بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

أَنِ ٱغْدُواْ عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَٰرِمِينَ ﴿٢٢

«Devşirecekseniz erkence mahsulünüzü (devşirmiye) çıkın» diye.

— Hasan Basri Çantay

فَٱنطَلَقُواْ وَهُمْ يَتَخَٰفَتُونَ ﴿٢٣

Derken onlar aralarında fısıldaşarak gitdiler:

— Hasan Basri Çantay

أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا ٱلْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ ﴿٢٤

«Sakın bugün karşınıza hiçbir yoksul (çıkıb) oraya girmesin» diye.

— Hasan Basri Çantay

وَغَدَوْاْ عَلَىٰ حَرْدٍ قَٰدِرِينَ ﴿٢٥

(Fakirleri) men'e (sanki) gücleri yetecek adamlar tavriyle erkenden gitdiler.

— Hasan Basri Çantay

فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوٓاْ إِنَّا لَضَآلُّونَ ﴿٢٦

Fakat onu (bu halde) görüverince dediler ki: «Her halde biz yanlış gelenleriz».

— Hasan Basri Çantay

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ ﴿٢٧

(Sonra hakıykatı anlayınca da) «Hayır, biz mahrum (kalmış) larız».

— Hasan Basri Çantay

قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ ﴿٢٨

Ortancaları: «Ben size demedim mi? (Allâhı) tenzîh etmeli değil miydiniz?» dedi.

— Hasan Basri Çantay

قَالُواْ سُبْحَٰنَ رَبِّنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ﴿٢٩

«Seni (tesbîh ve) tenzîh ederiz ey Rabbimiz. Hakıykaten biz zaalimlermişiz» dediler.

— Hasan Basri Çantay

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَٰوَمُونَ ﴿٣٠

Şimdi kabahati birbirlerine yüklemiye başladı (lar).

— Hasan Basri Çantay

قَالُواْ يَٰوَيْلَنَآ إِنَّا كُنَّا طَٰغِينَ ﴿٣١

«Yazıklar olsun bize, dediler, hakıykaten biz azgınlarmışız».

— Hasan Basri Çantay

عَسَىٰ رَبُّنَآ أَن يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِّنْهَآ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا رَٰغِبُونَ ﴿٣٢

«(Eh) Rabbimizin bize, bunun yerine, ondan daha hayırlısını vermesi me'müldür. Biz (bütün dilek ve isteklerimizi artık) gerçekden Rabbimize çevirenleriz».

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR