بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَالَ يَٰقَوۡمِ لَيۡسَ بِي ضَلَٰلَةٞ وَلَٰكِنِّي رَسُولٞ مِّن رَّبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٦١
Ey kavmim, dedi: bende hiç bir dalâlet yok ve lâkin ben Rabb’ül-âlemîn tarafından bir Resulüm.
Dedi ki: Ey kavmim; bende bir sapıklık yoktur. Ben, ancak alemlerin Rabbından bir peygamberim.
(Nûh onlara) şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Aksine ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
(Bunun üzerine Nuh) dedi ki: «Ey kavmim, bende hiç bir sapıklık yokdur. Fakat ben kâinatın Rabbinden (gönderilmiş) bir peygamberim».
Nuh onlara dedi ki, «Ey soydaşlarım, bende bir sapıklık yoktur. Tersine tüm varlıkların Rabbi tarafından gönderilen bir peygamberim.
أُبَلِّغُكُمۡ رِسَٰلَٰتِ رَبِّي وَأَنصَحُ لَكُمۡ وَأَعۡلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ ٦٢
Size Rabbim’in risaletlerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum ve Allah’dan sizin bilemiyeceklerinizi biliyorum.
Rabbımın vahyettiklerini size bildiriyorum. Ve size öğüt veriyorum. Ben sizin bilmediğinizi de Allah katından biliyorum.
“Ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum. Sizin bilmediğiniz şeyleri de Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.”
«Size Rabbimin vahyetdiklerini tebliğ ediyorum, sizin iyiliğinizi istiyorum. Ben sizin bilmeyeceklerinizi de Allahdan (gelen vahy ile) biliyorum».
Size Rabbimin mesajlarını iletiyorum, size öğüt veriyorum ve Allah'dan gelen vahiy sayesinde sizin bilmediğinizi biliyorum.»
أَوَعَجِبۡتُمۡ أَن جَآءَكُمۡ ذِكۡرٞ مِّن رَّبِّكُمۡ عَلَىٰ رَجُلٖ مِّنكُمۡ لِيُنذِرَكُمۡ وَلِتَتَّقُواْ وَلَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُونَ ٦٣
Size korkunç akibeti haber vermek için ve korunmanız için ve belki rahmete mazhar edilirsiniz diye sizden bir adam vasıtasiyle Rabbiniz’den size bir ihtar geldiğine inanmıyor da taaccüb mü ediyorsunuz?
Sizi uyarması, sizin sakınmanızı ve böylece rahmete kavuşturulmanız için; aranızdan bir adama, Rabbınız tarafından bir haber geldi diye mi hayret ediyorsunuz?
Sizi uyarması ve sizin de Allah’a karşı gelmekten sakınıp rahmete ulaşmanız için, içinizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir zikir (vahiy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?
«Size o korkunç akıbeti haber vermek için, korunmanız için ve belki (o sayede) rahmete kavuşdurulmanız için kendinizden bir adam (vâsıtasiyle) Rabbinizden size bir ihtaar geldi diye teaccüb mü etdiniz»?
Kötülüklerden sakınasınız ve bu sayede merhamete eresiniz diye sizi uyarmak için içinizden biri aracılığı ile Rabbinizden size mesaj gelmiş olması tuhafınıza mı gitti?
فَكَذَّبُوهُ فَأَنجَيۡنَٰهُ وَٱلَّذِينَ مَعَهُۥ فِي ٱلۡفُلۡكِ وَأَغۡرَقۡنَا ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَآۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمًا عَمِينَ ٦٤
Bunun üzerine onu tekzib ettiler, biz de kendisini ve maiyyetinde iman edenleri gemide necâta erdirdik de âyetlerimizi tekzib edenleri garkeyledik, çünkü bunlar basiretleri körelmiş bir kavim idiler.
Bunun üzerine onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide beraberinde olanları kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayanları da suda boğduk. Çünkü onlar, gerçekten kör bir kavim idiler.
Derken kavmi onu yalanladı. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Çünkü onlar (vicdanları hakka kapalı) kör bir kavim idiler.
Bunun üzerine onu yalanladılar. Biz de kendisini ve beraberinde gemide bulunanları selâmete erdirdik, âyetlerimizi yalan sayanları (tuufan ile) doğduk. Çünkü onlar (kalb gözleri) kör (olan) bir kavm idiler.
Onu yalanladılar. Bunun üzerine onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanları ise boğduk. Kuşkusuz onlar kör bir kavim idiler.
۞ وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمۡ هُودٗاۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥٓۚ أَفَلَا تَتَّقُونَ ٦٥
Âd kavmine de kardeşleri Hûd Peygamber’i gönderdik, ey kavmim dedi Allah’a kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, hâlâ siz onu azâbından sakınmıyacak mısınız?
Ad'a da kardeşleri Hüd'u gönderdik. De ki: Ey kavmim Allah'a ibadet edin. Sizin için O'ndan başka ilah yoktur. Hala sakınmaz mısınız?
Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u peygamber olarak gönderdik. Onlara, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” dedi.
Âd (kavmine) de kardeşleri Hûdü (gönderdik). O, (kavmine şöyle) dedi: «Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiç bir Tanrınız yokdur. (Hâlâ Allahdan) korkmayacak mısınız»?.
Ad kavminde de kardeşleri Hud'u peygamber olarak gönderdik. Hud onlara 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. O'ndan korkmuyor musunuz?' dedi.
قَالَ ٱلۡمَلَأُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَوۡمِهِۦٓ إِنَّا لَنَرَىٰكَ فِي سَفَاهَةٖ وَإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ ٱلۡكَٰذِبِينَ ٦٦
Kavmin’den o küfre dalmış cumhur cemaat dediler ki: Her halde biz seni bir çılgınlık içinde görüyoruz ve her halde seni biz yalancılardan biri zannediyoruz.
Kavminin ileri gelenlerinden küfretmiş olanlar: Gerçekten biz, seni beyinsizlik içinde görüyoruz ve doğrusu biz, seni yalancılardan sanıyoruz, dediler.
Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler dediler ki: “Şüphesiz, biz seni akıl kıtlığı içinde görüyoruz. Biz senin mutlaka yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz.”
Kavminin ileri gelenlerinden kâfir bir cemâat de: «Biz seni muhakkak bir beyinsizlik içinde görüyoruz, seni muhakkak yalancılardan sanıyoruz» dedi.
Soydaşlarının ileri gelen kâfirleri O'na 'Biz seni aptal olarak görüyoruz ve bir yalancı olduğunu sanıyoruz' dediler.
قَالَ يَٰقَوۡمِ لَيۡسَ بِي سَفَاهَةٞ وَلَٰكِنِّي رَسُولٞ مِّن رَّبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٦٧
Ey kavmim, dedi: Bende hiç bir çılgınlık yok lâkin ben Rabb’ül-âlemîn tarafından bir Resûlüm.
Dedi ki: Ey kavmim; bende hiç bir beyinsizlik yoktur. Yalnız ben, alemlerin Rabbından gelmiş bir peygamberim.
Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı yok. Aksine ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”
(Bunun üzerine Hûd): «Ey kavmim, dedi, bende hiç bir beyinsizlik yokdur. Fakat ben âlemlerin Rabbinden (gönderilmiş) bir peygamberim».
Hud onlara dedi ki: Bende bir aptallık yoktur, tersine tüm varlıkların Rabbi tarafından gönderilen bir peygamberim.
أُبَلِّغُكُمۡ رِسَٰلَٰتِ رَبِّي وَأَنَا۠ لَكُمۡ نَاصِحٌ أَمِينٌ ٦٨
Size Rabbim’in risaletlerini tebliğ ediyorum ve ben sizin için emin bir nasıhım.
Size Rabbımın vahyettiklerini bildiriyorum. Ve ben, sizin için emin bir öğütçüyüm.
“Rabbimin vahyettiklerini size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.”
«Size Rabbimin vahyetdiklerini tebliğ ediyorum, ben sizin emîn bir hayrhaahınızım».
Size Rabbimin mesajlarını iletiyorum, sizin için güvenilir bir öğüt vericiyim.
أَوَعَجِبۡتُمۡ أَن جَآءَكُمۡ ذِكۡرٞ مِّن رَّبِّكُمۡ عَلَىٰ رَجُلٖ مِّنكُمۡ لِيُنذِرَكُمۡۚ وَٱذۡكُرُوٓاْ إِذۡ جَعَلَكُمۡ خُلَفَآءَ مِنۢ بَعۡدِ قَوۡمِ نُوحٖ وَزَادَكُمۡ فِي ٱلۡخَلۡقِ بَصۜۡطَةٗۖ فَٱذۡكُرُوٓاْ ءَالَآءَ ٱللَّهِ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُونَ ٦٩
Sizi inzar etmek için içinizden bir adam vasıtasıyla size Rabbiniz’den bir ihtar geldiğine inanmıyor da teaccüb mü ediyorsunuz? Düşünün ki O sizi kavmi Nuh’tan sonra hulefa kıldı ve size hilkatte ziyade bir inbisat verdi, o halde Allah’ın nimetlerini unutmayıb zikredin ki felâh bulabilesiniz.
Sizi uyarması için aranızdan bir adama Rabbınız tarafından bir haber geldi diye mi hayret ediyorsunuz? Düşünün ki; O, sizi Nuh kavminden sonra halifeler yaptı. Yaratılış itibariyle onlardan fazla boy bos verdi. Hem Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki; felaha eresiniz.
“Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı. Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.”
«Size o korkunç akıbeti haber vermek için içinizden bir adam (vâsıtasiyle) Rabbinizden size bir ihtaar gelmesi tuhafınıza mı gitdi? Düşünün ki O, sizi Nuh kavminden sonra hükümdarlar yapdı, size yaratılışda onlardan ziyâde boy bos (ve kuvvet) verdi. O halde Allahın ni'metlerini (unutmayıb) hatırlayın ki kurtuluşa erdirilesiniz».
Sizi uyarmak üzere içinizden biri aracılığı ile Rabbiniz tarafından size mesaj olması tuhafınıza mı gidiyor? Allah'ın sizi Nuh kavminin yerine geçirdiğini, sizi vücud yapısı bakımından onlardan daha güçlü yarattığını hatırlayınız. Allah'ın nimetlerini hatırlayınız ki kurtuluşa eresiniz.
قَالُوٓاْ أَجِئۡتَنَا لِنَعۡبُدَ ٱللَّهَ وَحۡدَهُۥ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعۡبُدُ ءَابَآؤُنَا فَأۡتِنَا بِمَا تَعِدُنَآ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ٧٠
Ya, dediler: sen bize yalnız Allah’a tapalım atalarımızın tapa geldiklerini bırakalım diyemi geldin, eğer sadıklardan isen haydi bizi tehdid edip durduğun o azâbı başımıza getir görelim.
Dediler ki: Sen, bize; yalnız Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Şayet sadıklardan isen; tehdit ettiklerini getir bize.
Onlar, “Sen bize tek Allah’a ibadet edelim, atalarımızın ibadet edegeldiklerini bırakalım diye mi geldin? Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı bize getir” dediler.
Dediler: «Sen bize yalınız Allaha kulluk etmemiz, atalarımızın tapmakda olduklarını bırakmamız için mi geldin? O halde doğruculardan isen bizi tehdid etmekde olduğun şey'i (azabı) getir bize».
Soydaşları ona dedi ki: Sen bize tek Allah'a kulluk edelim, atalarımızın taptıkları ilâhları bırakalım diye mi geldin. Eğer söylediklerin doğru ise ilerde çarpılacağımızı söylediğin azabı şimdi başımıza getir, bakalım.
قَالَ قَدۡ وَقَعَ عَلَيۡكُم مِّن رَّبِّكُمۡ رِجۡسٞ وَغَضَبٌۖ أَتُجَٰدِلُونَنِي فِيٓ أَسۡمَآءٖ سَمَّيۡتُمُوهَآ أَنتُمۡ وَءَابَآؤُكُم مَّا نَزَّلَ ٱللَّهُ بِهَا مِن سُلۡطَٰنٖۚ فَٱنتَظِرُوٓاْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ ٱلۡمُنتَظِرِينَ ٧١
İşte, dedi, üzerinize Rabbiniz’den bir azab fırtınası bir gadab indi, siz bana sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hakkında mücadele mi ediyorsunuz? Allah onlara hiç bir zaman öyle bir hakkı saltanat indirmedi artık gözetin ben de sizinle beraber gözetenlerdenim.
Dedi ki: Gerçekten üzerinize Rabbınızdan bir azab, bir gazab hak oldu. Allah onlara, kendinizin ve atalarınızın taptığı bir takım adlar hakkında hiç bir hüccet indirmemişken benimle mücadele mi ediyorsunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
Hûd, “Artık size Rabbinizden bir azap ve öfke inmiştir. Allah’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve babalarınızın uydurduğu birtakım isimler (düzmece tanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? Öyleyse (başınıza geleceği) bekleyin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!” dedi.
(Hûd) dedi: «Rabbinizden üzerinize bir azâb, bir gazab hak oldu muhakkak. Kendinizin ve atalarınızın takdığınız (düzme) bir takım adlar (tanrılar) hakkında, Allah onlara bir hüccet indirmemişken, benimle mücâdele mi ediyorsunuz? Artık bekleyin. Şübhesiz ben de sizinle beraber (onu) bekleyenlerdenim».
Hud onlara dedi ki: Rabbinizin azabı ve öfkesi hakkınızda kesinleşti. Allah'ın haklarında hiçbir kanıt indirmediği, kendiniz ve atalarınız tarafından takılmış birtakım adlar üzerine benimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? O halde bekleyin bakalım, ben de sizin ile birlikte bekliyorum.