بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ ﴿٤٢

O gün ki saktan bir keşf olunur ve secdeye davet edilirler o vakit gücleri yetmez.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O gün; baldırlar açılır ve secdeye çağrılırlar. Ama buna güç yetiremezler.

— İbni Kesir

(42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.

— Diyanet İşleri

(Hatırla ki o gün) baldır (lar) ın açılacağı, kendilerinin secdeye da'vet edilecekleri bir gündür. Fakat (buna) güc yetiremeyeceklerdir.

— Hasan Basri Çantay

O gün işin dehşetinden baldırlar açılır; ve secdeye davet edilecekleri gün secde edemezler.

— Seyyid Kutub

خَٰشِعَةً أَبْصَٰرُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۖ وَقَدْ كَانُواْ يُدْعَوْنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ وَهُمْ سَٰلِمُونَ ﴿٤٣

Gözleri düşmüş, kendilerini bir zillet sarmış bulunur, halbuki o secdeye onlar sağ sâlim iken davet olunuyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gözleri dönmüş olarak, yğzlerini zillet bürür. Halbuki kendileri sapa* sağlam oldukları vakit secdeye çağırılmışlardı.

— İbni Kesir

(42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.

— Diyanet İşleri

(Evet, secdeye da'vet edilecekler) gözleri düşük, kendilerini bir zillet sarmış olarak. Halbuki onlar bu secdeye (dünyâda) herşeyden salim ve sapasağlam iken da'vet ediliyorlardı.

— Hasan Basri Çantay

Gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet kaplar. Onlar sağlam iken de secdeye davet edildiler fakat secde etmezlerdi.

— Seyyid Kutub

فَذَرْنِى وَمَن يُكَذِّبُ بِهَٰذَا ٱلْحَدِيثِۖ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٤٤

O halde bana bırak bu sözü tekzib edenleri, biz onları istidrac ile çıkarır, bilemeyecekleri cihetten yuvarlarız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bu sözü yalanlayanları Bana bırak. Biz; onları, kendilerinin bilmeyecekleri bir yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur’an’ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız.

— Diyanet İşleri

Artık bu sözü yalan sayanları bana bırak. Biz onları, kendilerinin bilmeyecekleri bir cihetden, derece derece azaba yaklaşdırıyoruz.

— Hasan Basri Çantay

Bu sözü yalanlayanı bana bırak; onları bilmedikleri yerden derece derece azaba yaklaştıracağız.

— Seyyid Kutub

وَأُمْلِى لَهُمْۚ إِنَّ كَيْدِى مَتِينٌ ﴿٤٥

Ve ben onların ipini uzatırım, çünkü fendim sağlamdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ben; onlara mühlet veriyorum. Benim tuzağım muhakkak sağlamdır.

— İbni Kesir

Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.

— Diyanet İşleri

Ben onlara mühlet (zaman) veriyorum. Şübhe yok ki benim fendim sağlamdır!

— Hasan Basri Çantay

Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.

— Seyyid Kutub

أَمْ تَسْـَٔلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ ﴿٤٦

Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da mı cereme vermekten ezilmişler?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa sen, onlardan bir ücret istiyorsun da ağır bir borç altında mı kalmışlardır?

— İbni Kesir

Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir?

— Diyanet İşleri

Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da onlar (sana ödeyecekleri) bir borcdan dolayı ağır yük altında mı bırakılmışlardır.

— Hasan Basri Çantay

Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır borç altında mı kalıyorlar?

— Seyyid Kutub

أَمْ عِندَهُمُ ٱلْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ ﴿٤٧

Yoksa gayb yanlarında da onlar mı yazıyorlar?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa gayb kendilerinin katında mıdır da ondan yazıyorlar?

— İbni Kesir

Yahut gayb (Levh-i Mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar?

— Diyanet İşleri

Yahud gayb, yanlarındadır da onlar (bunu ondan) mı yazıyorlar?

— Hasan Basri Çantay

Yoksa gaybın bilgisi kendi yanlarında da onlar mı istedikleri gibi yazıyorlar?

— Seyyid Kutub

فَٱصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُن كَصَاحِبِ ٱلْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ ﴿٤٨

O halde sabret Rabbi’nin hukmüne de sahibi hut gibi olma, hani öfkeye boğulmuş da nida etmişti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen; Rabbının hükmüne sabret ve balık sahibi gibi olma. Hani o; gamla dolu olarak, Rabbına seslenmişti.

— İbni Kesir

Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı.

— Diyanet İşleri

(Habîbim) sen (şimdilik) Rabbinin hükmüne (intizaaren) sabret. O balık saahibi gibi olma. Hatırla ki o, gamla dolu olarak (Rabbine) düâ etmişdi.

— Hasan Basri Çantay

Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi Yunus gibi olma, o pek üzgün olarak Rabbine seslenmişti.

— Seyyid Kutub

لَّوْلَآ أَن تَدَٰرَكَهُۥ نِعْمَةٌ مِّن رَّبِّهِۦ لَنُبِذَ بِٱلْعَرَآءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ ﴿٤٩

Rabb’inden bir nimet yetişmiş olmasa idi ona, elbette o fazaya fena bir halde atılacaktı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbının katında ona bir nimet erişmiş olmasaydı; mutlaka o, kınanmış olarak çıplak bir yere atılacaktı.

— İbni Kesir

Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde ıssız bir yere atılacaktı.

— Diyanet İşleri

Eğer Rabbinden ona bir ni'met erişmiş olmasaydı o, mutlakaa çırıl çıplak (çıkarıldığı) o yere kınanmış bir halde atılacakdı .

— Hasan Basri Çantay

Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka çırıl çıplak, kınanacak bir halde bir yere atılırdı.

— Seyyid Kutub

فَٱجْتَبَٰهُ رَبُّهُۥ فَجَعَلَهُۥ مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿٥٠

Fakat Rabb’i onu istifa buyurdu da salihînden kıldı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabbı, onu seçti de salihlerden kıldı.

— İbni Kesir

(Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) seçti ve salih kimselerden kıldı.

— Diyanet İşleri

(Bunun ardından) Rabbi onu seçdi de kendisini saalihlerden yapdı.

— Hasan Basri Çantay

Fakat Rabbi O'nun duasını kabul etti de onu salih insanlardan yaptı.

— Seyyid Kutub

وَإِن يَكَادُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَٰرِهِمْ لَمَّا سَمِعُواْ ٱلذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُۥ لَمَجْنُونٌ ﴿٥١

Ve gerçek o küfr edenler o zikri işittikleri vakit az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı, bir de durmuşlar o her halde bir mecnun diyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu o küfredenler, zikri işittiklerinde, az kalsın seni gözleriyle yiyeceklerdi. Ve o, mutlaka bir delidir, diyorlardı.

— İbni Kesir

Şüphesiz inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) “Hiç şüphe yok o bir delidir” diyorlar.

— Diyanet İşleri

Hakıykat, o küfredenler zikri işitdikleri zaman az kaldı seni gözleriyle yıkacaklardı. Haalâ da (kîn ve hasedlerinden) «O, mutlakaa bir mecnundur» diyorlar.

— Hasan Basri Çantay

Doğrusu kafirler Kuran'ı dinlediklerinde neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi. «O delidir» diyorlardı.

— Seyyid Kutub

وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَٰلَمِينَ ﴿٥٢

Halbuki o halis bir zikirdir bütün ukalâ âlemleri için.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Halbuki o, alemler için öğütten başka bir şey değildir.

— İbni Kesir

Hâlbuki o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.

— Diyanet İşleri

Halbuki o (Kur'an bütün) âlemler için (mahz-ı) şerefden başka (bir şey) değildir.

— Hasan Basri Çantay

Oysa Kur'an alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR