleyse tadınız, bundan böyle size azabdan başka bir şey artırmayız.

— İbni Kesir

إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا ﴿٣١

Şüphesiz ki muttakiler için kurtuluş vardır.

— İbni Kesir

حَدَآئِقَ وَأَعْنَٰبًا ﴿٣٢

Bahçeler ve bağlar.

— İbni Kesir

وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا ﴿٣٣

Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar.

— İbni Kesir

وَكَأْسًا دِهَاقًا ﴿٣٤

Ve dolu kaseler.

— İbni Kesir

لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّٰبًا ﴿٣٥

Orada yalan ve boş söz işitmezler.

— İbni Kesir

جَزَآءً مِّن رَّبِّكَ عَطَآءً حِسَابًا ﴿٣٦

Rabbından bir mükafat ve bağış olarak.

— İbni Kesir

رَّبِّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ٱلرَّحْمَٰنِۖ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا ﴿٣٧

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbı Rahman'dan. O'na hitabda bulunmaya kimse muktadir olamaz.

— İbni Kesir

يَوْمَ يَقُومُ ٱلرُّوحُ وَٱلْمَلَٰٓئِكَةُ صَفًّاۖ لَّا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ ٱلرَّحْمَٰنُ وَقَالَ صَوَابًا ﴿٣٨

O gün; ruh ve melekler, saf halinde duracaklardır. Rahman'ın izin verdiklerinden başkaları konuşamazlar. O da doğruyu söyler.

— İbni Kesir

ذَٰلِكَ ٱلْيَوْمُ ٱلْحَقُّۖ فَمَن شَآءَ ٱتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِۦ مَـَٔابًا ﴿٣٩

İşte bu; hak gündür. Dileyen Rabbına doğru bir yol edinir.

— İbni Kesir

إِنَّآ أَنذَرْنَٰكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنظُرُ ٱلْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ ٱلْكَافِرُ يَٰلَيْتَنِى كُنتُ تُرَٰبًۢا ﴿٤٠

Biz, sizi yakın bir azabla uyardık. O gün; kişi elleriyle sunduğuna bakacak. Ve kafir: Keşki ben, toprak olsaydım, diyecektir.

— İbni Kesir

AYARLAR