بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
كَذَٰلِكَ نَفۡعَلُ بِٱلۡمُجۡرِمِينَ ١٨
Biz öyle yaparız mücrimleri.
İşte Biz; böylr yaparız suçluları.
Biz suçlulara işte böyle yaparız.
Biz günahkârlara böyle yaparız.
İşte biz günahkârlara böyle yaparız.
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ١٩
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
O gün; yalanlayanların vay haline.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Allahın âyetlerini ve peygamberlerini) yalan sayanların o gün vay haaline!
O gün inkarcıların vay haline!
أَلَمۡ نَخۡلُقكُّم مِّن مَّآءٖ مَّهِينٖ ٢٠
Yaratmadık mı sizi bir hakîr sudan?
Sizi bayağı bir sudan, Biz yaratmadık mı?
Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?
Biz, sizi hakıyr bir sudan yaratmadık mı?
Sizi basit bir sıvı damlasından yaratmadık mı?
فَجَعَلۡنَٰهُ فِي قَرَارٖ مَّكِينٍ ٢١
Kılıp da onu bir makarda temkin.
Onu sağlam bir yere yerleştirdik.
(21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
Onu sağlam bir yerde tutub da,
Sonra o sıvı damlasını korunaklı bir yuvaya yerleştirmedik mi?
إِلَىٰ قَدَرٖ مَّعۡلُومٖ ٢٢
Malûm bir kadere değin.
Belli bir süreye kadar.
(21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
ma'lûm bir vaktâ kadar.
Belirli bir sürenin sonuna kadar.
فَقَدَرۡنَا فَنِعۡمَ ٱلۡقَٰدِرُونَ ٢٣
Demekki ölçmüşüz, demekki biz ne güzel kâdiriz.
Bunu Biz takdir ettik, ne güzel takdir edenleriz Biz.
Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!
İşte biz (bunu) kudretimizle yapdık. Demek (biz) ne güzel kaadirler (iz)!
Biz o sıvı damlacığın gelişmesini aşamalı bir plâna bağladık. Biz ne güzel plân yaparız.
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٢٤
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
Vay haline o gün, yalanlayanların.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Kudretimizi) yalan sayanların vay o gün haaline!
O gün inkarcıların vay haline!
أَلَمۡ نَجۡعَلِ ٱلۡأَرۡضَ كِفَاتًا ٢٥
Ye kilmadık mı arzı bir tokat.
Biz; yeryüzünü toplantı mahalli kılmadık mı?
(25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?
Biz, yeri bir toplantı yeri yapmadık mı?
Biz yeryüzünü barınak yapmadık mı?
أَحۡيَآءٗ وَأَمۡوَٰتٗا ٢٦
Gerekse diriler için gerekse emvat.
Ölülere de, dirilere de.
(25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?
Dirilere de, ölülere de.
Ölüler için de diriler için de.
وَجَعَلۡنَا فِيهَا رَوَٰسِيَ شَٰمِخَٰتٖ وَأَسۡقَيۡنَٰكُم مَّآءٗ فُرَاتٗا ٢٧
Ve oturtupta onda yumru yumru oturaklı dağlar, sunmadıkmı size bir su (tatlı) bir furat.
Orada yüksek ve sabit dağlar var edip tatlı sular içirmedik mi size?
Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?
Orada sabit sabit, yüce yüce (dağlar) vücûde getirmedik mi? Size tatlı bir su da içirmedik mi?
Orada yüksek dağlar yaratmadık ve size tatlı sular içirmedik mi?
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٢٨
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
Vay haline o gün, yalanlayanların.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Bu gibi ni'metleri) yalan sayanlarını o gün vay haaline!
O gün inkarcıların vay haline!