بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنِّي ظَنَنتُ أَنِّي مُلَٰقٍ حِسَابِيَهۡ ٢٠
Çünkü ben sezmiştim ki ben kavuşacağım hesabıma.
Doğrusu ben, bir hesablaşma ile karşılaşacağımı sanıyordum.
“Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.”
«Çünkü ben hakıykaten hisâbıma kavuşacağımı (kuvvetle) zannetmişdim».
Ben hesabımın inceleneceğini sezmiştim» der.
فَهُوَ فِي عِيشَةٖ رَّاضِيَةٖ ٢١
Artık o, hoşnud bir hayatta.
İşte o, hoş bir hayat içindedir.
Artık o, hoşnut bir hayat içindedir.
İşte o, hoşnud bir hayât içindedir,
Artık o memnun edici bir hayat içindedir.
فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٖ ٢٢
Yüksek bir cennettedir.
Yüksek bir cennette,
Yüksek bir cennettedir.
yüksek bir cennetde.
Yüksek bir bahçede ki,
قُطُوفُهَا دَانِيَةٞ ٢٣
Devşirimleri yakında.
Ki, meyveleri sarkmıştır.
Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir).
(O cennetin) çabucak devşirilecek (meyve) leri (her durumda erilebilir derecede) yakındır.
Meyvelerin devşirilmesi kolaydır.
كُلُواْ وَٱشۡرَبُواْ هَنِيٓـَٔۢا بِمَآ أَسۡلَفۡتُمۡ فِي ٱلۡأَيَّامِ ٱلۡخَالِيَةِ ٢٤
Yeyin için afiyet olsun, takdim ettiklerinize mukabil geçmiş günlerde.
Geçmiş günlerde peşinen işlediklerinize karşılık afiyetle yeyin, için.
(Onlara şöyle denir:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.
«(Dünyâda) geçmiş günlerde takdim etdiğiniz (iyi amellerin karşılığı olarak afiyetle yeyin, için».
Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yiyin için.
وَأَمَّا مَنۡ أُوتِيَ كِتَٰبَهُۥ بِشِمَالِهِۦ فَيَقُولُ يَٰلَيۡتَنِي لَمۡ أُوتَ كِتَٰبِيَهۡ ٢٥
Amma kitabına soliyle erdirilmiş olan da der ki: eyvah keşke erdirilmese idim kitabıma.
Kitabı solundan verilmiş olana gelince; der ki: Keşki kitabım bana verilmeseydi.
Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.”
Kitabı sol eline verilmiş olan kişiye gelince, o da der ki, «Ah keşki benim kitabım verilmeseydi».
Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: «Keşke bana kitabım verilmeseydi,
وَلَمۡ أَدۡرِ مَا حِسَابِيَهۡ ٢٦
Ve vâkıf olmasa idim ne imiş? Hesabıma.
Hesabımın da ne olduğunu bilmeseydim.
“Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.”
«Hisâbımın da ne olduğunu bilmeseydim».
Şu hesabımı hiç görmemiş olsaydım!
يَٰلَيۡتَهَا كَانَتِ ٱلۡقَاضِيَةَ ٢٧
Ne olurdu iş bitiren olaydı o (ölüm).
Keşki bu iş son bulmuş olsaydı.
“Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.”
«Ah keşki o (ölüm, hayâtıma) kat'î bir son verici olsaydı».
Keşke (ölüm işimi) bitirmiş olsaydı!
مَآ أَغۡنَىٰ عَنِّي مَالِيَهۡۜ ٢٨
Hiç bir şeye yaramadı benden yana malım.
Malım hiç fayda vermedi bana.
“Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.”
«Malım bana bir fâide vermedi».
Malım bana hiçbir fayda vermedi,
هَلَكَ عَنِّي سُلۡطَٰنِيَهۡ ٢٩
Mahv oldu benden saltanat-ü sâmanım.
Gücüm de yok olup gitti benden.
“Saltanatım da yok olup gitti.”
«(Bütün) saltanatım benden ayrılıb mahvoldu».
Gücüm benden yok olup gitti.»
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ ٣٠
Tutun onu hemen bağlayın onu.
Tutun onu da bağlayın.
(Allah, şöyle der:) “Onu yakalayıp bağlayın.”
(Allah buyurur:) «Tutun onu da (ellerini, boynunu) bağlayın».
«Tutun onu, bağlayın onu,