بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٖ ٤
Ve her halde sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.
Muhakkak ki sen; büyük bir ahlak üzerindesin
Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
Hiç şüphesiz büyük bir ahlaak üzerindesin sen.
Ve sen yüce bir ahlaka sahipsin.
فَسَتُبۡصِرُ وَيُبۡصِرُونَ ٥
Yakında göreceksin ve görecekler.
Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler;
(5-6) Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
Yakında göreceksin, onlar da görecekler,
Sen de göreceksin, onlar da görecekler.
بِأَييِّكُمُ ٱلۡمَفۡتُونُ ٦
Hanginizde imiş o fitne, o cünun?
Hanginizin aklından zoru olduğunu.
(5-6) Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.
Delilik hanginizde imiş?
Hanginizin sınandığını.
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعۡلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِۦ وَهُوَ أَعۡلَمُ بِٱلۡمُهۡتَدِينَ ٧
Şüphesiz Rabbındır en bilen yolundan sapını, yine odur en bilen hidayete irenleri.
Muhakkak ki senin Rabbın; kendi yolundan sapanları çok iyi bilir. Ve O, hidayete erevleri de en iyi bilendir.
Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir.
Şübhesiz ki Rabbin, O, kendi yolundan sapan kişiyi çok iyi bilendir. O, hidâyete ermiş olanları da pek iyi bilendir.
Şüphesiz Rabbin, kimlerin kendi yolundan saptığını ve kimlerin doğru yolda olduğunu herkesten iyi bilir.
فَلَا تُطِعِ ٱلۡمُكَذِّبِينَ ٨
O halde tanıma o yalan diyenleri.
Öyleyse sen; yalanlayanlara uyma.
O hâlde yalanlayanlara boyun eğme.
Artık (Habîbim) o yalanlayanları tanıma (onlara boyun eğme).
Öyleyse yalanlayanlara itaat etme.
وَدُّواْ لَوۡ تُدۡهِنُ فَيُدۡهِنُونَ ٩
Arzu ettiler ki müdahene etsen, o vakit müdahene edeceklerdi.
Onlar isterler ki; sen yumuşak davranasın da kendileri de yumuşaklık göstersinler.
İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.
Onlar arzuu etdiler ki sen yumuşak davranasın da kendileri de yumuşaklık göstersinler.
Onlar istediler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
وَلَا تُطِعۡ كُلَّ حَلَّافٖ مَّهِينٍ ١٠
Ve tanıma şunların hiç birini: çok yemin edici, değersiz.
Sen; yemin edip duran, izzet-i nefsi bulunmayana uyma.
(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!
Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran aşağılık.
هَمَّازٖ مَّشَّآءِۭ بِنَمِيمٖ ١١
Gammaz koğuculukla gezer.
Daima ayıplayan ve laf getirip götürene.
(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!
Herkesi kınayan, söz götürüp getiren.
مَّنَّاعٖ لِّلۡخَيۡرِ مُعۡتَدٍ أَثِيمٍ ١٢
Hayır engeli, mütecâviz vebâl yüklü.
Durmadan hayra engel olana, haddi aşana, çok günahkara.
(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!
Hayra engel olan, saldırgan, günahkar.
عُتُلِّۭ بَعۡدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ ١٣
Zobu, sonrada dakma (zenîm).
Kaba, haşin ve bunlardan başka da kulağı kesik olana,
(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
(10-11-12-13) (Doğruya da, eğriye de) alabildiğine yemîn eden, izzet-i nefsi bulunmayan, (ötekini berikini) dâima ayıblayan, (gammazlıkla) lâf getirib götürmiye koşan, (insanları) hayırdan durmayıb men'eyleyen aşırı zaalim, çok günahkâr, kaba, haşin, bütün bunlardan başka da kulağı kesik (damgalı soysuz) olan her kişiyi tanıma (onlara boyun eğme)!
Kaba, sonra da soysuz, alçak.
أَن كَانَ ذَا مَالٖ وَبَنِينَ ١٤
Mal sahibi olmuş ve oğulları var diye.
Mal ve oğullar sahibi olmuş diye.
(10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
(Öylesini tanıma) mal ve oğullar saahibi olmuş diye.
Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (yolunu şaşırmış)