بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنجَبِيلًا ﴿١٧

Ve orada bir kadeh sunulur ki katgısı olmuştur zencefil.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada karışımı zencefil olan bir kadehten de içirilirler.

— İbni Kesir

Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir.

— Diyanet İşleri

Orada onlara katgısı zencefil olan (dolu) kadeh de içilir.

— Hasan Basri Çantay

Onlara orada taslar içinde zencefil karışımlı içecekler sunulur.

— Seyyid Kutub

عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا ﴿١٨

Bir çeşme ki denir selsebîl.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada bir pınardır ki, Selsebil adı verilir.

— İbni Kesir

Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir.

— Diyanet İşleri

(Zencefil) orada bir pınardır. «Selsebîl» adı verilir (ona).

— Hasan Basri Çantay

Bu «selsebil» adı verilen bir cennet pınarıdır.

— Seyyid Kutub

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَٰنٌ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَّنثُورًا ﴿١٩

Ve dolanır etraflarına muhalled evlâdlar, görünce onları sanırsın saçilmış inciler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Çevrelerinde ölümsüz gençler dolaşır ki; onları gördüğünde saçılmış bir inci sanırsın.

— İbni Kesir

Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır.

— Diyanet İşleri

Etraflarında herdem taze çocuklar dolaşır ki sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın!

— Hasan Basri Çantay

Onlara hiç ölmeyecek gençler hizmet ederler. Bu gençleri görsen, ortalığa saçılmış birer inci sanırsın.

— Seyyid Kutub

وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا ﴿٢٠

Ve gördüğün zaman orada bir na'îm ve pek büyük bir mülk görürsün.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Nereye baksan; orada bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.

— İbni Kesir

Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün.

— Diyanet İşleri

Orada herhangi bir yeri gördüğün zaman (büyük) bir ni'met, bol bir (ihtişam ve) saltanat görürsün.

— Hasan Basri Çantay

Nereye baksan bir nimet ve büyük bir saltanat görürsün.

— Seyyid Kutub

عَٰلِيَهُمْ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌۖ وَحُلُّوٓاْ أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٍ وَسَقَىٰهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا ﴿٢١

Üstlerinde bir sündüs esvab yem yeşil ve kalın istebrak, gümüşten bileziklerle süslenmişler, Rableri onlara bir şarabı tahûr sunmaktadır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Üzerlerinde ince, yeşil ipekli ve parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Rabbları onlara tertemiz bir içecek içirmiştir.

— İbni Kesir

Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.

— Diyanet İşleri

Üzerlerinde ince ve kalın ipekden yeşil elbiseler vardır. Gümüşden bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri de onlara gaayet temiz bir şarab içirmişdir.

— Hasan Basri Çantay

Üzerlerinde ince, yeşil ipekten ve atlastan elbiseler vardır, bileklerine gümüş bilezikler takılmıştır. Rabbleri onlara temiz içecekler sunmuştur.

— Seyyid Kutub

إِنَّ هَٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَآءً وَكَانَ سَعْيُكُم مَّشْكُورًا ﴿٢٢

Şöyle diye ki işte bu sizin bir mükâfatınızdı, sa'yiniz meşkûr oldu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bu, sizin işlediklerinize karşılık oldu. Sa'yiniz meşkur olmuştur.

— İbni Kesir

Onlara şöyle denecektir: “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.”

— Diyanet İşleri

(Bütün) bu (ni'metler) şübhe yok ki sizin için bir mükâfatdır. Sa'yimz meşkûr olmuşdur.

— Hasan Basri Çantay

Bütün bunlar iyiliklerinizin karşılığıdır, çabalarınız, hoşnutluğumuzu kazanmıştır.

— Seyyid Kutub

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ ٱلْقُرْءَانَ تَنزِيلًا ﴿٢٣

Filhakika biz indirdik biz sana Kur’an’ı ceste ceste.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki Kur'an'ı sana indiren Biziz, Biz.

— İbni Kesir

Şüphe yok ki, Kur’an’ı sana elbette biz indirdik biz.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, Kur'ânı sana ceste ceste biz indirdik biz.

— Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed, bu 'Kur'an'ı sana indiren biziz.

— Seyyid Kutub

فَٱصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ ءَاثِمًا أَوْ كَفُورًا ﴿٢٤

O halde sabret Rabbi’nin hükmünü vermesi için de itaat etme onlardan bir âsime veya nanköre.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Öyleyse Rabbının hükmüne sabret ve onlardan hiç bir günahkara veya inkarcıya itaat etme.

— İbni Kesir

O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme.

— Diyanet İşleri

Artık Rabbinin hükmüne (rızaa ile) sabret. Onlardan hiçbir günahkâra, yahud hiçbir nanköre boyun eğme.

— Hasan Basri Çantay

Rabbin hükmünü verinceye dek sabret, onların günahkârlarının ve inatçı inkârcılarının sözlerine uyma.

— Seyyid Kutub

وَٱذْكُرِ ٱسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا ﴿٢٥

Ve Rabbi’nin ismini an hem erken hem ikindiyin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sabah akşam Rabbının adını zikret.

— İbni Kesir

Sabah akşam Rabbinin adını an.

— Diyanet İşleri

Sabah, akşam Rabbinin adını an.

— Hasan Basri Çantay

Sabah ve akşam Rabbinin adını an.

— Seyyid Kutub

وَمِنَ ٱلَّيْلِ فَٱسْجُدْ لَهُۥ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا ﴿٢٦

Geceden de ona secde et ve tesbih et ona uzun gece.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Geceleyin O'na secde et. Ve geceleri uzun uzun O'nu tesbih et.

— İbni Kesir

Gecenin bir kısmında O’na secde et; geceleyin de O’nu uzun uzadıya tespih et.

— Diyanet İşleri

Ve gecenin bir kısmında Ona secde et. Gecenin uzun bir bölümünde de Onu tesbîh (ve tenzîh) eyle.

— Hasan Basri Çantay

Gecenin bir bölümünde O'na secde et, geceleri O'nu uzun uzun tesbih et.

— Seyyid Kutub

إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ يُحِبُّونَ ٱلْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَآءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا ﴿٢٧

Çünkü onlar pîşini severler ve önlerindeki ağır bir günü bırakırlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu bunlar; çabucak geçeni severler de, o çetin günün arkalarına bırakırlar.

— İbni Kesir

Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, bunlar o çabucak geçen (dünyâyi) severler, önlerindeki o çetin günü bırakırlar.

— Hasan Basri Çantay

Bu adamlar şu geçici dünyayı severler ve önlerindeki o zorlu günü gözardı ederler.

— Seyyid Kutub

AYARLAR