بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لِيَوۡمِ ٱلۡفَصۡلِ ١٣
Fasıl gününe.
Hüküm gününe,
Hüküm ve ayırım gününe.
(Her şey'i) ayırd edib hukûm verme gününe.
Hüküm gününe.
وَمَآ أَدۡرَىٰكَ مَا يَوۡمُ ٱلۡفَصۡلِ ١٤
Bildinmi nedir fasıl günü?
Hüküm gününü hangi şey bildirdi sana?
Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin.
Bu ayırd etme gününü (n ehemmiyyetini) sana hangi şey bildirdi?
Hüküm gününün ne olduğunu biliyor musun?
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ١٥
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
O gün; yalanlayanların vay haline.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Bunu) yalan sayanların o gün vay haline!
O gün inkarcıların vay haline!
أَلَمۡ نُهۡلِكِ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٦
Helâk etmedikmi evvelkileri?
Öncekileri Biz helak etmedik mi?
Biz öncekileri helâk etmedik mi?
Biz öncekileri (bu tekzîblerinden dolayı) helak etmedik mi?
Önceki inkarcı toplumları yoketmedik mi?
ثُمَّ نُتۡبِعُهُمُ ٱلۡأٓخِرِينَ ١٧
Sonra arkalarına takacağız geridekileri.
Ardından sonrakileri de onların arkasına takacağız.
Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız.
Sonra geridekileri de onların arkasına takacağız.
Sonraki inkarcıları da katarız onlara.
كَذَٰلِكَ نَفۡعَلُ بِٱلۡمُجۡرِمِينَ ١٨
Biz öyle yaparız mücrimleri.
İşte Biz; böylr yaparız suçluları.
Biz suçlulara işte böyle yaparız.
Biz günahkârlara böyle yaparız.
İşte biz günahkârlara böyle yaparız.
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ١٩
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
O gün; yalanlayanların vay haline.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Allahın âyetlerini ve peygamberlerini) yalan sayanların o gün vay haaline!
O gün inkarcıların vay haline!
أَلَمۡ نَخۡلُقكُّم مِّن مَّآءٖ مَّهِينٖ ٢٠
Yaratmadık mı sizi bir hakîr sudan?
Sizi bayağı bir sudan, Biz yaratmadık mı?
Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?
Biz, sizi hakıyr bir sudan yaratmadık mı?
Sizi basit bir sıvı damlasından yaratmadık mı?
فَجَعَلۡنَٰهُ فِي قَرَارٖ مَّكِينٍ ٢١
Kılıp da onu bir makarda temkin.
Onu sağlam bir yere yerleştirdik.
(21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
Onu sağlam bir yerde tutub da,
Sonra o sıvı damlasını korunaklı bir yuvaya yerleştirmedik mi?
إِلَىٰ قَدَرٖ مَّعۡلُومٖ ٢٢
Malûm bir kadere değin.
Belli bir süreye kadar.
(21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
ma'lûm bir vaktâ kadar.
Belirli bir sürenin sonuna kadar.
فَقَدَرۡنَا فَنِعۡمَ ٱلۡقَٰدِرُونَ ٢٣
Demekki ölçmüşüz, demekki biz ne güzel kâdiriz.
Bunu Biz takdir ettik, ne güzel takdir edenleriz Biz.
Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!
İşte biz (bunu) kudretimizle yapdık. Demek (biz) ne güzel kaadirler (iz)!
Biz o sıvı damlacığın gelişmesini aşamalı bir plâna bağladık. Biz ne güzel plân yaparız.