بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
أَلَمۡ تَرَوۡاْ كَيۡفَ خَلَقَ ٱللَّهُ سَبۡعَ سَمَٰوَٰتٖ طِبَاقٗا ١٥
Görmediniz mi nasıl yaratmış Allah yedi Semâ’yı uygun tabaka tabaka?
Görmediniz mi, Allah'ın göğü yedi kat olarak nasıl yarattığını?
‘Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?’
«Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle âhengdâr olarak nasıl yaratmış»,
Allah'ın, göğü yedi kat üzerine nasıl yarattığını görmez misiniz?
وَجَعَلَ ٱلۡقَمَرَ فِيهِنَّ نُورٗا وَجَعَلَ ٱلشَّمۡسَ سِرَاجٗا ١٦
Kamer’i kilmış içlerinde bir nur, güneşi de kilmış bir lâmba.
Aralarında aya aydınlık vermiş, güneşi bir kandil kılmıştır.
‘Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?’
«onların içinde ayı bir nuur yapmış, güneşi de bir kandil (olarak) asmışdır».
Aralarında Ay'a aydınlık vermiş ve güneşin ışık saçmasını sağlamıştır.
وَٱللَّهُ أَنۢبَتَكُم مِّنَ ٱلۡأَرۡضِ نَبَاتٗا ١٧
Ve Allah yetiştirdi sizi arzdan nebat tarzıyla.
Ve Allah; sizi, yerden ot bitirir gibi bitirmiştir.
‘Allah, sizi (babanız Âdem’i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)’
«Allah sizi yerden ot (gibi) bitirdi.
Allah sizi yerden bitirir gibi yetiştirmiştir.
ثُمَّ يُعِيدُكُمۡ فِيهَا وَيُخۡرِجُكُمۡ إِخۡرَاجٗا ١٨
Sonra sizi onda geri çevirecek ve çıkaracak sizi bir çıkarış daha.
Sonra sizi; oraya döndürür ve sizi bir çıkarılışla çıkarır.
‘Sonra sizi yine oraya döndürecek ve kesinlikle sizi (yeniden) çıkaracaktır.’
«Sonra sizi yine onun içine döndürecek, sizi (yeni) bir çıkarışla (tekrar) çıkaracak».
Sonra sizi oraya döndürür ve yine oradan çıkarır.
وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ ٱلۡأَرۡضَ بِسَاطٗا ١٩
Ve Allah sizin için Arzı bir sergi yapmıştır.
Ve Allah; yeryüzünü sizin için bir döşek kılmıştır.
(19-20) ‘Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz.”
«Allah yeri sizin için bir döşek yapmışdır»,
(19-20) Yeryüzünde dolaşabilmeniz, orada yollar ve geniş geçitlerden geçebilmeniz için, onu size yayan O'dur.
لِّتَسۡلُكُواْ مِنۡهَا سُبُلٗا فِجَاجٗا ٢٠
Gidesiniz diye ondan geniş geniş yollarda.
Geniş yollarında gezip dolaşasınız, diye.
(19-20) ‘Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz.”
«onun geniş yollarında gezib dolaşınız diye».
(19-20) Yeryüzünde dolaşabilmeniz, orada yollar ve geniş geçitlerden geçebilmeniz için, onu size yayan O'dur.
قَالَ نُوحٞ رَّبِّ إِنَّهُمۡ عَصَوۡنِي وَٱتَّبَعُواْ مَن لَّمۡ يَزِدۡهُ مَالُهُۥ وَوَلَدُهُۥٓ إِلَّا خَسَارٗا ٢١
Nuh dediki: Ya Rab! Malûmun onlar bana isyan ettiler ve malı ve veledi kendisine hasardan başka bir şey arttırmayan kimsenin ardınca gittiler.
Nuh dedi ki: Rabbım doğrusu bunlar, bana isyan ettiler. Malı ve çocuğu kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular.
Nûh, dedi ki: “Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler, malı ve çocuğu ancak kendi hüsranını artıran kimselere uydular.”
Nuuh dedi: «Ey Rabbim, hakıykat onlar bana isyan etdiler. Mal (lar) ı ve evlâd (lar) ı (kendilerinin) hüsran (ın) dan başkasını artırmayan kimselere uydular»,
Nuh dedi ki: «Rabbim doğrusu bunlar bana isyan ettiler. Ve malı, çocuğu kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular.»
وَمَكَرُواْ مَكۡرٗا كُبَّارٗا ٢٢
Ve büyük büyük mekre giriştiler.
Büyük büyük düzenler kurdular.
“Bunlar da, çok büyük bir tuzak kurdular.”
«Bunlar da büyük büyük hileler (dolaplar, melanetler) yapdılar».
Birbirinden büyük düzenler kurdular.
وَقَالُواْ لَا تَذَرُنَّ ءَالِهَتَكُمۡ وَلَا تَذَرُنَّ وَدّٗا وَلَا سُوَاعٗا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسۡرٗا ٢٣
Ve sakın ilâhlarınızı bırakmayın ve sakın bırakmayın ne Veddi, ne Suvâı, ne de Yeğûsü ve Ye'ûku ve Nesri dediler.
Ve dediler ki: Sakın tanrılarınızı bırakmayın. Vedd, Süva', Yeğus, Yeuk ve Nesr'den asla vazgeçmeyin.
“Şöyle dediler: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd’i, Süvâ’ı, Yeğûs’u, Ye’ûk’u ve Nesr’i hiç bırakmayın.”
(Halk tabakasına:) «Sakın tapdıklarınızı bırakmayın. Hele «Ved» den, «Suvaa'» dan, «Yeğuus» dan, «Yeuuk» dan ve «Nesr» den zinhar vaz geçmeyin» dediler.
İnsanlara 'sakın tanrılarınızı bırakmayın, Ved, Suva, Yağus, Yeuk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin' dediler.
وَقَدۡ أَضَلُّواْ كَثِيرٗاۖ وَلَا تَزِدِ ٱلظَّٰلِمِينَ إِلَّا ضَلَٰلٗا ٢٤
Ve çoğunu şaşırttılar, sen de zalimleri artırma ancak şaşkınlıkca artır.
Böylece bir çoğunu saptırdılar. Zalimlere sapıklıktan başka bir şeyi artırma.
“Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır.”
«Hakıykaten onlar birçoklarını başdan çıkardılar. Sen (ey Rabbim) o zaalimlerin şaşkınlığından başka şeylerini artırma».
Böylece birçoğunu saptırdılar; Rabbim! Sen bu zalimlerin sadece şaşkınlığını arttır.
مِّمَّا خَطِيٓـَٰٔتِهِمۡ أُغۡرِقُواْ فَأُدۡخِلُواْ نَارٗا فَلَمۡ يَجِدُواْ لَهُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ أَنصَارٗا ٢٥
Bir çok hatîatlarından dolayı suya boğuldularda ateşe atıldılar ve kendilerine Allah’ın dûnünden yardımcılar bulamadılar.
günahlarından dolayı bunlar suda boğuldular, ateşe sokuldular ve Allah' tan başka yardımcı da bulamadılar.
Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah’tan başka yardımcılar bulamadılar.
Bunlar günâhlarından dolayı suda boğuldular. Ardından da (büyük) bir ateşe atıldılar. O vakit kendileri için Allahdan başka yardımcılar da bulmadılar.
Onlar, günahları yüzünden suda boğuldular; ateşe sokuldular, kendilerine Allah'tan başka yardımcı bulamadılar.