بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

تَعْرُجُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ وَٱلرُّوحُ إِلَيْهِ فِى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُۥ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ ﴿٤

Ki ona melâike ve Ruh uruc eder, bir günde ki mikdarı elli bin sene tutar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Melekler de, ruh da miktarı ellibin yıl olan bir günde ona yükselip çıkarlar.

— İbni Kesir

Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

— Diyanet İşleri

Melekler de, Ruuh da oraya bir günde yükselib çıkar ki mesafesi (dünyâ seneleriyle) elli bin yıldır.

— Hasan Basri Çantay

Melekler ve ruh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O'na yükselir.

— Seyyid Kutub

فَٱصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا ﴿٥

O halde sabret biraz bir sabri cemîl ile.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Öyleyse Sen, güzel güzel sabret.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret.

— Diyanet İşleri

(Habîbim) sen (şimdilik) güzel bir sabr ile katlan.

— Hasan Basri Çantay

Şimdi sen güzelce sabret.

— Seyyid Kutub

إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُۥ بَعِيدًا ﴿٦

Çünkü onlar onu uzak görürler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu onlar; bunu uzak görüyorlar.

— İbni Kesir

Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar.

— Diyanet İşleri

Filhakıyka onlar bunu (imkândan) uzak görürler,

— Hasan Basri Çantay

Onlar onu uzak görüyorlar.

— Seyyid Kutub

وَنَرَىٰهُ قَرِيبًا ﴿٧

Biz se onu yakın görürüz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz ise; onu, yakın görmekteyiz.

— İbni Kesir

Biz ise onu yakın görüyoruz.

— Diyanet İşleri

Biz ise onu yakın görüyoruz.

— Hasan Basri Çantay

Biz ise onu yakın görüyoruz.

— Seyyid Kutub

يَوْمَ تَكُونُ ٱلسَّمَآءُ كَٱلْمُهْلِ ﴿٨

O gün ki olur Semâ erimiş bir maden gibi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O gün gök, erimiş maden gibi olur.

— İbni Kesir

(8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

— Diyanet İşleri

O gün gök erimiş ma'den gibi olacak,

— Hasan Basri Çantay

O gün gök, erimiş bakır gibi olur.

— Seyyid Kutub

وَتَكُونُ ٱلْجِبَالُ كَٱلْعِهْنِ ﴿٩

Dağlar da atilmış elvan yun gibi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dağlar ise atılmış pamuk gibi.

— İbni Kesir

(8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

— Diyanet İşleri

dağlar yün gibi olacak,

— Hasan Basri Çantay

Dağlar, atılmış renkli yün gibi olur.

— Seyyid Kutub

وَلَا يَسْـَٔلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا ﴿١٠

Ve bir hısım bir hısıma halini sormaz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hiç bir yakın bir yakınını sormaz.

— İbni Kesir

(O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.

— Diyanet İşleri

hiçbir hısım bir hısımı sormayacak.

— Hasan Basri Çantay

Dost dostun halini sormaz.

— Seyyid Kutub

يُبَصَّرُونَهُمْۚ يَوَدُّ ٱلْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِى مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍۭ بِبَنِيهِ ﴿١١

Birbirlerine gösterilirlerken, mücrim isterki fidye verse O günün azâbından oğullarını.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yalnız birbirine gösterilirler. Suçlu kişi; o günün azabından kurtulmak için oğullarını feda etmek ister.

— İbni Kesir

(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

— Diyanet İşleri

Onlar birbirine (sâdece) gösterilirler. Günahkâr o günün azabından (kurtulmak için şunları) feda etmeği arzu eder: Oğullarını,

— Hasan Basri Çantay

birbirlerine gösterirler. Suçlu ister ki o günün azabından kurtulmak için fidye versin: oğullarını,

— Seyyid Kutub

وَصَٰحِبَتِهِۦ وَأَخِيهِ ﴿١٢

Ve refikasını ve biraderini.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eşini ve kardeşini,

— İbni Kesir

(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

— Diyanet İşleri

karısını, biraderini,

— Hasan Basri Çantay

eşini ve kardeşini,

— Seyyid Kutub

وَفَصِيلَتِهِ ٱلَّتِى تُـْٔوِيهِ ﴿١٣

Ve kendini barındıran fasîlesini.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kendisini barındırmış olan sülalesini.

— İbni Kesir

(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

— Diyanet İşleri

kendisini (aralarına katıb) barındırmakda olan soyunu sopunu,

— Hasan Basri Çantay

kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini.

— Seyyid Kutub

وَمَن فِى ٱلْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ ﴿١٤

Ve arzda bulunanların hepsini de sonra kendini kurtarsa.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve yeryüzünde bulunan herkesi. Ki nihayet kendisini kurtarsın.

— İbni Kesir

(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

— Diyanet İşleri

ve yer (yüzün) de kim varsa hepsini. Ki nihayet (bu fedâkârlığı) kendisini (Allahın azabından) kurtarsın.

— Hasan Basri Çantay

Ve yeryüzünde bulunanların hepsini versin de tek kendisini kurtarsın.

— Seyyid Kutub

AYARLAR