بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلَّذِينَ يُقَٰتِلُونَ فِي سَبِيلِهِۦ صَفّٗا كَأَنَّهُم بُنۡيَٰنٞ مَّرۡصُوصٞ ٤
Haberiniz olsun ki Allah kendi yolunda kurşunlu bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.
Muhakkak ki Allah; kendi uğrunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf halinde savaşanları sever.
Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.
Şübhesiz ki Allah, kendi yolunda, birbirine kenedlenmiş (yekpare ve müstahkem) bir bina gibi, saf (lar) bağlayarak çarpışanları sever.
Doğrusu Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlıyarak savaşanları sever.
وَإِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوۡمِهِۦ يَٰقَوۡمِ لِمَ تُؤۡذُونَنِي وَقَد تَّعۡلَمُونَ أَنِّي رَسُولُ ٱللَّهِ إِلَيۡكُمۡۖ فَلَمَّا زَاغُوٓاْ أَزَاغَ ٱللَّهُ قُلُوبَهُمۡۚ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡفَٰسِقِينَ ٥
Ve hani bir vakit Musâ kavmına şöyle demişti: ey kavmim! Benim size Allah’ın Resul’ü olduğumu bildiğiniz halde niçin bana ezâ ediyorsunuz? Sonra vakta ki yamukluk ettiler Allah da kalblerini yamılttı, öyle ya Allah fasıklar güruhunu doğru yola çıkarmaz.
Hani Musa, kavmine demişti ki: Ey kavmim, niçin bana eziyet verirsiniz? Halbuki benim size gerçekten Allah'ın rasulü olduğumu biliyorsunuz. Fakat onlar yoldan sapınca; Allah da onların kalblerini saptırmıştı. Ve Allah; fasıklar güruhunu hidayete erdirmez.
Hani Mûsâ kavmine, “Ey kavmim! Allah’ın size gönderdiği peygamberi olduğumu bilip durduğunuz hâlde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?” demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini (doğru yoldan) saptırdı. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
Hani Musa, kavmine «Ey kavmim, benim, size hakıykaten Allahın peygamberi (olarak gönderilmiş) olduğumu bildiğiniz halde niçin beni ezâlandırıyorsunuz»? demişdi. İşte onlar (Hakdan) sapıb eğrildikleri zaman Allah da onların kalblerini (hidâyetden) döndürdü. Allah faasıklar güruhuna hidâyet etmez.
Musa kavmine: «Ey kavmim! Benim Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz?» demişti. Onlar yoldan sapınca Allah da kalplerini saptırmıştı. Allah, yoldan çıkan milleti doğru yola eriştirmez.
وَإِذۡ قَالَ عِيسَى ٱبۡنُ مَرۡيَمَ يَٰبَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ إِنِّي رَسُولُ ٱللَّهِ إِلَيۡكُم مُّصَدِّقٗا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيَّ مِنَ ٱلتَّوۡرَىٰةِ وَمُبَشِّرَۢا بِرَسُولٖ يَأۡتِي مِنۢ بَعۡدِي ٱسۡمُهُۥٓ أَحۡمَدُۖ فَلَمَّا جَآءَهُم بِٱلۡبَيِّنَٰتِ قَالُواْ هَٰذَا سِحۡرٞ مُّبِينٞ ٦
Bir vakit de Meryem’in oğlu İsâ şöyle dedi: Ey İsraîl oğulları! Ben size Allah’ın Resulüyüm, önümdeki Tevrat’ın musaddıkı ve benden sonra gelecek bir Resul’ün müjdecisi olarak geldim ki onun ismi Ahmed’dir, sonra o onlarla beyyinelerle gelince "bu apaçık bir sihir" dediler.
Hani Meryem oğlu İsa da demişti ki: Ey İsrailoğulları; muhakkak ki ben, size Allah'ın peygamberiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayan ve benden sonra gelecek, adı Ahmed olacak bir peygamberi de müjdeleyenim. Ama o, kendilerine açık burhanlarla gelince; bu, apaçık bir büyüdür, dediler.
Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler.
Meryem oğlu Îsâ da bir zaman (şöyle) demişdi: «Ey İsrâîl oğulları, ben size Allahın peygamberiyim. Benden evvelki Tevrâtı tasdıyk edici, benden sonra gelecek bir peygamberi de — ki adı Ahmed dir — müjdeleyici olarak (geldim)». Fakat o, kendilerine açık açık bürhanlar getirince «Bu, apâşikâr bir büyüdür» dediler.
Meryem oğlu İsa da: «Ey İsrailoğulları! Ben size gönderilmiş Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim» demişti. Fakat o kendilerine açık deliller getirince, «Bu apaçık bir büyüdür» dediler.
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ ٱلۡكَذِبَ وَهُوَ يُدۡعَىٰٓ إِلَى ٱلۡإِسۡلَٰمِۚ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ ٧
İslâm’a davet olunurken Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim de kim olabilir! Allah da zâlimler güruhunu muvaffak etmez.
İslama çağrıldığı halde. Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah; zalimler güruhunu hidayete erdirmez.
Kim, İslâm’a davet olunduğu hâlde, Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Kendisi İslama da'vet edilib dururken, Allaha karşı yalan uydurandan daha zaalim kimdir? Allah zaalimler güruhunu muvaffak etmez.
İslama çağrılırken Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
يُرِيدُونَ لِيُطۡفِـُٔواْ نُورَ ٱللَّهِ بِأَفۡوَٰهِهِمۡ وَٱللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِۦ وَلَوۡ كَرِهَ ٱلۡكَٰفِرُونَ ٨
İstiyorlar ki Allah’ın nûrunu ağızlarıyla söndürsünler, Allah ise nûrunu tamamlayacaktır, isterse kâfirler hoşlanmasınlar.
Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kafirler istemeseler de; Allah, nurunu tamamlayacaktır.
Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.
Onlar ağızlariyle Allahın nuurunu söndürmiye yelleniyorlar. Halbuki Allah, kendi nuurunu (bizzat) tamamlayıcıdır, kâfirler hoş görmese de.
Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.
هُوَ ٱلَّذِيٓ أَرۡسَلَ رَسُولَهُۥ بِٱلۡهُدَىٰ وَدِينِ ٱلۡحَقِّ لِيُظۡهِرَهُۥ عَلَى ٱلدِّينِ كُلِّهِۦ وَلَوۡ كَرِهَ ٱلۡمُشۡرِكُونَ ٩
O Allah’dır ki Resul’ünü hidayet kanunu ve hak dini ile gönderdi, onu her dinin üstüne çıkarmak için, isterse müşrikler hoşlanmasınlar.
Müşrikler istemeseler de; dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberlerini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur.
O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir.
O, peygamberini hidâyet ve hak dîn ile gönderendir. Çünkü O, bunu diğer bütün dînlerden üstün kılacakdır, müşriklerin hoşuna gitmese de.
Müşrikler istemese de dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O'dur.
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ هَلۡ أَدُلُّكُمۡ عَلَىٰ تِجَٰرَةٖ تُنجِيكُم مِّنۡ عَذَابٍ أَلِيمٖ ١٠
Ey o bütün iman edenler! Size öyle bir ticaret göstereyim mi ki sizleri elîm bir azâbdan kurtarır.
Ey iman edenler; sizi, elim azabtan kurtaracak bir ticareti göstereyim mi size?
Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size?
Ey îman edenler, — elem verici bir azâbdan sizi kurtaracak — bir ticâret (yolunu) göstereyim mi size?
Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?
تُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَتُجَٰهِدُونَ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ بِأَمۡوَٰلِكُمۡ وَأَنفُسِكُمۡۚ ذَٰلِكُمۡ خَيۡرٞ لَّكُمۡ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ ١١
Allah ve Resulü’ne iman edip mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda mücahede eylersiniz, bu sizin için çok hayırlıdır, eğer bilir iseniz.
Allah'a ve peygamberine iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad ederseniz. Eğer bilirseniz; bu sizin için çok daha hayırlıdır.
Allah’a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.
Allaha ve peygamberine îman (da sebat) eder, mallarınızla, canlarınızla da Allah yolunda çarpışırsınız. Bu, sizin için, eğer bilirseniz, çok hayırlıdır.
Allah'a ve Resulüne inanır, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz bu sizin için en iyi yoldur.
يَغۡفِرۡ لَكُمۡ ذُنُوبَكُمۡ وَيُدۡخِلۡكُمۡ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ وَمَسَٰكِنَ طَيِّبَةٗ فِي جَنَّٰتِ عَدۡنٖۚ ذَٰلِكَ ٱلۡفَوۡزُ ٱلۡعَظِيمُ ١٢
Günahlarınızı mağfiret buyurur ve sizi altından ırmaklar akar cennetlere ve Adn cennetlerinde hoş hoş meskenlere koyar, işte büyük kurtuluş "fevzi azîm" odur.
O; sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel yerlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
(Bunu yapınız ki) Allah, günahlarınızı bağışlasın, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koysun. İşte bu büyük başarıdır.
(Böyle yaparsanız O, sizin günâhlarınızı yarlığar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adin cennetlerindeki çok güzel saraylara sokar. İşte bu, en büyük kurtuluş (seâdet) dir.
Böyle yaparsanız Allah günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından akan cennetlere Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
وَأُخۡرَىٰ تُحِبُّونَهَاۖ نَصۡرٞ مِّنَ ٱللَّهِ وَفَتۡحٞ قَرِيبٞۗ وَبَشِّرِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ١٣
Diğer biri de ki onu seveceksiniz; Allah’dan nusrat ve yakın bir fetih, hem mü'minleri müjdele.
Seveceğiniz başka bir şey daha var; Allah katında yardım ve yakın bir fetih ve mü'minleri müjdele.
Seveceğiniz başka bir kazanç daha var: Allah’tan bir yardım ve yakın bir fetih (Mekke’nin fethi). (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele!
(Sizin için) seveceğiniz diğer (aacil bir ni'met) daha (var ki o da) Allahdan nusret ve yakın fetih (dir). (Habîbim) sen mü'minlere (bu nusreti ve fethi) müjdele.
Seveceğiniz bir şey daha var Allah'tan bir zafer ve yakın bir fetih, müminleri müjdele!
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ كُونُوٓاْ أَنصَارَ ٱللَّهِ كَمَا قَالَ عِيسَى ٱبۡنُ مَرۡيَمَ لِلۡحَوَارِيِّـۧنَ مَنۡ أَنصَارِيٓ إِلَى ٱللَّهِۖ قَالَ ٱلۡحَوَارِيُّونَ نَحۡنُ أَنصَارُ ٱللَّهِۖ فَـَٔامَنَت طَّآئِفَةٞ مِّنۢ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ وَكَفَرَت طَّآئِفَةٞۖ فَأَيَّدۡنَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ عَلَىٰ عَدُوِّهِمۡ فَأَصۡبَحُواْ ظَٰهِرِينَ ١٤
Ey o bütün iman edenler! Allah yardımcıları olunuz, Nitekim Meryem’in oğlu İsâ: "kim benim yardımcılarım Allah’a doğru?" dedi, Havâriyyun "biz Allah yardımcılarıyız" dediler. Bunun üzerine Ben-î İsraîl’den bir taife iman etti, bir taife de küfre gitti de biz iman edenleri düşmanlarına karşı teyid eyledik, o suretle onlar üstün olup yüze çıktılar.
Ey iman edenler; siz Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa, havarilere: Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kimlerdir? deyince, havariler demişlerdi ki: Biziz, Allah'ın yardımcıları. İsrailoğullarının bir takımı böylece inanmış, bir takımı da küfretmişti. Nihayet Biz, o iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik de böylece üstün geldiler.
Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun. Nasıl ki Meryem oğlu İsa da havarilere, “Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler de, “Biz Allah’ın yardımcılarıyız” demişlerdi. Bunun üzerine İsrailoğullarından bir kesim inanmış, bir kesim de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.
Ey îman edenler, Allahın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsâ (da) havaarîlerine «Allaha (müteveccih olarak) benim yardımcılarım kim (olacak)?» demiş, havaarîler de «Allahın yardımcı (kul) lan biziz» (diye) söylemişlerdi. İşte İsrâîl oğullarından bir zümre (ona) îman etmiş, bir zümre de küfürde kalmışdı. Nihayet biz, o îman edenleri düşmanlarına karşı destekledik de bu suretle gaalib (olarak) çıkdılar.
Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun! Tıpkı Meryem oğlu İsa'da havarilere: «Allah yolunda benim yardımcılarım kimdir?» dediğinde Havariler: «Allah yolunun yardımcıları biziz» demeleri gibi. İsrail oğullarından bir zümre inandı, bir zümre inkar etti. Biz de inananları, düşmanlarına karşı destekledik, onlar üstün geldiler.