بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

فَلَمَّا رَءَا ٱلْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَٰذَا رَبِّىۖ فَلَمَّآ أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِى رَبِّى لَأَكُونَنَّ مِنَ ٱلْقَوْمِ ٱلضَّآلِّينَ ٧٧

Sonra ayı doğar halde görünce de: «Bu mu benim Rabbim?!» demiş, fakat o da batıb gidince: «Andolsun, demişdi, eğer Rabbim bana hidâyet etmemiş olsaymış muhakkak sapanlar güruhundan olacakmışım».

– Hasan Basri Çantay

فَلَمَّا رَءَا ٱلشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَٰذَا رَبِّى هَٰذَآ أَكْبَرُۖ فَلَمَّآ أَفَلَتْ قَالَ يَٰقَوْمِ إِنِّى بَرِىٓءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ ٧٨

Sonra güneşi doğar vaz'iyyetde görünce de: «Bu mu imiş benim Rabbim?! Bu, hepsinden de büyük!» demiş, batınca da (şöyle) söylemişdi: «Ey kavmim, (Gördünüz ya, bunların hepsi fânî ve mahlukdur) Ben sizin (Allaha) eş katageldiğiniz nesnelerden kat'iyyen uzağım».

– Hasan Basri Çantay

إِنِّى وَجَّهْتُ وَجْهِىَ لِلَّذِى فَطَرَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ حَنِيفًاۖ وَمَآ أَنَاْ مِنَ ٱلْمُشْرِكِينَ ٧٩

«Şübhesiz ki ben, bir müvahhid (Allâhı bir tanıyıcı) olarak, yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allaha yöneltelim. Ben müşriklerden değilim».

– Hasan Basri Çantay

وَحَآجَّهُۥ قَوْمُهُۥۚ قَالَ أَتُحَٰٓجُّوٓنِّى فِى ٱللَّهِ وَقَدْ هَدَىٰنِۚ وَلَآ أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِۦٓ إِلَّآ أَن يَشَآءَ رَبِّى شَيْـًٔاۗ وَسِعَ رَبِّى كُلَّ شَىْءٍ عِلْمًاۗ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ ٨٠

Kavmi ona (düşmanca ve câhilce) hüccet getirmiye kalkışdı. O dedi ki: «Allah beni doğru yola iletmişken siz benimle Onun hakkında haalâ çekişiyor musunuz? Ben Ona eş tanıdığınız şeylerden (hiç bir zaman) korkmam. Meğer ki Rabbim (hakkımda) bir şey (bir felâket) dilemis olsun. Rabbimin ilmi her şey'e sargın ve taşkındır. Haalâ düşünüb öğüd almayacak mısınız»?

– Hasan Basri Çantay

وَكَيْفَ أَخَافُ مَآ أَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ أَنَّكُمْ أَشْرَكْتُم بِٱللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِۦ عَلَيْكُمْ سُلْطَٰنًاۚ فَأَىُّ ٱلْفَرِيقَيْنِ أَحَقُّ بِٱلْأَمْنِۖ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ٨١

«Hem Allahın size (haklarında) hiç bir delîl ve bürhan indirmediği şeyleri siz (Ona) eş tanıdığınızdan korkmazken ben eş tutduğunuz o nesnelerden nasıl korkarım? Şimdi biliyorsanız (söyleyin) iki zümreden hangisi (korkudan) emîn olmıya daha lâyıkdır?»

– Hasan Basri Çantay

ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُوٓاْ إِيمَٰنَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمُ ٱلْأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ ٨٢

Îman edenler, bununla beraber îmanlarını haksızlıkla da bulaşdırmayanlar, işte (ancak) onlardır ki (korkudan) emîn olmak hakkı kendilerinindir. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir.

– Hasan Basri Çantay

وَتِلْكَ حُجَّتُنَآ ءَاتَيْنَٰهَآ إِبْرَٰهِيمَ عَلَىٰ قَوْمِهِۦۚ نَرْفَعُ دَرَجَٰتٍ مَّن نَّشَآءُۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ ٨٣

İşte bunlar kavmine karşı İbrâhîme ver (ib öğret) diğimiz hüccetlerdi. Biz kimi dilersek onu derece derece yükseltiriz. Şübhe yok ki Rabbin tam hikmet saahibidir, hakkıyle bilendir.

– Hasan Basri Çantay

وَوَهَبْنَا لَهُۥٓ إِسْحَٰقَ وَيَعْقُوبَۚ كُلًّا هَدَيْنَاۚ وَنُوحًا هَدَيْنَا مِن قَبْلُۖ وَمِن ذُرِّيَّتِهِۦ دَاوُۥدَ وَسُلَيْمَٰنَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَىٰ وَهَٰرُونَۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ ٨٤

Biz ona İshak ile Ya'kubu ihsan etdik ve her birini hidâyete (nübüvvete) erdirdik. Daha evvel de Nuhu ve onun neslinden Dâvudu, Süleymanı, Eyyubu, Yusufu, Musâyı ve Hârunu hidâyete (nübüvvete) kavuşdurduk. Biz iyi hareket edenleri işte böyle mükâfatlandırırız.

– Hasan Basri Çantay

وَزَكَرِيَّا وَيَحْيَىٰ وَعِيسَىٰ وَإِلْيَاسَۖ كُلٌّ مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ٨٥

Zekeriyyâya, Yahyâya, İsâya, İlyâsa da (böyle hidâyet verdik). (Onların) hepsi saalihlerdendi.

– Hasan Basri Çantay

وَإِسْمَٰعِيلَ وَٱلْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًاۚ وَكُلًّا فَضَّلْنَا عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ ٨٦

İsmâîli, Elyasa'ı, Yunusu, Lutu da (hidâyete iletdik). Her birine âlemlerin üstünde yüksek meziyyetler verdik.

– Hasan Basri Çantay

وَمِنْ ءَابَآئِهِمْ وَذُرِّيَّٰتِهِمْ وَإِخْوَٰنِهِمْۖ وَٱجْتَبَيْنَٰهُمْ وَهَدَيْنَٰهُمْ إِلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ ٨٧

Onların babalarından, zürriyyetlerinden, biraderlerinden kimini de (yine üstün imtiyazlara mazhar etdik), onları seçdik, onları doğru bir yola götürdük.

– Hasan Basri Çantay

AYARLAR
Okuyucu