بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
كـَلَّآۖ إِنَّهَا لَظَىٰ ١٥
Hayır, çünkü o salgın bir lezâ.
Fakat ne mümkün, çünkü o; halis alevdir.
(15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
Fakat ne mümkin! Çünkü o (ateş) (kâfirler için hazırlanmış) haalis alevdir,
Hayır! O alevden bir ateştir.
نَزَّاعَةٗ لِّلشَّوَىٰ ١٦
Etrafı soyan nari ceza.
Deriyi soyup kavurandır.
(15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
bedenin bütün uzuvlarını söküb koparandır (o).
Deriler kavurur, soyar.
تَدۡعُواْ مَنۡ أَدۡبَرَ وَتَوَلَّىٰ ١٧
Çağırır arkasını dönüp tersine gideni.
Yüz çevirip arkasına döneni çağırır.
(17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
(Gel gel diye) çağırır: (îmandan, hakdan) yüz dönen, (tâatden) arka çeviren kişiyi,
Kendine çağırır; sırtını dönüp gideni.
وَجَمَعَ فَأَوۡعَىٰٓ ١٨
Ve toplayıp toplayıp kasaya yığanı.
Malını toplayıp kap içinde saklayanı da.
(17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
(mal) birikdirib de kab içinde saklayanı.
Mal toplayıp kasada yığanı.
۞ إِنَّ ٱلۡإِنسَٰنَ خُلِقَ هَلُوعًا ١٩
Hâkikat o insan helu' yaradilmıştır.
Gerçekten insan; hırsına düşkün yaratılmıştır.
Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.
Hakıykat insan, hırsına düşkün (ve sabrı kıt) yaratılmışdır.
Doğrusu insan hırslı ve huysuz yaratılmıştır.
إِذَا مَسَّهُ ٱلشَّرُّ جَزُوعٗا ٢٠
Şer dokundumu mızıkcı.
Başına bir fenalık gelince, feryadı basandır.
Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.
Kendisine şer dokundu mu feryadı basandır,
Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır.
وَإِذَا مَسَّهُ ٱلۡخَيۡرُ مَنُوعًا ٢١
Hayır dokundumu kıskanç.
Kendisine bir hayır dokununca da çok cimridir.
Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.
ona hayır dokununca da çok cimri dir.
Kendisine hayır dokundu mu yoksullara yardım etmez..
إِلَّا ٱلۡمُصَلِّينَ ٢٢
Müstesna ancak o musallîler.
Ancak namaz kılanlar müstesna.
Ancak, namaz kılanlar başka.
(22-23) (Fakat şunlar) öyle değil: Namaz kılanlar ki onlar namazlarına devam edenlerdir.
Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.
ٱلَّذِينَ هُمۡ عَلَىٰ صَلَاتِهِمۡ دَآئِمُونَ ٢٣
Onlar ki namazlarına müdavimdirler.
Onlar ki; namazlarında daimdirler.
Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.
(22-23) (Fakat şunlar) öyle değil: Namaz kılanlar ki onlar namazlarına devam edenlerdir.
Onlar ki: Namazlarını sürekli kılarlar aksatmazlar.
وَٱلَّذِينَ فِيٓ أَمۡوَٰلِهِمۡ حَقّٞ مَّعۡلُومٞ ٢٤
Ve onlarki mallarında vardır bir hakkı malûm.
Ve onlar ki; mallarında belirli bir hak vardır;
(24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.
(24-25) Mallarında sâil ve mahrum için belli bir hak tanıyanlar,
Mallarında belli bir hisse vardır.
لِّلسَّآئِلِ وَٱلۡمَحۡرُومِ ٢٥
Hem sâil için hem mahrum.
Dilenen ve yoksula.
(24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.
(24-25) Mallarında sâil ve mahrum için belli bir hak tanıyanlar,
Saile ve mahruma.