بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوٓاْ إِنَّا لَضَآلُّونَ ﴿٢٦

Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onu gördüklerinde dediler ki: Herhalde biz yanlış geldik.

— İbni Kesir

Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler.

— Diyanet İşleri

Fakat onu (bu halde) görüverince dediler ki: «Her halde biz yanlış gelenleriz».

— Hasan Basri Çantay

Fakat bahçeyi görünce «Herhalde biz yolu şaşırdık» dediler.

— Seyyid Kutub

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ ﴿٢٧

Yok biz mahrum edilmişiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, belki de biz mahrum bırakıldık.

— İbni Kesir

(Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler.

— Diyanet İşleri

(Sonra hakıykatı anlayınca da) «Hayır, biz mahrum (kalmış) larız».

— Hasan Basri Çantay

Hayır doğrusu biz mahrum bırakıldık.

— Seyyid Kutub

قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ ﴿٢٨

Ortancaları (en mutedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ortancaları dedi ki: Ben size demedim mi? Tesbih etmeli değil miydiniz?

— İbni Kesir

Onların en akl-ı selim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?” dedi.

— Diyanet İşleri

Ortancaları: «Ben size demedim mi? (Allâhı) tenzîh etmeli değil miydiniz?» dedi.

— Hasan Basri Çantay

Ortancaları, «Ben size demedim mi? Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etmeniz gerekmez miydi?» dedi.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ سُبْحَٰنَ رَبِّنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ﴿٢٩

Sübhansın ya Rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Tesbih ederiz Seni Rabbımız, gerçekten biz, zalimlerden olmuşuz.

— İbni Kesir

Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler.

— Diyanet İşleri

«Seni (tesbîh ve) tenzîh ederiz ey Rabbimiz. Hakıykaten biz zaalimlermişiz» dediler.

— Hasan Basri Çantay

«Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz kendi kendimize zulüm etmişiz» dediler.

— Seyyid Kutub

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَٰوَمُونَ ﴿٣٠

Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şimdi birbirlerini yermeye başladılar.

— İbni Kesir

Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.

— Diyanet İşleri

Şimdi kabahati birbirlerine yüklemiye başladı (lar).

— Hasan Basri Çantay

Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ يَٰوَيْلَنَآ إِنَّا كُنَّا طَٰغِينَ ﴿٣١

Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Yazıklar olsun bize, doğrusu biz; azgınlardanmışız.

— İbni Kesir

Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!”

— Diyanet İşleri

«Yazıklar olsun bize, dediler, hakıykaten biz azgınlarmışız».

— Hasan Basri Çantay

Nihayet şöyle dediler: «Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz.»

— Seyyid Kutub

عَسَىٰ رَبُّنَآ أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَآ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا رَٰغِبُونَ ﴿٣٢

Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün rağbetimizi Rabbımıza çeviriyoruz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Belki Rabbımız bize bundan daha iyisini verir. Doğrusu biz; artık Rabbımızdan dilemekteyiz.

— İbni Kesir

“Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.”

— Diyanet İşleri

«(Eh) Rabbimizin bize, bunun yerine, ondan daha hayırlısını vermesi me'müldür. Biz (bütün dilek ve isteklerimizi artık) gerçekden Rabbimize çevirenleriz».

— Hasan Basri Çantay

Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir; doğrusu artık, Rabbimizden dilemekteyiz.

— Seyyid Kutub

كَذَٰلِكَ ٱلْعَذَابُۖ وَلَعَذَابُ ٱلْءَاخِرَةِ أَكْبَرُۚ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ ﴿٣٣

İşte böyledir azâb, ve elbette Âhiret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Azab işte böyledir. Fakat ahiret azabı elbet daha büyüktür. Keşki bilmiş olsalardı.

— İbni Kesir

İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!

— Diyanet İşleri

İşte azâb böyledir. Ahiret azâbı ise elbet daha büyükdür. (Bunu) bilselerdi...

— Hasan Basri Çantay

İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi.

— Seyyid Kutub

إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ ﴿٣٤

Şüphesiz ki korunan müttakîler içindir rablarının indinde naîm cennetleri.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki müttakiler için, Rabbları katında Naim cennetleri vardır.

— İbni Kesir

Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.

— Diyanet İşleri

Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar için Rableri nezdinde ni'meti dâim ve haalis cennetler vardır.

— Hasan Basri Çantay

Muttakiler içinde Rabbleri katında nimet bahçeleri vardır.

— Seyyid Kutub

أَفَنَجْعَلُ ٱلْمُسْلِمِينَ كَٱلْمُجْرِمِينَ ﴿٣٥

Ya artık, müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; müslümanları suçlular gibi tutar mıyız hiç?

— İbni Kesir

Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?

— Diyanet İşleri

Öyle ya, biz müslümanları o günahkârlar gibi yapar mıyız hiç?

— Hasan Basri Çantay

Öyle ya biz Müslümanları o günahkarlarla bir tutar mıyız hiç?

— Seyyid Kutub

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿٣٦

Neniz var? Nasıl hükm ediyorsunuz?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ne oluyor size, nasıl hükmediyorsunuz?

— İbni Kesir

Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

— Diyanet İşleri

Size ne oluyor? Nasıl böyle hükmediyorsunuz?

— Hasan Basri Çantay

Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?

— Seyyid Kutub

AYARLAR