بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
مَّا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا ﴿١٣﴾
Ne oluyorsunuz ki siz, büyüklüğü Alla'a yakıştıramıyorsunuz?
وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا ﴿١٤﴾
Halbuki O; sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır.
أَلَمْ تَرَوْاْ كَيْفَ خَلَقَ ٱللَّهُ سَبْعَ سَمَٰوَٰتٍ طِبَاقًا ﴿١٥﴾
Görmediniz mi, Allah'ın göğü yedi kat olarak nasıl yarattığını?
وَجَعَلَ ٱلْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ ٱلشَّمْسَ سِرَاجًا ﴿١٦﴾
Aralarında aya aydınlık vermiş, güneşi bir kandil kılmıştır.
وَٱللَّهُ أَنۢبَتَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ نَبَاتًا ﴿١٧﴾
Ve Allah; sizi, yerden ot bitirir gibi bitirmiştir.
ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا ﴿١٨﴾
Sonra sizi; oraya döndürür ve sizi bir çıkarılışla çıkarır.
وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ ٱلْأَرْضَ بِسَاطًا ﴿١٩﴾
Ve Allah; yeryüzünü sizin için bir döşek kılmıştır.
لِّتَسْلُكُواْ مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا ﴿٢٠﴾
Geniş yollarında gezip dolaşasınız, diye.
قَالَ نُوحٌ رَّبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِى وَٱتَّبَعُواْ مَن لَّمْ يَزِدْهُ مَالُهُۥ وَوَلَدُهُۥٓ إِلَّا خَسَارًا ﴿٢١﴾
Nuh dedi ki: Rabbım doğrusu bunlar, bana isyan ettiler. Malı ve çocuğu kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular.
وَمَكَرُواْ مَكْرًا كُبَّارًا ﴿٢٢﴾
Büyük büyük düzenler kurdular.
وَقَالُواْ لَا تَذَرُنَّ ءَالِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا ﴿٢٣﴾
Ve dediler ki: Sakın tanrılarınızı bırakmayın. Vedd, Süva', Yeğus, Yeuk ve Nesr'den asla vazgeçmeyin.