بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
۞ وَيَطُوفُ عَلَيۡهِمۡ وِلۡدَٰنٞ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيۡتَهُمۡ حَسِبۡتَهُمۡ لُؤۡلُؤٗا مَّنثُورٗا ١٩
Ve dolanır etraflarına muhalled evlâdlar, görünce onları sanırsın saçilmış inciler.
Çevrelerinde ölümsüz gençler dolaşır ki; onları gördüğünde saçılmış bir inci sanırsın.
Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır.
Etraflarında herdem taze çocuklar dolaşır ki sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın!
Onlara hiç ölmeyecek gençler hizmet ederler. Bu gençleri görsen, ortalığa saçılmış birer inci sanırsın.
وَإِذَا رَأَيۡتَ ثَمَّ رَأَيۡتَ نَعِيمٗا وَمُلۡكٗا كَبِيرًا ٢٠
Ve gördüğün zaman orada bir na'îm ve pek büyük bir mülk görürsün.
Nereye baksan; orada bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.
Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün.
Orada herhangi bir yeri gördüğün zaman (büyük) bir ni'met, bol bir (ihtişam ve) saltanat görürsün.
Nereye baksan bir nimet ve büyük bir saltanat görürsün.
عَٰلِيَهُمۡ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضۡرٞ وَإِسۡتَبۡرَقٞۖ وَحُلُّوٓاْ أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٖ وَسَقَىٰهُمۡ رَبُّهُمۡ شَرَابٗا طَهُورًا ٢١
Üstlerinde bir sündüs esvab yem yeşil ve kalın istebrak, gümüşten bileziklerle süslenmişler, Rableri onlara bir şarabı tahûr sunmaktadır.
Üzerlerinde ince, yeşil ipekli ve parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Rabbları onlara tertemiz bir içecek içirmiştir.
Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.
Üzerlerinde ince ve kalın ipekden yeşil elbiseler vardır. Gümüşden bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri de onlara gaayet temiz bir şarab içirmişdir.
Üzerlerinde ince, yeşil ipekten ve atlastan elbiseler vardır, bileklerine gümüş bilezikler takılmıştır. Rabbleri onlara temiz içecekler sunmuştur.
إِنَّ هَٰذَا كَانَ لَكُمۡ جَزَآءٗ وَكَانَ سَعۡيُكُم مَّشۡكُورًا ٢٢
Şöyle diye ki işte bu sizin bir mükâfatınızdı, sa'yiniz meşkûr oldu.
İşte bu, sizin işlediklerinize karşılık oldu. Sa'yiniz meşkur olmuştur.
Onlara şöyle denecektir: “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.”
(Bütün) bu (ni'metler) şübhe yok ki sizin için bir mükâfatdır. Sa'yimz meşkûr olmuşdur.
Bütün bunlar iyiliklerinizin karşılığıdır, çabalarınız, hoşnutluğumuzu kazanmıştır.
إِنَّا نَحۡنُ نَزَّلۡنَا عَلَيۡكَ ٱلۡقُرۡءَانَ تَنزِيلٗا ٢٣
Filhakika biz indirdik biz sana Kur’an’ı ceste ceste.
Muhakkak ki Kur'an'ı sana indiren Biziz, Biz.
Şüphe yok ki, Kur’an’ı sana elbette biz indirdik biz.
Hakıykat, Kur'ânı sana ceste ceste biz indirdik biz.
Ey Muhammed, bu 'Kur'an'ı sana indiren biziz.
فَٱصۡبِرۡ لِحُكۡمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعۡ مِنۡهُمۡ ءَاثِمًا أَوۡ كَفُورٗا ٢٤
O halde sabret Rabbi’nin hükmünü vermesi için de itaat etme onlardan bir âsime veya nanköre.
Öyleyse Rabbının hükmüne sabret ve onlardan hiç bir günahkara veya inkarcıya itaat etme.
O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme.
Artık Rabbinin hükmüne (rızaa ile) sabret. Onlardan hiçbir günahkâra, yahud hiçbir nanköre boyun eğme.
Rabbin hükmünü verinceye dek sabret, onların günahkârlarının ve inatçı inkârcılarının sözlerine uyma.
وَٱذۡكُرِ ٱسۡمَ رَبِّكَ بُكۡرَةٗ وَأَصِيلٗا ٢٥
Ve Rabbi’nin ismini an hem erken hem ikindiyin.
Sabah akşam Rabbının adını zikret.
Sabah akşam Rabbinin adını an.
Sabah, akşam Rabbinin adını an.
Sabah ve akşam Rabbinin adını an.
وَمِنَ ٱلَّيۡلِ فَٱسۡجُدۡ لَهُۥ وَسَبِّحۡهُ لَيۡلٗا طَوِيلًا ٢٦
Geceden de ona secde et ve tesbih et ona uzun gece.
Geceleyin O'na secde et. Ve geceleri uzun uzun O'nu tesbih et.
Gecenin bir kısmında O’na secde et; geceleyin de O’nu uzun uzadıya tespih et.
Ve gecenin bir kısmında Ona secde et. Gecenin uzun bir bölümünde de Onu tesbîh (ve tenzîh) eyle.
Gecenin bir bölümünde O'na secde et, geceleri O'nu uzun uzun tesbih et.
إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ يُحِبُّونَ ٱلۡعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَآءَهُمۡ يَوۡمٗا ثَقِيلٗا ٢٧
Çünkü onlar pîşini severler ve önlerindeki ağır bir günü bırakırlar.
Doğrusu bunlar; çabucak geçeni severler de, o çetin günün arkalarına bırakırlar.
Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar.
Hakıykat, bunlar o çabucak geçen (dünyâyi) severler, önlerindeki o çetin günü bırakırlar.
Bu adamlar şu geçici dünyayı severler ve önlerindeki o zorlu günü gözardı ederler.
نَّحۡنُ خَلَقۡنَٰهُمۡ وَشَدَدۡنَآ أَسۡرَهُمۡۖ وَإِذَا شِئۡنَا بَدَّلۡنَآ أَمۡثَٰلَهُمۡ تَبۡدِيلًا ٢٨
Biz yarattık onları ve kundaklarını biz bağlâdık, dilediğimiz vakit de kılıklarını tebdil ederiz.
Biz yarattık onları ve mafsallarını da Biz pekiştirdik. Dilersek onları benzerleri ile değiştiriveririz.
Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz.
Biz yaratdık onları. Mafsallarını (uzuvlarını) da biz pekişdirdik. Dilediğimiz vakit yine onları (yaratılışda) tıbkı kendileri gibi yerine getiririz.
Onları yaratan ve vücutlarına biçim veren biziz. İstediğimiz zaman onları benzerleri ile değiştiririz.
إِنَّ هَٰذِهِۦ تَذۡكِرَةٞۖ فَمَن شَآءَ ٱتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِۦ سَبِيلٗا ٢٩
İşte bu bir tezkiredir, dileyen Rabb’ine bir yol tutar.
Şüphesiz ki bu, bir öğüttür. Dileyen Rabbına bir yol tutar.
İşte bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
Şübhesiz ki bu (sûre) de bir öğüddür. Artık kim dilerse Rabbine bir yol tutar.
Bu bir hatırlatmadır. İsteyen Rabbine giden yolu tutar.