بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَدَانِيَةً عَلَيۡهِمۡ ظِلَٰلُهَا وَذُلِّلَتۡ قُطُوفُهَا تَذۡلِيلٗا ١٤

Üzerlerine o cennet gölgeleri sarkmış ve devşirimleri mebzûl mebzûl önlerine konmuştur.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve meyveleri de aşağı eğdirilmiştir.

– İbni Kesir

Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.

– Diyanet İşleri

Ve gölgeleri onlara yakın, meyveleri de emirlerine (her an ve her suretle) boyun eğdirilmiş olarak.

– Hasan Basri Çantay

Ağaçların gölgeleyici saçakları başlarına yakın alçaklıkta ve meyvalarının devşirilmesi son derece kolay olur.

– Seyyid Kutub

وَيُطَافُ عَلَيۡهِم بِـَٔانِيَةٖ مِّن فِضَّةٖ وَأَكۡوَابٖ كَانَتۡ قَوَارِيرَا۠ ١٥

Hem dolaşılır üzerlerine gümüşten kaplar ve küplerle ki billûrlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Çevrelerinde gümüş kupalar ve billur kaseler dolaştırılır.

– İbni Kesir

Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır.

– Diyanet İşleri

Onlara gümüşden billur kablar, kupalar dolaşdırılır.

– Hasan Basri Çantay

Onlara gümüş tabaklarla ve saydam kadehlerle servis yapılır.

– Seyyid Kutub

قَوَارِيرَاْ مِن فِضَّةٖ قَدَّرُوهَا تَقۡدِيرٗا ١٦

Gümüşten billûrlar, onları türlü türlü biçime koymuşlardır.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Billurları gümüş gibi parlaktır. Mikdarını onlar takdir etmiştir.

– İbni Kesir

Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir.

– Diyanet İşleri

(Evet) gümüşden (yaratılmış) billurlar ki mıkdarını (sâkıyler) ta'yin etmişlerdir.

– Hasan Basri Çantay

Bu gümüşten saydam kadehlerin büyüklükleri ihtiyaçlarına göre belirlenmiştir.

– Seyyid Kutub

وَيُسۡقَوۡنَ فِيهَا كَأۡسٗا كَانَ مِزَاجُهَا زَنجَبِيلًا ١٧

Ve orada bir kadeh sunulur ki katgısı olmuştur zencefil.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Orada karışımı zencefil olan bir kadehten de içirilirler.

– İbni Kesir

Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir.

– Diyanet İşleri

Orada onlara katgısı zencefil olan (dolu) kadeh de içilir.

– Hasan Basri Çantay

Onlara orada taslar içinde zencefil karışımlı içecekler sunulur.

– Seyyid Kutub

عَيۡنٗا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلۡسَبِيلٗا ١٨

Bir çeşme ki denir selsebîl.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Orada bir pınardır ki, Selsebil adı verilir.

– İbni Kesir

Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir.

– Diyanet İşleri

(Zencefil) orada bir pınardır. «Selsebîl» adı verilir (ona).

– Hasan Basri Çantay

Bu «selsebil» adı verilen bir cennet pınarıdır.

– Seyyid Kutub

۞ وَيَطُوفُ عَلَيۡهِمۡ وِلۡدَٰنٞ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيۡتَهُمۡ حَسِبۡتَهُمۡ لُؤۡلُؤٗا مَّنثُورٗا ١٩

Ve dolanır etraflarına muhalled evlâdlar, görünce onları sanırsın saçilmış inciler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Çevrelerinde ölümsüz gençler dolaşır ki; onları gördüğünde saçılmış bir inci sanırsın.

– İbni Kesir

Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır.

– Diyanet İşleri

Etraflarında herdem taze çocuklar dolaşır ki sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın!

– Hasan Basri Çantay

Onlara hiç ölmeyecek gençler hizmet ederler. Bu gençleri görsen, ortalığa saçılmış birer inci sanırsın.

– Seyyid Kutub

وَإِذَا رَأَيۡتَ ثَمَّ رَأَيۡتَ نَعِيمٗا وَمُلۡكٗا كَبِيرًا ٢٠

Ve gördüğün zaman orada bir na'îm ve pek büyük bir mülk görürsün.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Nereye baksan; orada bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.

– İbni Kesir

Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün.

– Diyanet İşleri

Orada herhangi bir yeri gördüğün zaman (büyük) bir ni'met, bol bir (ihtişam ve) saltanat görürsün.

– Hasan Basri Çantay

Nereye baksan bir nimet ve büyük bir saltanat görürsün.

– Seyyid Kutub

عَٰلِيَهُمۡ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضۡرٞ وَإِسۡتَبۡرَقٞۖ وَحُلُّوٓاْ أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٖ وَسَقَىٰهُمۡ رَبُّهُمۡ شَرَابٗا طَهُورًا ٢١

Üstlerinde bir sündüs esvab yem yeşil ve kalın istebrak, gümüşten bileziklerle süslenmişler, Rableri onlara bir şarabı tahûr sunmaktadır.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Üzerlerinde ince, yeşil ipekli ve parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Rabbları onlara tertemiz bir içecek içirmiştir.

– İbni Kesir

Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.

– Diyanet İşleri

Üzerlerinde ince ve kalın ipekden yeşil elbiseler vardır. Gümüşden bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri de onlara gaayet temiz bir şarab içirmişdir.

– Hasan Basri Çantay

Üzerlerinde ince, yeşil ipekten ve atlastan elbiseler vardır, bileklerine gümüş bilezikler takılmıştır. Rabbleri onlara temiz içecekler sunmuştur.

– Seyyid Kutub

إِنَّ هَٰذَا كَانَ لَكُمۡ جَزَآءٗ وَكَانَ سَعۡيُكُم مَّشۡكُورًا ٢٢

Şöyle diye ki işte bu sizin bir mükâfatınızdı, sa'yiniz meşkûr oldu.

– Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bu, sizin işlediklerinize karşılık oldu. Sa'yiniz meşkur olmuştur.

– İbni Kesir

Onlara şöyle denecektir: “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.”

– Diyanet İşleri

(Bütün) bu (ni'metler) şübhe yok ki sizin için bir mükâfatdır. Sa'yimz meşkûr olmuşdur.

– Hasan Basri Çantay

Bütün bunlar iyiliklerinizin karşılığıdır, çabalarınız, hoşnutluğumuzu kazanmıştır.

– Seyyid Kutub

إِنَّا نَحۡنُ نَزَّلۡنَا عَلَيۡكَ ٱلۡقُرۡءَانَ تَنزِيلٗا ٢٣

Filhakika biz indirdik biz sana Kur’an’ı ceste ceste.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki Kur'an'ı sana indiren Biziz, Biz.

– İbni Kesir

Şüphe yok ki, Kur’an’ı sana elbette biz indirdik biz.

– Diyanet İşleri

Hakıykat, Kur'ânı sana ceste ceste biz indirdik biz.

– Hasan Basri Çantay

Ey Muhammed, bu 'Kur'an'ı sana indiren biziz.

– Seyyid Kutub

فَٱصۡبِرۡ لِحُكۡمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعۡ مِنۡهُمۡ ءَاثِمًا أَوۡ كَفُورٗا ٢٤

O halde sabret Rabbi’nin hükmünü vermesi için de itaat etme onlardan bir âsime veya nanköre.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Öyleyse Rabbının hükmüne sabret ve onlardan hiç bir günahkara veya inkarcıya itaat etme.

– İbni Kesir

O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme.

– Diyanet İşleri

Artık Rabbinin hükmüne (rızaa ile) sabret. Onlardan hiçbir günahkâra, yahud hiçbir nanköre boyun eğme.

– Hasan Basri Çantay

Rabbin hükmünü verinceye dek sabret, onların günahkârlarının ve inatçı inkârcılarının sözlerine uyma.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu