بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَجَعَلَ ٱلْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ ٱلشَّمْسَ سِرَاجًا ﴿١٦

Aralarında aya aydınlık vermiş, güneşi bir kandil kılmıştır.

— İbni Kesir

وَٱللَّهُ أَنۢبَتَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ نَبَاتًا ﴿١٧

Ve Allah; sizi, yerden ot bitirir gibi bitirmiştir.

— İbni Kesir

ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا ﴿١٨

Sonra sizi; oraya döndürür ve sizi bir çıkarılışla çıkarır.

— İbni Kesir

وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ ٱلْأَرْضَ بِسَاطًا ﴿١٩

Ve Allah; yeryüzünü sizin için bir döşek kılmıştır.

— İbni Kesir

لِّتَسْلُكُواْ مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا ﴿٢٠

Geniş yollarında gezip dolaşasınız, diye.

— İbni Kesir

قَالَ نُوحٌ رَّبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِى وَٱتَّبَعُواْ مَن لَّمْ يَزِدْهُ مَالُهُۥ وَوَلَدُهُۥٓ إِلَّا خَسَارًا ﴿٢١

Nuh dedi ki: Rabbım doğrusu bunlar, bana isyan ettiler. Malı ve çocuğu kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular.

— İbni Kesir

وَمَكَرُواْ مَكْرًا كُبَّارًا ﴿٢٢

Büyük büyük düzenler kurdular.

— İbni Kesir

وَقَالُواْ لَا تَذَرُنَّ ءَالِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا ﴿٢٣

Ve dediler ki: Sakın tanrılarınızı bırakmayın. Vedd, Süva', Yeğus, Yeuk ve Nesr'den asla vazgeçmeyin.

— İbni Kesir

وَقَدْ أَضَلُّواْ كَثِيرًاۖ وَلَا تَزِدِ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا ضَلَٰلًا ﴿٢٤

Böylece bir çoğunu saptırdılar. Zalimlere sapıklıktan başka bir şeyi artırma.

— İbni Kesir

مِّمَّا خَطِيٓـَٰٔتِهِمْ أُغْرِقُواْ فَأُدْخِلُواْ نَارًا فَلَمْ يَجِدُواْ لَهُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ أَنصَارًا ﴿٢٥

günahlarından dolayı bunlar suda boğuldular, ateşe sokuldular ve Allah' tan başka yardımcı da bulamadılar.

— İbni Kesir

وَقَالَ نُوحٌ رَّبِّ لَا تَذَرْ عَلَى ٱلْأَرْضِ مِنَ ٱلْكَٰفِرِينَ دَيَّارًا ﴿٢٦

Nuh dedi ki: Rabbım; kafirlerden yeryüzünde yurd tutan hiç bir kimse bırakma.

— İbni Kesir

AYARLAR