بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لَّا ظَلِيلٖ وَلَا يُغۡنِي مِنَ ٱللَّهَبِ ٣١
Ne gölgelendirir ne alevden korur.
Gölge yapmaz ve alevden korumaz.
(30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”
(Ki o), gölgelendirici değildir. (Onları) alevden de korumaz.
Serinlik sağlamayan ve alevden korumayan gölgeye!
إِنَّهَا تَرۡمِي بِشَرَرٖ كَٱلۡقَصۡرِ ٣٢
Çünkü o, öyle şirareler atacaktır ki her biri bir saray gibi.
O; her biri bir saray gibi kıvılcımlar atar.
Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.
Çünkü o (ateş) öyle kıvılcım atar ki herbiri sanki bir saraydır.
O saray gibi kocaman kıvılcımlar saçar.
كَأَنَّهُۥ جِمَٰلَتٞ صُفۡرٞ ٣٣
Sanki sarı sarı hopalar gibi.
Ve her biri sanki birer sarı erkek devedir.
Bunlar sanki birer kızıl devedir.
Herbiri sanki sarı sarı erkek develerdir.
Her biri birer sarı deve gibi kıvılcımlar,
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٣٤
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
Vay haline o gün, yalanlayanların.
O gün vay yalanlayanların hâline!
Yalan sayanların vay o gün haaline!
O gün inkarcıların vay haline!
هَٰذَا يَوۡمُ لَا يَنطِقُونَ ٣٥
Bugün nutukları tutulacağı gündür.
Bu; onların konuşamayacakları gündür.
Bu, konuşamayacakları gündür.
Bu, (hepsinin) dillerinin tutulacağı bir gündür.
Bugün onların konuşamayacakları bir gündür.
وَلَا يُؤۡذَنُ لَهُمۡ فَيَعۡتَذِرُونَ ٣٦
İzin de verilmezki itizar ederler.
Onlara izin de verilmez ki özür dilesinler.
Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.
Onlara izin de verilmeyecek ki özür dilesinler.
Özür dilemelerine de izin verilmez.
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٣٧
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
Vay haline o gün, yalanlayanların.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Bu günü) yalan sayanların o gün vay haaline!
O gün inkarcıların vay haline!
هَٰذَا يَوۡمُ ٱلۡفَصۡلِۖ جَمَعۡنَٰكُمۡ وَٱلۡأَوَّلِينَ ٣٨
Bu işte o fasıl günü topladık sizi ve evvelkileri.
İşte bu; sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür.
Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.
Bu, ayırd etme ve hukûm verme günüdür. Sizi de, evvelki (ümmet) leri de (bir arada) toplamışızdır.
Bugün sizi ve sizden öncekileri biraraya getirdiğimiz bir hüküm günüdür.
فَإِن كَانَ لَكُمۡ كَيۡدٞ فَكِيدُونِ ٣٩
Varsa bir fenniniz atlatın beni.
Eğer Bana karşı bir düzeniniz varsa; onu hemen kurun.
Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!
Eğer bir hıyleniz varsa hemen bu hileyi bana yapın!
Eğer bana karşı oynayacağınız bir oyununuz varsa haydi, oynayın bakalım.
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٤٠
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
Vay haline o gün, yalanlayanların.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Ba'si) yalan sayanların o gün vay haaline!
O gün inkarcıların vay haline!
إِنَّ ٱلۡمُتَّقِينَ فِي ظِلَٰلٖ وَعُيُونٖ ٤١
Şüphesiz ki (korunan) müttakîler gölgelerde kaynaklar.
Muhakkak ki muttakiler, gölgeliklerde ve pınarlardadırlar.
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.
(41-42) Hakıykat, takva saahibleri gölgeler, pınarlar ve canları ne isterse onlardan bir çok meyveler içindedirler.
Kötülüklerden sakınanlara gelince anlar ağaç gölgeleri altında ve pınar başlarındadırlar.