بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَٱلۡفَٰرِقَٰتِ فَرۡقٗا ٤
Derken seçip ayıranlara.
Böylece ayırdıkça ayıranlara,
(1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
bu suretle (hak ile baatılı) tam ma'nâsiyle ayırd etmiye vaasıta olan,
Doğruyu eğriden kesin çizgilerle ayıranlara,
فَٱلۡمُلۡقِيَٰتِ ذِكۡرًا ٥
Sonra bir ögüt bırakanlara.
Zikri getirenlere,
(1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
(5-6) kötülüğü imhaa ye, azâb ile tehdide çalışan peygamberlere vahyi getiren (melek) lere,
İlahi mesajı peygamberlere iletenlere andolsun.
عُذۡرًا أَوۡ نُذۡرًا ٦
Gerek özr için olsun gerek inzar.
Ma'zeret ve uyarı için.
(1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
(5-6) kötülüğü imhaa ye, azâb ile tehdide çalışan peygamberlere vahyi getiren (melek) lere,
Ya bahaneleri boşa çıkarmak ya da uyarmak amacı ile,
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَٰقِعٞ ٧
Herhalde size vaadolunan muhakkak olacaktır.
Size vaadedilen mutlaka olacaktır.
(1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
Ki size va'd (ve tehdîd) edilegelen şeyler behemehal vaaki (olacak) dır,
Size söz verilen kıyamet kesinlikle kopacaktır.
فَإِذَا ٱلنُّجُومُ طُمِسَتۡ ٨
Hani o yıldızlar silindiği vakit.
Yıldızlar söndürüldüğü zaman,
Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,
yıldızlar (ın ışığı) söndürüldüğü zaman,
Yıldızlar karardığı zaman,
وَإِذَا ٱلسَّمَآءُ فُرِجَتۡ ٩
Ve o Semâ açıldığı vakit.
Gök yarıldığı vakit,
Gök yarıldığı zaman,
gök (yüzü) yarıldığı zaman,
Gök parçalandığı zaman,
وَإِذَا ٱلۡجِبَالُ نُسِفَتۡ ١٠
Ve o dağlar savurulduğu vakit.
Dağlar atıldığı zaman,
Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,
dağlar (yerinden koparılıb) savurulduğu zaman,
Dağlar ufalanıp dağıldığı zaman,
وَإِذَا ٱلرُّسُلُ أُقِّتَتۡ ١١
Ve o ilçiler miykatlarına erdirildiği vakit.
Peygamberlerin vakti geldiği zaman,
Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir).
peygamberlerin muayyen vakti geldiği zaman,
Peygamberlerin tanıklık sıraları geldiği zaman,
لِأَيِّ يَوۡمٍ أُجِّلَتۡ ١٢
Onlar hangi güne te'cil edildi?
Hangi güne ertelenmişti?
(Bu) hangi güne ertelenmiştir?
(bu vakit) hangi güne gecikdirilmişdi?
Bu tanıklık hangi güne ertelendi?
لِيَوۡمِ ٱلۡفَصۡلِ ١٣
Fasıl gününe.
Hüküm gününe,
Hüküm ve ayırım gününe.
(Her şey'i) ayırd edib hukûm verme gününe.
Hüküm gününe.
وَمَآ أَدۡرَىٰكَ مَا يَوۡمُ ٱلۡفَصۡلِ ١٤
Bildinmi nedir fasıl günü?
Hüküm gününü hangi şey bildirdi sana?
Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin.
Bu ayırd etme gününü (n ehemmiyyetini) sana hangi şey bildirdi?
Hüküm gününün ne olduğunu biliyor musun?