بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَجَعَلۡنَا ٱلنَّهَارَ مَعَاشٗا ١١
Ve gündüzü bir meaş yaptık.
Gündüzü de maişet vakti kıldık.
Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık.
Gündüzü maişet vakti yapdık.
Gündüzü geçiminiz için çalışıp kazanma zamanı yaptık.
وَبَنَيۡنَا فَوۡقَكُمۡ سَبۡعٗا شِدَادٗا ١٢
Ve üstünüze yedi sağlam bina çattık.
Üstünüzde yedi sağlamı bina ettik.
Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik.
Üstünüze sağlam sağlam yedi (gök) bina etdik.
Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik.
وَجَعَلۡنَا سِرَاجٗا وَهَّاجٗا ١٣
Ve içlerine şa'şaalı parıl parıl bir kandil astık.
Pırıl pırıl parlayan bir kandil astık.
Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık.
(Ona) parıl parıl parıldayan bir kandil asdık.
Oraya parlak kandiller astık.
وَأَنزَلۡنَا مِنَ ٱلۡمُعۡصِرَٰتِ مَآءٗ ثَجَّاجٗا ١٤
Ve o musıralardan şarıl şarıl bir su indirdik.
Sıkıştırılmlşlardan da şarıl şarıl bir su indirdik.
(14-16) Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.
O sıkıcı mengenelerden de şarıl şarıl su indirdik,
Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl su indirdik ki,
لِّنُخۡرِجَ بِهِۦ حَبّٗا وَنَبَاتٗا ١٥
Çıkaralım diye onunla taneler ve otlar.
Ki onunla taneler ve bitkiler çıkaralım.
(14-16) Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.
(15-16) Onunla dâne, nebat ve (ağadan birbirine) sarmaşmış bağçeler çıkaralım diye.
(15-16) Onunla taneler, bitkiler ve birbirine sarmaş dolaş olmuş ağaçlı bahçeler çıkaralım.
وَجَنَّٰتٍ أَلۡفَافًا ١٦
Ve sarmaş dolaş bağlar bağçeler.
Ve sarmaş dolaş bahçeler yetirelim.
(14-16) Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.
(15-16) Onunla dâne, nebat ve (ağadan birbirine) sarmaşmış bağçeler çıkaralım diye.
(15-16) Onunla taneler, bitkiler ve birbirine sarmaş dolaş olmuş ağaçlı bahçeler çıkaralım.
إِنَّ يَوۡمَ ٱلۡفَصۡلِ كَانَ مِيقَٰتٗا ١٧
Şüphesiz ki o fasıl günü bir miykat olmuştur.
Doğrusu, hüküm günü; ta'yin edilmiş bir vakittir.
Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir.
Şübhe yok ki o (hak ile batılı) ayırd etme ve hukûm verme günü ta'yîn edilmiş bir vakıtdır,
Muhakkak ki hüküm günü, belirlenmiş bir vakittir.
يَوۡمَ يُنفَخُ فِي ٱلصُّورِ فَتَأۡتُونَ أَفۡوَاجٗا ١٨
O gün ki sur üfürülür derken gelirsiniz fevcâ fevc.
Sur'a üfürüldüğü gün, hepiniz bölük bölük gelirsiniz.
Bu, sûra üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz.
o gün «Suur» a üfürülecek de hepiniz bölük bölük geleceksiniz,
Sur'a üflendiği gün, bölük bölük Allah'a gelirsiniz.
وَفُتِحَتِ ٱلسَّمَآءُ فَكَانَتۡ أَبۡوَٰبٗا ١٩
Semâ da açılmış olmuştur ebvab.
Gök açılmış, kapı kapı olmuştur.
Gök açılır ve kapı kapı olur.
(o gün) gök açılmış, kapı kapı olmuş,
O gün gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur.
وَسُيِّرَتِ ٱلۡجِبَالُ فَكَانَتۡ سَرَابًا ٢٠
Ve dağlar yütürülmüş olmuştur serab.
Dağlar yürütülmüş, serab olmuştur.
Dağlar yürütülür, serap hâline gelir.
dağlar (yerlerinden koparılıb) yürütülmüş, bir serab haaline gelmişdir.
Dağlar yürütülür, serap haline gelir.
إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتۡ مِرۡصَادٗا ٢١
Şüphesiz ki cehennem olmuştur mırsad.
Şüphesiz ki cehennem; bir gözetleme yeridir.
(21-23) Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir.
Şübhesiz ki cehennem bir pusudur.
Cehennem de suçluları gözetleyip durmaktadır.