Kur'an'da Hz. Peygamber'e (s.a) saygı gösterilmesi, Allah'a imanın bir şartı olarak bildirilmiştir. Bu surede ise, aynı Peygamber, hanımlarını memnun etmek için helal bir şeyi kendisine haram kıldığından ve Allah'ın kendilerini "müminlerin anneleri" şeklinde niteleyip, Müslümanlara onlara saygı göstermelerini emrettiği Peygamber hanımları, taşıdıkları bazı zaaflardan dolayı şiddetle ikaz edilmişlerdir. Üstelik Hz. Peygamber'e (s.a.) ve temiz eşlerine bu ikaz gizlice değil, açıktan yapılarak, İslâm ümmetinin gece-gündüz okuyacağı Kur'an-ı Kerim'e de kaydedilmiştir. Burada, Allah'ın maksadının Hz. Peygamber'i ve eşlerini Müslümanların gözünden düşürmek olmadığı açıkça ortadadır. Ayrıca Kur'an'ın bu suresini okumalarının Müslümanların kalbinde onlara karşı varolan saygı ve hürmeti azaltacağı da düşünülemez. Peki o halde bu meselenin Kur'an'da zikredilmesinin sebebi nedir? Bunun sebebi, Allah Teâlâ'nın müminlere, kendi önder ve büyüklerine saygı ve hürmetin sınırlarını öğretmek istemesidir. Yani, Hz. Muhammed (s.a) sadece bir peygamberdir. O (hâşâ) kendisinden hiçbir zaafın sudur etmeyeceği bir ilah değildir! Hz. Peygamber'e (s.a.) gösterilen saygı, kendisinden hiçbir zaaf ve kusurun sudur etmemesi nedeniyle değil, Allah'ın insanlara gönderdiği bir nümune-i imtisal olduğu içindir. O'ndan küçük bir hata bile sadır olduğunda, Allah O'nu düzeltmeksizin bırakmamıştır. Bu bakımdan biz, Hz. Peygamber'in (s.a) güzel örnekliğinin Allah'ın rızasına uygun olduğuna, huzur-u kalp ile inanırız. Bunun yanısıra sahabe ve Ümmü-l Müminin de ne melektir, ne de insan üstü varlıklar!... Pekalâ onlardan da hatalar sudur edebilir. Onlara bu makamın verilmesi, onların Allah'ın Rasulü'nün, terbiyesi altında yetişip, insanlığın en güzel örnekleri olmaları nedeniyledir. Dolayısıyla onlara gösterilen saygı, her hatadan münezzeh olmalarından değil, bunun içindir. Bu yüzden Hz. Peygamber'in (s.a.) döneminde sahabelerden ya da müminlerin annelerinden hatalı bir davranış sudur ettiğinde, açıkça onlar da ikaz edilmişlerdir. Hz. Peygamber'in (s.a.) düzelttiği, onların bazı hataları hadislerde kayıtlıdır. Ayrıca Müslümanların, büyükleri aşırı yüceltme hususunda ileri gitmemeleri, onları beşer hüviyetinden çıkarmamaları ve onları ilahlaştırmamaları için, onların hatalarına bizzat Allah dikkat çekerek, onları düzeltmiştir.
Kur'an'ı dikkatle mütalea eden bir kimse, bu konuda birçok örnek bulabilir. Al-i İmran Suresi'nin 152. ayetinde Allah Uhud Savaşı'ndan bahisle, sahabeye şu şekilde hitap etmiştir. "Kendi izniyle onları öldürdüğünüz sürece, Allah size va'dini doğruladı; nihayet siz korktunuz. Allah size arzu ettiğiniz galibiyeti gösterdikten sonra verilen emir hakkında çekişip, isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminizse ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi denemek için onlara sizi mağlup ettirdi, sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkardır."
Nur Suresi'nin 12-17. ayetlerinde ise, Hz. Aişe'ye yapılan iftiradan bahisle, sahabeye şöyle seslenilmiştir.
"Onu işittiğiniz zaman inanan erkek ve kadınların kendiliklerinden güzel zanda bulunup, "bu, apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi? (...) Eğer size dünyada ve ahirette Allah'ın lütfu olmasaydı, içine daldığınız bu yaygarada, size mutlaka büyük bir azap dokunurdu. Çünkü siz onu dillerinize alıverdiniz ve hakkında hiç bilginiz olmayan birşeyi ağızlarınızla söylediniz ve onu önemsiz bir iş sandınız. Oysa o, Allah yanında büyük bir günahtı. Onu işittiğiniz zaman "Bunu konuşmamız bize yakışmaz. Hâşâ, bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi? Allah size öğüt veriyor ki, eğer inananlar iseniz böyle bir şeye asla dönmeyesiniz."
Ahzap Suresi'nde (28-29) müminlerin annelerine seslenilerek şöyle buyurulmuştur:
"Ey peygamber! Eşlerine söyle: Eğer siz dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayayım ve sizi güzellikle salıvereyim. Eğer siz, Allah'ı ve ahiret yurdunu istiyorsanız, Allah sizden güzel hareket edenlere büyük mükafat hazırlamıştır."
Cuma Suresi'nde (11) sahabe hakkında şunlar söylenmiştir:
"Bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp, ona gittiler ve Seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır."
Mümtehine Suresi'nde ise, Mekke'nin fethinden önce Hz. Peygamber'in (s.a.) Mekke'ye saldırı planlarını, Kureyşlilere gizlice haber vermek isteyen Bedir ashabından Hatip bin Ebi Belta'nın bu davranışı, şiddetli bir şekilde eleştiri konusu olmuştur.
Buna benzer daha birçok örnek Kur'an'da zikredilmiştir. Yine Kur'an'da Allah Teâlâ, sahabenin ve müminlerin annelerinin yüce faziletlerini beyan ederek, kendilerinden razı olduğunun müjdesini vermiştir. İşte bu denge dolayısıyladır ki Müslümanlar; yahudi ve hıristiyanların kendi büyüklerini ilahlaştırdıkları gibi bir hataya düşmemişlerdir. Bu bakımdan hadis, tefsir ve siyer konusunda Ehl-i Sünnet'in ileri gelenleri yazdıkları eserlerde, sahabe, müminlerin anneleri ve Müslüman büyüklerin faziletlerini anlatırlarken, onların zaaf, hata ve yanılgılarını da açıklamaktan kaçınmamışlardır. Oysa bu kimseler, günümüzde onları yüceltenlerden daha kadir kıymet bilir kimselerdi.