بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ ﴿٢٨

Ortancaları, «Ben size demedim mi? Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etmeniz gerekmez miydi?» dedi.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ سُبْحَٰنَ رَبِّنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ﴿٢٩

«Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz kendi kendimize zulüm etmişiz» dediler.

— Seyyid Kutub

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَٰوَمُونَ ﴿٣٠

Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ يَٰوَيْلَنَآ إِنَّا كُنَّا طَٰغِينَ ﴿٣١

Nihayet şöyle dediler: «Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz.»

— Seyyid Kutub

عَسَىٰ رَبُّنَآ أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَآ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا رَٰغِبُونَ ﴿٣٢

Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir; doğrusu artık, Rabbimizden dilemekteyiz.

— Seyyid Kutub

كَذَٰلِكَ ٱلْعَذَابُۖ وَلَعَذَابُ ٱلْءَاخِرَةِ أَكْبَرُۚ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ ﴿٣٣

İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi.

— Seyyid Kutub

إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ ﴿٣٤

Muttakiler içinde Rabbleri katında nimet bahçeleri vardır.

— Seyyid Kutub

أَفَنَجْعَلُ ٱلْمُسْلِمِينَ كَٱلْمُجْرِمِينَ ﴿٣٥

Öyle ya biz Müslümanları o günahkarlarla bir tutar mıyız hiç?

— Seyyid Kutub

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿٣٦

Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?

— Seyyid Kutub

أَمْ لَكُمْ كِتَٰبٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ ﴿٣٧

Yoksa bir kitabınız var da ondan mı bu hükümleri okuyorsunuz?

— Seyyid Kutub

إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ ﴿٣٨

Onda beğendiğiniz her şeyi mi buluyorsunuz?

— Seyyid Kutub

AYARLAR