بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قُلْ أَرَءَيْتَكُمْ إِنْ أَتَىٰكُمْ عَذَابُ ٱللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ ٱلسَّاعَةُ أَغَيْرَ ٱللَّهِ تَدْعُونَ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٤٠

De ki: bir düşünürmüsün kendinizi? eğer Allah’ın azabı başınıza gelir veya o saat başınıza gelirse Allah’dan başkasına mı duâ edersiniz? eğer doğru söylerseniz söyleyin bakayım?

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Bana haber verir misiniz, eğer üzerinize Allah'ın azabı gelse veya size kıyamet gelirse; Allah'tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer sadıklardan iseniz.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda) siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer (putların size yararı dokunduğu iddianızda) doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın).

— Diyanet İşleri

De ki: «Bana haber verir misin: Eğer size Allahın azabı gelir, yahud size kıyamet gelib çatarsa Allahdan başkasını mı çağıracaksınız? Eğer (putlarınızın şefaatçi olduğunu söylemekde) saadık (adamlar) iseniz (çağırın onları bakayım)»!

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Eğer başınıza Allah'ın azabı kıyamet ile yüzyüze gelseniz, doğru konuşacaksanız söyleyin bakalım acaba (bu durumda) Allah'dan başkasına mı yalvarırsınız?

— Seyyid Kutub

بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِن شَآءَ وَتَنسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ ﴿٤١

Doğrusu yalnız ona duâ edersiniz de dilerse o feryada geldiğiniz belâyı üzerinizden kaldırır ve o lâhza siz o şirk koşduklarınızın hepsini unutursunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, ancak O'nu çağırırsınız da; isterse çağırdığınız şeyi giderir ve siz de şirk koştuğunuz eşleri unutursunuz.

— İbni Kesir

Hayır! (Bu durumda) yalnız O’na dua edersiniz, O da dilerse (kurtulmak için) dua ettiğiniz sıkıntıyı giderir ve siz o an Allah’a ortak koştuklarınızı unutursunuz.

— Diyanet İşleri

Hayır, (putlarınızı değil) ancak Onu (Allâhı) çağırır (Ona düâ ve iltica eder) siniz. O da kendisine çağırdığınız her hangi bir şey'i (belâyı), dilerse, açar (önler, giderir) ve (o vakit) siz (Allaha) eş tutmakda olduğunuz şeyleri (putları hatırınıza bile getirmeyerek) unutursunuz.

— Hasan Basri Çantay

Hayır, sırf O'na yalvarırsınız, O da dilerse feryadınıza konu olan belayı başınızdan aldırır, o zaman O'na koştuğunuz ortakları unutuverirsiniz.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَآ إِلَىٰٓ أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ فَأَخَذْنَٰهُم بِٱلْبَأْسَآءِ وَٱلضَّرَّآءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ ﴿٤٢

Celâlim Hakkı için senden önce bir takım ümmetlere Resuller gönderdik dinlemediler de onları şiddetler ve zaruretlerle sıktık gerek ki yalvarsınlar diye.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Yalvarsınlar diye, onları darlık ve sıkıntıya soktuk.

— İbni Kesir

Andolsun, senden önce birtakım ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla yakaladık.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz, senden evvelki ümmetlere de peygamberler gönderdik de (küfr-ü inkârlarından dolayı) kendilerini çetin bir yoksullukla, çeşitli hastalıkla yakaladık, olur ki yalvarırlar, (tevbe ederler diye).

— Hasan Basri Çantay

Senden önceki birçok ümmetlere peygamberler gönderdik, dinlemediler. Bunun üzerine ola ki, bize yalvarırlar diye kendilerini sıkıntılara ve belâlara çarptırdık.

— Seyyid Kutub

فَلَوْلَآ إِذْ جَآءَهُم بَأْسُنَا تَضَرَّعُواْ وَلَٰكِن قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيْطَٰنُ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ ﴿٤٣

Hiç olmazsa böyle tazyikımız geldiği vakit bâri yalvarsaydılar ve lâkin kalbleri katılaşmış, şeytan da her ne yapıyorlar ise kendilerine süslü göstermişti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, hiç değilse kendilerine bir azabımız geldiği zaman; yalvarmalı değiller miydi? Fakat kalbleri katılaşmış, şeytan da onlara yaptıklarını süsleyip püslemişti.

— İbni Kesir

Hiç olmazsa onlara azabımız geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya.. Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti.

— Diyanet İşleri

İşte onlar kendilerine (öyle) bir azabımız gelib çatdığı zaman olsun yalvarmalı değil miydiler? Fakat yürekleri katılaşmış, şeytan da yapmakda oldukları (ma'siyetleri) süsleyib püslemişdi.

— Hasan Basri Çantay

Bari sıkıntılarımız başlarına gelince bize yalvarsalardı ya! Fakat kalbleri katılaştı ve şeytan yaptıkları her şeyi onlara cazip gösterdi.

— Seyyid Kutub

فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِۦ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَٰبَ كُلِّ شَىْءٍ حَتَّىٰٓ إِذَا فَرِحُواْ بِمَآ أُوتُوٓاْ أَخَذْنَٰهُم بَغْتَةً فَإِذَا هُم مُّبْلِسُونَ ﴿٤٤

Bu sebeble vaktâki edilen ihtarları unuttular, üzerlerine her şeyin kapılarını açıverdik, nihayet kendilerine verilen bu genişlik ve serbeslik ile tam ferahlandıkları sırada ansızın tuttuk kendilerini yakalayıverdik ne bakarsın hepsi bir anda bütün ümidlerinden mahrum düştüler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, kendilerine hatırlatılan şeyleri unutunca; Biz de kendilerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilen o şeyler yüzünden sevinince; onları, ansızın yakaladık ve bütün ümitlerinden mahrum kaldılar.

— İbni Kesir

Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar.

— Diyanet İşleri

Onun için bunlar kendilerine ne hatırlatıldı, öğüd verildiyse onları unutunca üzerlerine her şey'in (her zevkin, her nimetin) kapılarını açdık, nihayet kendilerine verilen o şeyler (o genişlik ve o serbestlik) yüzünden (tam şımarıb) ferahlandıkları vakit da onları ansızın tutub yakalayıverdik ve artık o anda onlar bütün ümîdlerinden mahrum kaldılar.

— Hasan Basri Çantay

Onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca bütün nimetlerin kapılarını yüzlerine açtık, nihayet sahip oldukları nimetler yüzünden şımarıklığa kapıldıklarında kendilerini ansızın, kıskıvrak yakalayıverdik de bütün ümitleri suya düştü!

— Seyyid Kutub

فَقُطِعَ دَابِرُ ٱلْقَوْمِ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْۚ وَٱلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٤٥

Artık o zulmedip duran kavmin kökü kesilmişti, hamdolsun Allah’a o Rabb’ül-âlemîn’e.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve böylece zulmedenler güruhunun kökü kesilmişti. Hamd, alemlerin Rabbı olan Allah'a mahsustur.

— İbni Kesir

Böylece zulmeden o toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

— Diyanet İşleri

İşte bu suretle, zulm edenler güruhunun ardı arkası kesilmişdi. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allahındır.

— Hasan Basri Çantay

Böylece, alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun ki, zalimler güruhunun arkası kesildi, soyu kurudu.

— Seyyid Kutub

قُلْ أَرَءَيْتُمْ إِنْ أَخَذَ ٱللَّهُ سَمْعَكُمْ وَأَبْصَٰرَكُمْ وَخَتَمَ عَلَىٰ قُلُوبِكُم مَّنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ ٱللَّهِ يَأْتِيكُم بِهِۗ ٱنظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ ٱلْءَايَٰتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ ﴿٤٦

De ki söyleyin bakayım: Eğer Allah sizin kulaklarınızı ve gözlerinizi alıverir ve kalblerinizi mühürleyiverirse kimdir Allah’dan başka bir ilâh ki onu size getirip verecek? Bak biz âyetlerimizi nasıl evirib çevirip türlü suretlere sokuyoruz? Sonra da onlar nasıl geçiveriyorlar?

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Bana haber verir misiniz; eğer Allah, kulağınızı, gözlerinizi alır ve kalblerinizin üstüne mühür vurursa; Allah'tan başka onları size getirecek ilah kimdir? Bak, ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz da sonra onlar yüz çeviriyorlar.

— İbni Kesir

De ki: “Ne dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı ve gözlerinizi alır, kalplerinizi de mühürlerse, Allah’tan başka onu size (geri) getirecek ilâh kimmiş?” Bak, biz âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz, sonra onlar nasıl yüz çeviriyorlar?

— Diyanet İşleri

(Habîbim, Mekkelilere) de ki: «Bana haber verin: Eğer Allah kulağınızı, gözlerinizi al (ıb sizi sağır ve kör bırak) ırsa, kalblerinizin üstüne bir de mühür vurursa Allahdan başka onları size getirecek tanrı kimdir»? Bak, âyetlerimizi türlü türlü nasıl açıklıyoruz da onlar yine (bu âyetlerimizden) yüz çeviriyorlar.

— Hasan Basri Çantay

De ki, 'Eğer Allah kulaklarını sağır, gözlerini kör etse ve kalplerinize mühür vursa, acaba Allah'dan başka hangi ilâh bunları size geri verebilir?' Nasıl ayetlerimizi çeşitli açılardan açıkladığımızı ve sonradan onların nasıl yüz çevirdiklerini görüyor musun?

— Seyyid Kutub

قُلْ أَرَءَيْتَكُمْ إِنْ أَتَىٰكُمْ عَذَابُ ٱللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا ٱلْقَوْمُ ٱلظَّٰلِمُونَ ﴿٤٧

De ki: Gördün mü kendinizi: Şayed Allah’ın azâbı ansızın yahûd açıktan başınıza geliverirse zalimler gürûhundan başkası mı helâk olacak?

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Bana haber verir misiniz; Allah'ın azabı siz ansızın ve açıkça gelirse; zalimler güruhundan başka kimse helake uğratılmış olur mu?

— İbni Kesir

De ki: “Ne dersiniz, Allah’ın azabı size beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse, zalimler toplumundan başkası mı helâk edilecek?”

— Diyanet İşleri

De ki: «Bana haber verin: Eğer Allahın azabı ansızın (habersizce), yahud açıkdan açığa gelib size çatarsa zaalimler güruhundan başkası helake uğratılmış olur mu»?

— Hasan Basri Çantay

De ki, 'Ne sanıyorsunuz, eğer ansızın ya da açık bir şekilde size Allah'ın azabı gelse, zalimler güruhundan başkası mı helâk olur?'

— Seyyid Kutub

وَمَا نُرْسِلُ ٱلْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَۖ فَمَنْ ءَامَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٤٨

Biz o gönderilen peygamberi ancak rahmetimizin müjdecileri, ve azâbımızın habercileri olmak üzere göndeririz, onun için kim iman edip salâh yolunu tutarsa onlara korku yoktur ve mahzun olacaklar onlar değildir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, peygamberleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz. Öyleyse her kim ki inanır ve ıslah ederse; artık onlar için korku yoktur. Ve onlar üzülecek de değillerdir.

— İbni Kesir

Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.

— Diyanet İşleri

Biz peygamberleri rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın habercileri olmakdan başka (hal ve sıfatlarla) göndermeyiz. O halde kim îman eder ve (kendini) düzeltirse onların üzerine hiç bir korku yokdur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.

— Hasan Basri Çantay

Biz peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini ıslah ederse onlar için korku söz konusu değildir, onlar hiç üzülmezler de.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا يَمَسُّهُمُ ٱلْعَذَابُ بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ ﴿٤٩

Âyetlerimize yalan diyenlerdir ki fiskı âdet edindikleri için kendilerine azâb dokunacaktır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ayetlerimizi yalanlayanlara ise fasıklık eder olmalarından dolayı azab dokunacaktır.

— İbni Kesir

Âyetlerimizi yalanlayanlara ise, yapmakta oldukları fasıklık sebebiyle azap dokunacaktır.

— Diyanet İşleri

Âyetlerimizi yalan sayanlar (a gelince:) Onlara da, sapmış oldukları fısk yüzünden, azâb dokunacakdır.

— Hasan Basri Çantay

Ayetlerimizi yalanlayanlar ise fasıklıklarından, yoldan çıkmalarından ötürü azaba çarpılırlar.

— Seyyid Kutub

قُل لَّآ أَقُولُ لَكُمْ عِندِى خَزَآئِنُ ٱللَّهِ وَلَآ أَعْلَمُ ٱلْغَيْبَ وَلَآ أَقُولُ لَكُمْ إِنِّى مَلَكٌۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰٓ إِلَىَّۚ قُلْ هَلْ يَسْتَوِى ٱلْأَعْمَىٰ وَٱلْبَصِيرُۚ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ ﴿٥٠

De ki «ben size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demem gaybı da bilmem, size «ben Melekim»; de demem, ben ancak bana verilen vahye ittiba' ederim»; de ki: Kör, görenle bir olur mu? Artık bir düşünmez misiniz?».

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben, gaybı da bilmem. Ve size bir melek olduğumu da söylemiyorum. Ben; bana vahyolunandan başkasına uymam. De ki: Hiç görenle görmeyen bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?

— İbni Kesir

De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum.” De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?”

— Diyanet İşleri

De ki: «Size benim yanımda Allahın hazîneleri var demiyorum. Ben gaybı bilmem. Size hakıykat ben bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyolunmakda olan (Kur'an) dan başkasına uymam. De ki: «Görmeyenle gören bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz»?

— Hasan Basri Çantay

De ki; «Ben size Allah'ın hazineleri elimin altındadır» demiyorum. Size meleğim de demiyorum. Sadece bana indirilen vahye uyuyorum. Hiç kör ile gören bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?»

— Seyyid Kutub

AYARLAR