بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
أُبَلِّغُكُمۡ رِسَٰلَٰتِ رَبِّي وَأَنَا۠ لَكُمۡ نَاصِحٌ أَمِينٌ ٦٨
Size Rabbim’in risaletlerini tebliğ ediyorum ve ben sizin için emin bir nasıhım.
Size Rabbımın vahyettiklerini bildiriyorum. Ve ben, sizin için emin bir öğütçüyüm.
“Rabbimin vahyettiklerini size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.”
«Size Rabbimin vahyetdiklerini tebliğ ediyorum, ben sizin emîn bir hayrhaahınızım».
Size Rabbimin mesajlarını iletiyorum, sizin için güvenilir bir öğüt vericiyim.
أَوَعَجِبۡتُمۡ أَن جَآءَكُمۡ ذِكۡرٞ مِّن رَّبِّكُمۡ عَلَىٰ رَجُلٖ مِّنكُمۡ لِيُنذِرَكُمۡۚ وَٱذۡكُرُوٓاْ إِذۡ جَعَلَكُمۡ خُلَفَآءَ مِنۢ بَعۡدِ قَوۡمِ نُوحٖ وَزَادَكُمۡ فِي ٱلۡخَلۡقِ بَصۜۡطَةٗۖ فَٱذۡكُرُوٓاْ ءَالَآءَ ٱللَّهِ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُونَ ٦٩
Sizi inzar etmek için içinizden bir adam vasıtasıyla size Rabbiniz’den bir ihtar geldiğine inanmıyor da teaccüb mü ediyorsunuz? Düşünün ki O sizi kavmi Nuh’tan sonra hulefa kıldı ve size hilkatte ziyade bir inbisat verdi, o halde Allah’ın nimetlerini unutmayıb zikredin ki felâh bulabilesiniz.
Sizi uyarması için aranızdan bir adama Rabbınız tarafından bir haber geldi diye mi hayret ediyorsunuz? Düşünün ki; O, sizi Nuh kavminden sonra halifeler yaptı. Yaratılış itibariyle onlardan fazla boy bos verdi. Hem Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki; felaha eresiniz.
“Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı. Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.”
«Size o korkunç akıbeti haber vermek için içinizden bir adam (vâsıtasiyle) Rabbinizden size bir ihtaar gelmesi tuhafınıza mı gitdi? Düşünün ki O, sizi Nuh kavminden sonra hükümdarlar yapdı, size yaratılışda onlardan ziyâde boy bos (ve kuvvet) verdi. O halde Allahın ni'metlerini (unutmayıb) hatırlayın ki kurtuluşa erdirilesiniz».
Sizi uyarmak üzere içinizden biri aracılığı ile Rabbiniz tarafından size mesaj olması tuhafınıza mı gidiyor? Allah'ın sizi Nuh kavminin yerine geçirdiğini, sizi vücud yapısı bakımından onlardan daha güçlü yarattığını hatırlayınız. Allah'ın nimetlerini hatırlayınız ki kurtuluşa eresiniz.
قَالُوٓاْ أَجِئۡتَنَا لِنَعۡبُدَ ٱللَّهَ وَحۡدَهُۥ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعۡبُدُ ءَابَآؤُنَا فَأۡتِنَا بِمَا تَعِدُنَآ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ٧٠
Ya, dediler: sen bize yalnız Allah’a tapalım atalarımızın tapa geldiklerini bırakalım diyemi geldin, eğer sadıklardan isen haydi bizi tehdid edip durduğun o azâbı başımıza getir görelim.
Dediler ki: Sen, bize; yalnız Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Şayet sadıklardan isen; tehdit ettiklerini getir bize.
Onlar, “Sen bize tek Allah’a ibadet edelim, atalarımızın ibadet edegeldiklerini bırakalım diye mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı bize getir” dediler.
Dediler: «Sen bize yalınız Allaha kulluk etmemiz, atalarımızın tapmakda olduklarını bırakmamız için mi geldin? O halde doğruculardan isen bizi tehdid etmekde olduğun şey'i (azabı) getir bize».
Soydaşları ona dedi ki: Sen bize tek Allah'a kulluk edelim, atalarımızın taptıkları ilâhları bırakalım diye mi geldin. Eğer söylediklerin doğru ise ilerde çarpılacağımızı söylediğin azabı şimdi başımıza getir, bakalım.
قَالَ قَدۡ وَقَعَ عَلَيۡكُم مِّن رَّبِّكُمۡ رِجۡسٞ وَغَضَبٌۖ أَتُجَٰدِلُونَنِي فِيٓ أَسۡمَآءٖ سَمَّيۡتُمُوهَآ أَنتُمۡ وَءَابَآؤُكُم مَّا نَزَّلَ ٱللَّهُ بِهَا مِن سُلۡطَٰنٖۚ فَٱنتَظِرُوٓاْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ ٱلۡمُنتَظِرِينَ ٧١
İşte, dedi, üzerinize Rabbiniz’den bir azab fırtınası bir gadab indi, siz bana sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hakkında mücadele mi ediyorsunuz? Allah onlara hiç bir zaman öyle bir hakkı saltanat indirmedi artık gözetin ben de sizinle beraber gözetenlerdenim.
Dedi ki: Gerçekten üzerinize Rabbınızdan bir azab, bir gazab hak oldu. Allah onlara, kendinizin ve atalarınızın taptığı bir takım adlar hakkında hiç bir hüccet indirmemişken benimle mücadele mi ediyorsunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
Hûd, “Artık size Rabbinizden bir azap ve öfke inmiştir. Allah’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve babalarınızın uydurduğu birtakım isimler (düzmece tanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Öyleyse (başınıza geleceği) bekleyin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!” dedi.
(Hûd) dedi: «Rabbinizden üzerinize bir azâb, bir gazab hak oldu muhakkak. Kendinizin ve atalarınızın takdığınız (düzme) bir takım adlar (tanrılar) hakkında, Allah onlara bir hüccet indirmemişken, benimle mücâdele mi ediyorsunuz? Artık bekleyin. Şübhesiz ben de sizinle beraber (onu) bekleyenlerdenim».
Hud onlara dedi ki: Rabbinizin azabı ve öfkesi hakkınızda kesinleşti. Allah'ın haklarında hiçbir kanıt indirmediği, kendiniz ve atalarınız tarafından takılmış birtakım adlar üzerine benimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? O halde bekleyin bakalım, ben de sizin ile birlikte bekliyorum.
فَأَنجَيۡنَٰهُ وَٱلَّذِينَ مَعَهُۥ بِرَحۡمَةٖ مِّنَّا وَقَطَعۡنَا دَابِرَ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَاۖ وَمَا كَانُواْ مُؤۡمِنِينَ ٧٢
Bunun üzerine kendisini ve maiyyetindekileri mahza tarafımızdan bir rahmet ile necâta erdirdik de o âyetlerimizi tekzib edip iman etmiyenlerin kökünü kestik.
Biz, bunun üzerine, rahmetimizle onu ve beraberinde bulunanları kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayıp iman etmemiş olanların kökünü kestik. Onlar, zaten mü'minler değillerdi.
Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların ise kökünü kestik.
Bunun üzerine kendisini de, onunla beraber olanları da, katımızdan bir rahmet ile, kurtardık. Âyetlerimizi yalan sayıb îman etmemiş olanların ise kökünü kesdik.
Hud'u ve beraberindekileri rahmetimizin sonucu olarak kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayarak inanmamış olanların ise kökünü kuruttuk.
وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمۡ صَٰلِحٗاۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥۖ قَدۡ جَآءَتۡكُم بَيِّنَةٞ مِّن رَّبِّكُمۡۖ هَٰذِهِۦ نَاقَةُ ٱللَّهِ لَكُمۡ ءَايَةٗۖ فَذَرُوهَا تَأۡكُلۡ فِيٓ أَرۡضِ ٱللَّهِۖ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوٓءٖ فَيَأۡخُذَكُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ ٧٣
Semûd kavmine de kardeşleri Salih Peygamber’i, ey kavmim! Dedi: Allah’a kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, işte size Rabbinizdan açık bir mucize geldi, bu, Allah’ın nâkası size bir âyet, bırakın onu Allah’ın Arzında otlasın, sakının ona bir fenalıkla dokunmayın ki sonra elîm bir azâba uğrarsınız.
Semud'a da kardeşleri Salih'i. Dedi ki: Ey kavmim; Allah'a ibadet edin, sizin için O'ndan başka hiç bir ilah yoktur. Size Rabbınızdan açık bir burhan gelmiştir. İşte size bir ayet olarak Allah'ın dişi devesi. Onu bırakın da Allah'ın toprağında otlasın. Ona bir kötülükle dokunmayın. Yoksa sizi elim bir azab yakalar.
Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i Peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur. Gerçekten size Rabbinizden (benim peygamber olduğumu gösterecek) açık bir delil geldi. İşte size bir mucize olarak Allah’ın şu devesi.. Bırakın onu da Allah’ın mülkünde yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolu bir azap yakalar.”
Semud (kavmine) de kardeşleri Saalihi (gönderdik). De ki: «Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiç bir Tanrınız yokdur. Size Rabbinizden apaçık bir mu'cize gelmişdir. İşte size bir alâmet olmak üzere Allahın şu dişi devesi! Onu (kendi haaline) bırakın, Allahın arzında otlasın. Ona bir fenalıkla dokunmayın. Sonra sizi acıklı bir azâb yakalar».
Semud kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik. Salih onlara dedi ki: 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhımız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Şu Allah'ın dişi devesi size bir delildir. Bırakın onu, Allah'ın çayırında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa acı bir azaba çarptırılırsınız.'
وَٱذۡكُرُوٓاْ إِذۡ جَعَلَكُمۡ خُلَفَآءَ مِنۢ بَعۡدِ عَادٖ وَبَوَّأَكُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ تَتَّخِذُونَ مِن سُهُولِهَا قُصُورٗا وَتَنۡحِتُونَ ٱلۡجِبَالَ بُيُوتٗاۖ فَٱذۡكُرُوٓاْ ءَالَآءَ ٱللَّهِ وَلَا تَعۡثَوۡاْ فِي ٱلۡأَرۡضِ مُفۡسِدِينَ ٧٤
Ve düşünün ki o, sizi Âdden sonra hulefa yaptı ve bu arzda sizi yerleştirdi, düzlüklerinden köşkler ediniyorsunuz ve dağlarından evler yontuyorsunuz, artık hep Allah’ın eltafını zikredin de yer yüzünü fesadcılıkla berbad etmeyin.
Düşününüz ki; O, sizi Ad kavminden sonra halifeler yaptı, yeryüzüne sizi yerleştirdi. Ovalarından köşkler yapıyor, dağlarından evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini anın. Yeryüzünde fesadçılar olarak taşkınlık yapmayın.
“Hatırlayın ki Allah Âd kavminden sonra, sizi onların yerine getirdi ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Yerin ovalarında köşkler kuruyor, dağları oyup evler yapıyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini anın da yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”
«Düşünün ki (Allah) sizi Âd'den sonra hükümdarlar yapdı. Yer yüzünde sizi yerleşdirdi. Ovalarından köşkler yapıyor, dağlarından evler yontuyorsunuz. Artık (hepiniz) Allahın lütuflarını anın, yer yüzünde fesâdcılar olub taşkınlık yapmayın.
Allah'ın sizi Ad kavminin yerine geçirdiğini ve ovalarında köşkler edinip dağlarında yontma evler yaptığınız bir bölgeye yerleştirdiğini hatırlayınız. Allah'ın nimetlerini hatırlayınız da yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan kesinlikle kaçınınız.
قَالَ ٱلۡمَلَأُ ٱلَّذِينَ ٱسۡتَكۡبَرُواْ مِن قَوۡمِهِۦ لِلَّذِينَ ٱسۡتُضۡعِفُواْ لِمَنۡ ءَامَنَ مِنۡهُمۡ أَتَعۡلَمُونَ أَنَّ صَٰلِحٗا مُّرۡسَلٞ مِّن رَّبِّهِۦۚ قَالُوٓاْ إِنَّا بِمَآ أُرۡسِلَ بِهِۦ مُؤۡمِنُونَ ٧٥
Kavmi içinden kibirlerine yediremeyen cumhur cemaat o hırpalanmakta olanlara, onlardan iman eden kimselere, siz, dediler, Salihin hakikaten Rabb’i tarafından gönderilmiş olduğunu biliyormusunuz? Biz, dediler: doğrusu onun gönderildiği şeye mü'minleriz.
Onun kavminden büyüklük taslayan ileri gelenleri; kendilerine hor görünenlere içlerinden iman edenlere: Siz; Salih'in gerçekten Rabbı tarafından gönderilmiş olduğuna inanıyor musunuz? dediler. Onlar da dediler ki: Doğrusu biz, onunla gönderilene inanıyoruz.
Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri, küçük görülüp ezilen inanmışlara, “Siz, Salih’in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu (sahiden) biliyor musunuz?” dediler. Onlar da, “Biz şüphesiz onunla gönderilene inananlarız” dediler.
Onun kavminden (îman etmeyi) kibirlerine yediremeyen ileri gelenleri de kendilerince hor görünenlere, onların içinden îman edenlere şöyle dedi (ler): «Siz, Saalihin gerçekden Rabbi katından gönderilmiş bir peygamber olduğunu biliyor musunuz»? Onlar da: «Biz, dediler, doğrusu onunla ne gönderildiyse ona îman edicileriz».
Salih'in kendini beğenmiş soydaşları, içlerinden iman etmiş horlanmışlara, ezilenlere 'Salih'in Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?' dediler. Onlar da 'Evet, biz onun aracılığı ile gönderilen mesaja inanıyoruz' dediler.
قَالَ ٱلَّذِينَ ٱسۡتَكۡبَرُوٓاْ إِنَّا بِٱلَّذِيٓ ءَامَنتُم بِهِۦ كَٰفِرُونَ ٧٦
O kibirlerine yediremiyenler doğrusu, dediler: biz o sizin iman ettiğiniz şeye kâfirleriz.
Büyüklük taslayanlar dediler ki: Biz, doğrusu sizin iman ettiğinizi inkar edenleriz.
Büyüklük taslayanlar, “Şüphesiz biz sizin inandığınız şeyi inkâr edenleriz” dediler.
(Yine) o kibirlenen kimseler: «Biz, doğrusu o sizin îman etdiğinizi inkâr ile kâfir olanlarız» dedi (ler).
Kendini beğenmişler de onlara 'Biz sizin inandığınızı inkâr ediyor, reddediyoruz' dediler.
فَعَقَرُواْ ٱلنَّاقَةَ وَعَتَوۡاْ عَنۡ أَمۡرِ رَبِّهِمۡ وَقَالُواْ يَٰصَٰلِحُ ٱئۡتِنَا بِمَا تَعِدُنَآ إِن كُنتَ مِنَ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ٧٧
Derken o nâkayı tepelediler ve Rabb’lerinin emrinden tuğyan ettiler ve dediler ki: Hey Sâlih, sen gerçek mürselînden isen bizi tehdid etmekte olduğun azâbı getir görelim.
Ve dişi deveyi kesip devirdiler de Rabblarının emrine baş kaldırdılar ve dediler ki: Ey Salih; eğer sen peygamberlerden isen tehdid edip durduğun azabı getir bize.
Nihayet deveyi kestiler, Rablerinin emrine karşı geldiler ve “Ey Salih! Sen eğer (dediğin gibi) peygamberlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler.
Derken o dişi deveyi, ayaklarını keserek, öldürdüler. Rablerinin emrinden (uzaklaşıb) isyan etdiler ve: «Saalih, eğer sen gönderilmiş peygamberlerden isen bizi tehdîd edib durduğun azabı getir bize» dediler.
Arkasından Rabblerinin emrine başkaldırarak dişi deveyi boğazladılar ve 'Ey Salih, eğer gerçekten peygambersen, ilerde çarpılacağımızı söylediğin azabı şimdi başımıza getir, bakalım' dediler.
فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلرَّجۡفَةُ فَأَصۡبَحُواْ فِي دَارِهِمۡ جَٰثِمِينَ ٧٨
Bunun üzerine onları «o recfe» tutuverdi vatanlarında çöke kaldılar.
Bu yüzden onları şiddetli bir sarsıntı tutuverdi de yurtlarında dizüstü çöken kimseler oldular.
Derken, onları o kuvvetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.
Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı tutuverdi de yurtlarında diz üstü çöken (helake uğrayan) kimseler oldular.
Bu arada ani bir yer sarsıntısına tutuldular da oldukları yerde yığılıp kalıverdiler.