بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَلَا يَسۡـَٔلُ حَمِيمٌ حَمِيمٗا ١٠
Ve bir hısım bir hısıma halini sormaz.
Hiç bir yakın bir yakınını sormaz.
(O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.
hiçbir hısım bir hısımı sormayacak.
Dost dostun halini sormaz.
يُبَصَّرُونَهُمۡۚ يَوَدُّ ٱلۡمُجۡرِمُ لَوۡ يَفۡتَدِي مِنۡ عَذَابِ يَوۡمِئِذِۭ بِبَنِيهِ ١١
Birbirlerine gösterilirlerken, mücrim isterki fidye verse O günün azâbından oğullarını.
Yalnız birbirine gösterilirler. Suçlu kişi; o günün azabından kurtulmak için oğullarını feda etmek ister.
(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
Onlar birbirine (sâdece) gösterilirler. Günahkâr o günün azabından (kurtulmak için şunları) feda etmeği arzu eder: Oğullarını,
birbirlerine gösterirler. Suçlu ister ki o günün azabından kurtulmak için fidye versin: oğullarını,
وَصَٰحِبَتِهِۦ وَأَخِيهِ ١٢
Ve refikasını ve biraderini.
Eşini ve kardeşini,
(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
karısını, biraderini,
eşini ve kardeşini,
وَفَصِيلَتِهِ ٱلَّتِي تُـٔۡوِيهِ ١٣
Ve kendini barındıran fasîlesini.
Kendisini barındırmış olan sülalesini.
(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
kendisini (aralarına katıb) barındırmakda olan soyunu sopunu,
kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini.
وَمَن فِي ٱلۡأَرۡضِ جَمِيعٗا ثُمَّ يُنجِيهِ ١٤
Ve arzda bulunanların hepsini de sonra kendini kurtarsa.
Ve yeryüzünde bulunan herkesi. Ki nihayet kendisini kurtarsın.
(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
ve yer (yüzün) de kim varsa hepsini. Ki nihayet (bu fedâkârlığı) kendisini (Allahın azabından) kurtarsın.
Ve yeryüzünde bulunanların hepsini versin de tek kendisini kurtarsın.
كـَلَّآۖ إِنَّهَا لَظَىٰ ١٥
Hayır, çünkü o salgın bir lezâ.
Fakat ne mümkün, çünkü o; halis alevdir.
(15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
Fakat ne mümkin! Çünkü o (ateş) (kâfirler için hazırlanmış) haalis alevdir,
Hayır! O alevden bir ateştir.
نَزَّاعَةٗ لِّلشَّوَىٰ ١٦
Etrafı soyan nari ceza.
Deriyi soyup kavurandır.
(15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
bedenin bütün uzuvlarını söküb koparandır (o).
Deriler kavurur, soyar.
تَدۡعُواْ مَنۡ أَدۡبَرَ وَتَوَلَّىٰ ١٧
Çağırır arkasını dönüp tersine gideni.
Yüz çevirip arkasına döneni çağırır.
(17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
(Gel gel diye) çağırır: (îmandan, hakdan) yüz dönen, (tâatden) arka çeviren kişiyi,
Kendine çağırır; sırtını dönüp gideni.
وَجَمَعَ فَأَوۡعَىٰٓ ١٨
Ve toplayıp toplayıp kasaya yığanı.
Malını toplayıp kap içinde saklayanı da.
(17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
(mal) birikdirib de kab içinde saklayanı.
Mal toplayıp kasada yığanı.
۞ إِنَّ ٱلۡإِنسَٰنَ خُلِقَ هَلُوعًا ١٩
Hâkikat o insan helu' yaradilmıştır.
Gerçekten insan; hırsına düşkün yaratılmıştır.
Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.
Hakıykat insan, hırsına düşkün (ve sabrı kıt) yaratılmışdır.
Doğrusu insan hırslı ve huysuz yaratılmıştır.
إِذَا مَسَّهُ ٱلشَّرُّ جَزُوعٗا ٢٠
Şer dokundumu mızıkcı.
Başına bir fenalık gelince, feryadı basandır.
Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.
Kendisine şer dokundu mu feryadı basandır,
Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır.