بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَلَمَّا رَأَوۡهَا قَالُوٓاْ إِنَّا لَضَآلُّونَ ٢٦
Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz.
Onu gördüklerinde dediler ki: Herhalde biz yanlış geldik.
Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler.
Fakat onu (bu halde) görüverince dediler ki: «Her halde biz yanlış gelenleriz».
Fakat bahçeyi görünce «Herhalde biz yolu şaşırdık» dediler.
بَلۡ نَحۡنُ مَحۡرُومُونَ ٢٧
Yok biz mahrum edilmişiz.
Hayır, belki de biz mahrum bırakıldık.
(Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler.
(Sonra hakıykatı anlayınca da) «Hayır, biz mahrum (kalmış) larız».
Hayır doğrusu biz mahrum bırakıldık.
قَالَ أَوۡسَطُهُمۡ أَلَمۡ أَقُل لَّكُمۡ لَوۡلَا تُسَبِّحُونَ ٢٨
Ortancaları (en mutedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz.
Ortancaları dedi ki: Ben size demedim mi? Tesbih etmeli değil miydiniz?
Onların en akl-ı selim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?” dedi.
Ortancaları: «Ben size demedim mi? (Allâhı) tenzîh etmeli değil miydiniz?» dedi.
Ortancaları, «Ben size demedim mi? Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etmeniz gerekmez miydi?» dedi.
قَالُواْ سُبۡحَٰنَ رَبِّنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ٢٩
Sübhansın ya Rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz.
Dediler ki: Tesbih ederiz Seni Rabbımız, gerçekten biz, zalimlerden olmuşuz.
Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler.
«Seni (tesbîh ve) tenzîh ederiz ey Rabbimiz. Hakıykaten biz zaalimlermişiz» dediler.
«Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz kendi kendimize zulüm etmişiz» dediler.
فَأَقۡبَلَ بَعۡضُهُمۡ عَلَىٰ بَعۡضٖ يَتَلَٰوَمُونَ ٣٠
Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı.
Şimdi birbirlerini yermeye başladılar.
Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.
Şimdi kabahati birbirlerine yüklemiye başladı (lar).
Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
قَالُواْ يَٰوَيۡلَنَآ إِنَّا كُنَّا طَٰغِينَ ٣١
Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız.
Dediler ki: Yazıklar olsun bize, doğrusu biz; azgınlardanmışız.
Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!”
«Yazıklar olsun bize, dediler, hakıykaten biz azgınlarmışız».
Nihayet şöyle dediler: «Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz.»
عَسَىٰ رَبُّنَآ أَن يُبۡدِلَنَا خَيۡرٗا مِّنۡهَآ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا رَٰغِبُونَ ٣٢
Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün rağbetimizi Rabbımıza çeviriyoruz.
Belki Rabbımız bize bundan daha iyisini verir. Doğrusu biz; artık Rabbımızdan dilemekteyiz.
“Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.”
«(Eh) Rabbimizin bize, bunun yerine, ondan daha hayırlısını vermesi me'müldür. Biz (bütün dilek ve isteklerimizi artık) gerçekden Rabbimize çevirenleriz».
Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir; doğrusu artık, Rabbimizden dilemekteyiz.
كَذَٰلِكَ ٱلۡعَذَابُۖ وَلَعَذَابُ ٱلۡأٓخِرَةِ أَكۡبَرُۚ لَوۡ كَانُواْ يَعۡلَمُونَ ٣٣
İşte böyledir azâb, ve elbette Âhiret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi.
Azab işte böyledir. Fakat ahiret azabı elbet daha büyüktür. Keşki bilmiş olsalardı.
İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!
İşte azâb böyledir. Ahiret azâbı ise elbet daha büyükdür. (Bunu) bilselerdi...
İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi.
إِنَّ لِلۡمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمۡ جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ ٣٤
Şüphesiz ki korunan müttakîler içindir rablarının indinde naîm cennetleri.
Muhakkak ki müttakiler için, Rabbları katında Naim cennetleri vardır.
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.
Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar için Rableri nezdinde ni'meti dâim ve haalis cennetler vardır.
Muttakiler içinde Rabbleri katında nimet bahçeleri vardır.
أَفَنَجۡعَلُ ٱلۡمُسۡلِمِينَ كَٱلۡمُجۡرِمِينَ ٣٥
Ya artık, müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız?
Biz; müslümanları suçlular gibi tutar mıyız hiç?
Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?
Öyle ya, biz müslümanları o günahkârlar gibi yapar mıyız hiç?
Öyle ya biz Müslümanları o günahkarlarla bir tutar mıyız hiç?
مَا لَكُمۡ كَيۡفَ تَحۡكُمُونَ ٣٦
Neniz var? Nasıl hükm ediyorsunuz?
Ne oluyor size, nasıl hükmediyorsunuz?
Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
Size ne oluyor? Nasıl böyle hükmediyorsunuz?
Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?