بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَنَرَىٰهُ قَرِيبًا ﴿٧

Biz ise; onu, yakın görmekteyiz.

— İbni Kesir

يَوْمَ تَكُونُ ٱلسَّمَآءُ كَٱلْمُهْلِ ﴿٨

O gün gök, erimiş maden gibi olur.

— İbni Kesir

وَتَكُونُ ٱلْجِبَالُ كَٱلْعِهْنِ ﴿٩

Dağlar ise atılmış pamuk gibi.

— İbni Kesir

وَلَا يَسْـَٔلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا ﴿١٠

Hiç bir yakın bir yakınını sormaz.

— İbni Kesir

يُبَصَّرُونَهُمْۚ يَوَدُّ ٱلْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِى مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍۭ بِبَنِيهِ ﴿١١

Yalnız birbirine gösterilirler. Suçlu kişi; o günün azabından kurtulmak için oğullarını feda etmek ister.

— İbni Kesir

وَصَٰحِبَتِهِۦ وَأَخِيهِ ﴿١٢

Eşini ve kardeşini,

— İbni Kesir

وَفَصِيلَتِهِ ٱلَّتِى تُـْٔوِيهِ ﴿١٣

Kendisini barındırmış olan sülalesini.

— İbni Kesir

وَمَن فِى ٱلْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ ﴿١٤

Ve yeryüzünde bulunan herkesi. Ki nihayet kendisini kurtarsın.

— İbni Kesir

كَلَّآۖ إِنَّهَا لَظَىٰ ﴿١٥

Fakat ne mümkün, çünkü o; halis alevdir.

— İbni Kesir

نَزَّاعَةً لِّلشَّوَىٰ ﴿١٦

Deriyi soyup kavurandır.

— İbni Kesir

تَدْعُواْ مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ ﴿١٧

Yüz çevirip arkasına döneni çağırır.

— İbni Kesir

AYARLAR