بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٢٤

(Kudretimizi) yalan sayanların vay o gün haaline!

— Hasan Basri Çantay

أَلَمْ نَجْعَلِ ٱلْأَرْضَ كِفَاتًا ﴿٢٥

Biz, yeri bir toplantı yeri yapmadık mı?

— Hasan Basri Çantay

أَحْيَآءً وَأَمْوَٰتًا ﴿٢٦

Dirilere de, ölülere de.

— Hasan Basri Çantay

وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ شَٰمِخَٰتٍ وَأَسْقَيْنَٰكُم مَّآءً فُرَاتًا ﴿٢٧

Orada sabit sabit, yüce yüce (dağlar) vücûde getirmedik mi? Size tatlı bir su da içirmedik mi?

— Hasan Basri Çantay

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٢٨

(Bu gibi ni'metleri) yalan sayanlarını o gün vay haaline!

— Hasan Basri Çantay

ٱنطَلِقُوٓاْ إِلَىٰ مَا كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ﴿٢٩

(O kâfirlere şöyle denilecek:) «(Haydi) o yalan diyegeldiğiniz şey'e (azaba) gidin».

— Hasan Basri Çantay

ٱنطَلِقُوٓاْ إِلَىٰ ظِلٍّ ذِى ثَلَٰثِ شُعَبٍ ﴿٣٠

«Haydi (cehennemin) üç kola (ayrılmış) (duman) gölgesine gidin».

— Hasan Basri Çantay

لَّا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِى مِنَ ٱللَّهَبِ ﴿٣١

(Ki o), gölgelendirici değildir. (Onları) alevden de korumaz.

— Hasan Basri Çantay

إِنَّهَا تَرْمِى بِشَرَرٍ كَٱلْقَصْرِ ﴿٣٢

Çünkü o (ateş) öyle kıvılcım atar ki herbiri sanki bir saraydır.

— Hasan Basri Çantay

كَأَنَّهُۥ جِمَٰلَتٌ صُفْرٌ ﴿٣٣

Herbiri sanki sarı sarı erkek develerdir.

— Hasan Basri Çantay

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٣٤

Yalan sayanların vay o gün haaline!

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR