بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَذُوقُواْ فَلَن نَّزِيدَكُمۡ إِلَّا عَذَابًا ٣٠
Artık tatınız, artık size azâb artırmaktan başka bir şey yapacak değiliz.
Öyleyse tadınız, bundan böyle size azabdan başka bir şey artırmayız.
Kâfirlere şöyle denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.”
(Onlara şöyle denilir:) «İşte tadın (cezanızı)! Artık size azâb (ınız) ı artırmakdan başka bir şey yapmayacağız».
Şimdi tadın, artık size azabtan başka bir şeyi artırmıyacağız.
إِنَّ لِلۡمُتَّقِينَ مَفَازًا ٣١
Şüphesizki korunanlara halâs ve kâm var.
Şüphesiz ki muttakiler için kurtuluş vardır.
(31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.
Şübhesiz takva saahibleri için (her korkudan) selâmet (ve her arzuuya) vuslet vardır.
Takva sahipleri için de başarı ödülü vardır.
حَدَآئِقَ وَأَعۡنَٰبٗا ٣٢
Hadîkalar var, üzümler var.
Bahçeler ve bağlar.
(31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.
(Ya o) bağçeler, üzüm bağları,
Nice bahçeler, bağlar,
وَكَوَاعِبَ أَتۡرَابٗا ٣٣
Ve turunç sîneli yaşıtlar var.
Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
(31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.
memeleri tomurcuklanmış bir yaşıt kızlar,
Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar ve
وَكَأۡسٗا دِهَاقٗا ٣٤
Ve bir dolgun peymâne var.
Ve dolu kaseler.
(31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.
dolu kadeh (ler)!
Dolu dolu kadehler
لَّا يَسۡمَعُونَ فِيهَا لَغۡوٗا وَلَا كِذَّٰبٗا ٣٥
Orada ne boş bir lâf işitirler ne de bir tekzîb.
Orada yalan ve boş söz işitmezler.
Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan.
Orada ne boş bir lâkırdı, ne de birbirine yalan söyleme (nedir) işitmezler.
Orada ne boş bir söz ve ne de yalan işitirler.
جَزَآءٗ مِّن رَّبِّكَ عَطَآءً حِسَابٗا ٣٦
Bir karşılık ki Rabb’inden atâ, yetermi yeter.
Rabbından bir mükafat ve bağış olarak.
(36-38) Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.
(Bunlar) Rabbinden bir mükâfat ve yeter bir bağış olarak (verilir).
Bunlar Rabbinin katından yaptıklarına karşılığı verilenlerdir.
رَّبِّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَمَا بَيۡنَهُمَا ٱلرَّحۡمَٰنِۖ لَا يَمۡلِكُونَ مِنۡهُ خِطَابٗا ٣٧
O göklerin ve yerin ve bütün aralarındakilerin Rabb’i, Rahman, bir hıtaba malik olamazlar ondan.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbı Rahman'dan. O'na hitabda bulunmaya kimse muktadir olamaz.
(36-38) Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.
(Evet) göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbi, rahmeti umuuma yaygın olan (Allah) dan (bir mükâfat ve yeter bir bağışdır bu. Mahluklar) Ona hitabda bulunmıya asla muktedir olamazlar,
O, göklerin yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. O, önünde kimsenin konuşamayacağı Rahman olan Allah'tır.
يَوۡمَ يَقُومُ ٱلرُّوحُ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ صَفّٗاۖ لَّا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنۡ أَذِنَ لَهُ ٱلرَّحۡمَٰنُ وَقَالَ صَوَابٗا ٣٨
O günkü kıyama duracak ruh ve melâike saf saf Bir kelime söyleyemezler, o kimseden başka ki o Rahman ona izin vermiş o da savabı söylemiştir.
O gün; ruh ve melekler, saf halinde duracaklardır. Rahman'ın izin verdiklerinden başkaları konuşamazlar. O da doğruyu söyler.
(36-38) Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.
O gün Ruuh ve melekler saf haalinde ayakda duracakdır. Rahmeti umuuma yaygın olan (Allah) ın, kendilerine izin verdiğinden başkaları (o gün) konuşmazlar. O (nlar) da (ancak) doğruyu söylemiş (ler) dir (söyleyeceklerdir).
Cebrail ve meleklerin dizi dizi durdukları gün, Rahman olan Allah'ın izni olmadan kimse konuşamayacaktır. Konuştuğu zaman da doğruyu söyleyecektir.
ذَٰلِكَ ٱلۡيَوۡمُ ٱلۡحَقُّۖ فَمَن شَآءَ ٱتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِۦ مَـَٔابًا ٣٩
O günkü haktır, o halde dileyen Rabb’ine varacak bir yüz edinsin.
İşte bu; hak gündür. Dileyen Rabbına doğru bir yol edinir.
İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
İşte bu, hak olan o gündür. O halde dileyen kişi Rabbine bir dönüş ve gidiş yeri edinsin.
işte gerçek gün budur. Dileyen kimse Rabbine götürecek bir yol benimser.
إِنَّآ أَنذَرۡنَٰكُمۡ عَذَابٗا قَرِيبٗا يَوۡمَ يَنظُرُ ٱلۡمَرۡءُ مَا قَدَّمَتۡ يَدَاهُ وَيَقُولُ ٱلۡكَافِرُ يَٰلَيۡتَنِي كُنتُ تُرَٰبَۢا ٤٠
Çünkü biz size yakın bir azâbı ihtar ettik, o gün ki kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve diyecek ki kâfir: ah ne olaydı ben bir türâb olaydım.
Biz, sizi yakın bir azabla uyardık. O gün; kişi elleriyle sunduğuna bakacak. Ve kafir: Keşki ben, toprak olsaydım, diyecektir.
Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.
Çünkü hakıykaten biz size yakın bir azabın tehlikesini haber verdik. O gün (her) kes iki elinin önden yolladığı ne ise (ona) bakacak, kâfir ise «Ah, ne olurdu ben bir toprak olaydım» diyecek.
Sizi yakın gelecekteki azabla uyardık; o gün kişi elleriyle sunduğuna bakar ve inkarcı da «Keşke toprak olsaydım» der.