بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ شَٰمِخَٰتٍ وَأَسْقَيْنَٰكُم مَّآءً فُرَاتًا ﴿٢٧

Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?

— Diyanet İşleri

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٢٨

O gün vay yalanlayanların hâline!

— Diyanet İşleri

ٱنطَلِقُوٓاْ إِلَىٰ مَا كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ﴿٢٩

Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”

— Diyanet İşleri

ٱنطَلِقُوٓاْ إِلَىٰ ظِلٍّ ذِى ثَلَٰثِ شُعَبٍ ﴿٣٠

(30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”

— Diyanet İşleri

لَّا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِى مِنَ ٱللَّهَبِ ﴿٣١

(30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”

— Diyanet İşleri

إِنَّهَا تَرْمِى بِشَرَرٍ كَٱلْقَصْرِ ﴿٣٢

Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.

— Diyanet İşleri

كَأَنَّهُۥ جِمَٰلَتٌ صُفْرٌ ﴿٣٣

Bunlar sanki birer kızıl devedir.

— Diyanet İşleri

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٣٤

O gün vay yalanlayanların hâline!

— Diyanet İşleri

هَٰذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ ﴿٣٥

Bu, konuşamayacakları gündür.

— Diyanet İşleri

وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ ﴿٣٦

Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.

— Diyanet İşleri

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٣٧

O gün vay yalanlayanların hâline!

— Diyanet İşleri

AYARLAR