بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ٱنظُرۡ كَيۡفَ كَذَبُواْ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمۡۚ وَضَلَّ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَفۡتَرُونَ ٢٤
Bak vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler, gâib oluverdi de kendilerinden o uydurdukları ma'budlar.
Bak, kendilerine nasıl yalan söylediler? Yalan yere uydurdukları kendilerinden nasıl kayboluverdi?
Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve iftira edip durdukları şeyler (uydurma ilâhları) onları nasıl yüzüstü bırakıp kayboluverdi?
Bak, vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler, düzmekde» oldukları şeyler (o yapma tanrılar) da (nasıl) kendilerinden ayrılıb gaaib oldu!
Kendileri aleyhinde nasıl yalan söylediklerini ve uydurma ilâhları tarafından nasıl yüzüstü bırakıldıklarını görüyor musun?
وَمِنۡهُم مَّن يَسۡتَمِعُ إِلَيۡكَۖ وَجَعَلۡنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ أَكِنَّةً أَن يَفۡقَهُوهُ وَفِيٓ ءَاذَانِهِمۡ وَقۡرٗاۚ وَإِن يَرَوۡاْ كُلَّ ءَايَةٖ لَّا يُؤۡمِنُواْ بِهَاۖ حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءُوكَ يُجَٰدِلُونَكَ يَقُولُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ ٢٥
İçlerinden kimi de vardır seni Kur'an okurken dinler fakat biz onların kalblerine onu zevkiyle anlamalarına mani' kabuklar geçirmişizdir, kulaklarında da bir ağırlık vardır, her mu'cizeyi görseler de iman etmezler, hattâ sana geldiklerinde seninle cidal yapmağa kalkışarak der ki o hak tanımaz kâfirler: "bu, eskilerin esatirinden başka bir şey değil".
İçlerinden seni dinleyenler vardır. Halbuki Biz, onu anlarlar diye, kalblerine örtüler, kulaklarına da ağrılık koyduk. Onlar her ayeti görseler de yine inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde, seninle çekişirler. O küfredenler derler ki; Bu, eskilerin masallarından başka birşey değildir.
İçlerinden, (Kur’an okurken) seni dinleyenler de var. Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler.
İçlerinden sana kulak verib de (okuduğun Kur'ânı) dinleyenler vardır. Halbuki biz, onu iyice anlayabilmelerine mâni olmak için yüreklerinin üstüne perdeler, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. Onlar (istedikleri) her mu'cizeyi görseler yine ona inanmazlar. Hattâ o küfredenler sana geldikleri zaman seninle çekişmiye kalkışarak: «Bu (Kur'an), eskilerin masallarından başka (bir şey) değildir der (ler).
Onların içinde seni dinleyenler vardır, biz onların kalblerini, Kur'an'ı anlamalarına engel oluşturacak biçimde, perdeledik, kulaklarını da sağırlaştırdık. Bu yüzden her türlü mucizeyi görseler bile ona inanmazlar. Nitekim bu kâfirler tartışmak için yanına geldiklerinde sana «Bu Kur'an, eskilerin masallarından başka bir şey değildir» derler.
وَهُمۡ يَنۡهَوۡنَ عَنۡهُ وَيَنۡـَٔوۡنَ عَنۡهُۖ وَإِن يُهۡلِكُونَ إِلَّآ أَنفُسَهُمۡ وَمَا يَشۡعُرُونَ ٢٦
O birileri ise hem ona yaklaşmaktan nehyederler, hemde kendileri ondan uzaklaşırlar ve bu suretle mücerred nefislerini helâk ederler de farkına varmazlar.
Onlar, hem bundan vazgeçirmeye çalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Onlar sadece kendilerini helake sürüklerler de farkına varmazlar.
Onlar başkalarını ondan (Kur’an’dan) alıkoyarlar, hem de kendileri ondan uzak kalırlar. Onlar farkına varmaksızın, ancak kendilerini helâk ediyorlar.
Onlar, hem (insanları) bundan (peygambere yaklaşmakdan) vaz geçirmiye çalışırlar, hem kendileri ondan uzaklaşırlar. Onlar bilmeyerek kendilerinden başkasını helake sürüklemiş olmuyorlar.
Hem başkalarını Kur'an'dan uzak tutuyorlar, hem de kendileri ondan uzak duruyorlar. Böylece aslında kendilerini mahvediyorlar, ama bunun farkında değildirler.
وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذۡ وُقِفُواْ عَلَى ٱلنَّارِ فَقَالُواْ يَٰلَيۡتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِـَٔايَٰتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ٢٧
Görsen, ateşin başına durdurulub da: ah! dedikleri vakit: ah nolurdu bir geri çevrilsek de Rabbimiz’in âyetlerini inkâr etmesek mü'minlerden olsaktı.
Bir görsen; ateşin başında durdukları: Keşke geri döndürülseydik ve Rabbımızın ayetlerini yalan saymasaydık da mü'minlerden olsaydık, dedikleri zaman.
Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak” dedikleri vakit (hâllerini) bir görsen!
Onlar ateşin karşısında durdurulub da: «Ah bize ne olurdu, (dünyâya) bir geri döndürülseydik, Rabbimizin âyetlerini yalan saymasaydık, îman edenlerden olsaydık» dedikleri zaman (onları) bir görsen!
Cehennemin başında durdurulduklarında onların «Ah ne olaydı, dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden olsak» dediklerini keşki görseydin!
بَلۡ بَدَا لَهُم مَّا كَانُواْ يُخۡفُونَ مِن قَبۡلُۖ وَلَوۡ رُدُّواْ لَعَادُواْ لِمَا نُهُواْ عَنۡهُ وَإِنَّهُمۡ لَكَٰذِبُونَ ٢٨
Hayır evvelce gizleyib durdukları karşılarına çıktı da ondan, yoksa geri çevrilselerdi mutlak o nehyedildikleri fenalığa yine döneceklerdi, şüphesiz onlar yalancılardır.
Hayır, öteden beri gizleyegeldikleri şeylerle karşılarına çıktık. Eğer geri döndürülselerdi yine kendilerine yasaklanan şeylere döneceklerdi. Doğrusu onlar, yalancılardır.
Hayır, (bu yakınmaları) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü (de ondan). Eğer çevrilselerdi, elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar.
Hayır, öteden beri gizleyegeldikleri, şeyler açıkça karşılarına dikilib çıkdı (ğından böyle söylüyorlar. Yoksa) geri gönderilseler bile yine vaz geçirilmek istendikleri şeylere döneceklerdir. Çünkü onlar, şübhesiz yalancıdırlar.
Hayır, sadece daha önce içlerinde sakladıklarının akıbeti önlerinde belirdi (diye böyle hayıflanıyorlar. Yoksa) eğer dünyaya geri gönderilseler yine sakındırıldıkları yola dönerler. Onlar gerçekten yalancıdırlar.
وَقَالُوٓاْ إِنۡ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا ٱلدُّنۡيَا وَمَا نَحۡنُ بِمَبۡعُوثِينَ ٢٩
Yine dönüp: "hayat, sırf dünya hayatımızdan ibaret, biz bir daha dirilecek değiliz" diyeceklerdi.
Ve dediler ki: Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ve biz dirilecek değiliz.
Derler ki: “Hayat ancak dünya hayatımızdır. Artık biz bir daha diriltilecek de değiliz.”
Dediler ki: (Bu) dünyâ hayâtımızdan başka bir hayat yokdur. Biz bir daha diriltilecekler değiliz».
Onlar «Hayat, sadece dünyadaki hayatımızdan ibarettir, bir daha diriltilecek değiliz» dediler.
وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذۡ وُقِفُواْ عَلَىٰ رَبِّهِمۡۚ قَالَ أَلَيۡسَ هَٰذَا بِٱلۡحَقِّۚ قَالُواْ بَلَىٰ وَرَبِّنَاۚ قَالَ فَذُوقُواْ ٱلۡعَذَابَ بِمَا كُنتُمۡ تَكۡفُرُونَ ٣٠
Hem görsen onları: Rableri’nin huzuruna durdukları vakit! nasıl, diyecek; şu gördüğünüz hak değil mi imiş? Evet, Rabbimiz hakkı için diyecekler, o halde buyuracak: tadın azabı, küfrettiğinizin cezası.
Bir görseydin eğer; Rabblarının huzurunda durdukları zaman, O: Bu, hak değil miymiş? deyince; onlar da: Rabbımız hakkı için evet, derler. Allah da buyurur ki: Öyleyse küfür edegeldiğinizden dolayı tadın azabı.
Rab’lerinin huzurunda durduruldukları vakit (hâllerini) bir görsen! (Allah) diyecek ki: “Nasıl, şu (dirilmek) gerçek değil miymiş?” Onlar, “Evet, Rabbimize andolsun ki, gerçekmiş” diyecekler. (Allah), “Öyleyse inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı!” diyecek.
Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman sen (onları) bir görsen! (O vakit Allah) «Şu (âlem) hak değil miymiş?» demiş, onlar da «Rabbimize andolsun, evet» demişlerdir (diyeceklerdir). «Öyle ise, dedi (diyecek), küfür (ve inkâr) edegeldiğiniz şeyler yüzünden tadın azabı»!
Onları Rabblerinin huzuruna çıkarıldıkları zaman keşki görsen! Allah, onlara «yeniden dirilmek gerçek değilmiymiş?» der. Onlar «Rabbimiz hakkı için, evet» derler. Allah da onlara «O halde inkârcılığınızdan dolayı azabı çekiniz» der.
قَدۡ خَسِرَ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَآءِ ٱللَّهِۖ حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَتۡهُمُ ٱلسَّاعَةُ بَغۡتَةٗ قَالُواْ يَٰحَسۡرَتَنَا عَلَىٰ مَا فَرَّطۡنَا فِيهَا وَهُمۡ يَحۡمِلُونَ أَوۡزَارَهُمۡ عَلَىٰ ظُهُورِهِمۡۚ أَلَا سَآءَ مَا يَزِرُونَ ٣١
Hakikat hüsranda kaldı o: Allah’ın karşısına çıkacaklarını inkâr eden kimseler ki nihayet saat gelip ansızın kendilerini bastırıverince "eyvah! hayatta yaptığımız taksirlerden dolayı hasretlerimize bak" derler o dem ki bütün veballerini sırtlarına yüklenmiş götürüyorlardır, bak ki ne fena yükler götürüyorlar!
Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar; gerçekten kaybetmişlerdir. Nihayet kıyamet ansızın gelip çattığı zaman; yüklerini sırtlarına yüklenerek: Orada yaptığımız eksiklerden dolayı yazıklar olsun bize, derler. Dikkat edin, ne kötüdür yüklendikleri şeyler.
Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o saat (kıyamet) gelip çatınca, bütün günahlarını sırtlarına yüklenerek, “Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!” diyecekler. Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür!
Allahın huzuruna çıkmayı yalan sayanlar gerçek en büyük ziyana uğramışdır. Nihayet kendilerine ansızın kıyamet günü çatdığı zaman, onlar (günâh) yüklerini sırtlarının üstüne yükleyerek, demişler (diyecekler) ki: «orada (Hayatda) yapdığımız taksirlerden dolayı eyvah bize!.. Dikkat edin, ne kötüdür o yüklenib taşıyacakları şeyler!
Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten mahvolmuşlardır. Sonunda Kıyamet günü ansızın gelip çatınca sırtlarında taşıdıkları günah yükü altında «Eyvah, dünyada kaçırdığımız fırsatlara!» derler. Hey, sırtlarında taşıdıkları o yük, ne kötü bir yüktür!
وَمَا ٱلۡحَيَوٰةُ ٱلدُّنۡيَآ إِلَّا لَعِبٞ وَلَهۡوٞۖ وَلَلدَّارُ ٱلۡأٓخِرَةُ خَيۡرٞ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ ٣٢
Dünya hayat, bir oyundan, bir oyalanmadan başka nedir? Elbette dâr-i Âhiret korunan müttekıler için daha hayırlıdır, hâlâ akıllanmayacak mısınız?
Dünya hayatı; ancak oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise; müttakiler için daha hayırlıdır. Hala aklınızı başınıza almayacak mısınız?
Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
Dünyâ hayâtı bir oyundan, bir oyalanmadan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu ise sakınacaklar (takvaaya erecekler) için elbet daha hayırlıdır. Haalâ aklınız başınıza gelmeyecek mi?
Dünya hayatı, oyundan ve eğlenceden başka bir şey değildir. Oysa günahlardan sakınanlar için Ahiret yurdu daha hayırlıdır. Buna aklınız ermiyor mu?
قَدۡ نَعۡلَمُ إِنَّهُۥ لَيَحۡزُنُكَ ٱلَّذِي يَقُولُونَۖ فَإِنَّهُمۡ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَٰكِنَّ ٱلظَّٰلِمِينَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ يَجۡحَدُونَ ٣٣
Celâlim Hakk’ı için biliyoruz ki söyledikleri lâf seni cidden incitiyor, maamafih onların yalancı dedikleri sen değilsin, lâkin zalimler Allah’ın âyetlerine cehudluk ediyorlar.
Gerçekyen biliyoruz ki; söyledikleri söz, seni üzüyor. Onlar, hakikatte seni yalanlamıyorlar. Lakin o zalimler, Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar.
Ey Muhammed! Biz çok iyi biliyoruz ki söyledikleri elbette seni incitiyor. Onlar gerçekte seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler Allah’ın âyetlerini inadına inkâr ediyorlar.
(Habîbim) şu hakıykatı çok iyi biliyoruz ki onların söyleyegeldikleri (sözler) seni her halde tasaya düşürüyor. Onlar hakıykatde seni yalanlamıyorlar, fakat o zaalimler bile bile Allahın âyetlerini inkâr ediyorlar.
Onların sözlerinin seni üzdüğünü biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar.
وَلَقَدۡ كُذِّبَتۡ رُسُلٞ مِّن قَبۡلِكَ فَصَبَرُواْ عَلَىٰ مَا كُذِّبُواْ وَأُوذُواْ حَتَّىٰٓ أَتَىٰهُمۡ نَصۡرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَٰتِ ٱللَّهِۚ وَلَقَدۡ جَآءَكَ مِن نَّبَإِيْ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ٣٤
Celâlîm Hakkı için senden önce gönderilen peygamberler tekzib olundu da tekzib ve ezâ edilmelerine karşı sabrettiler, nihayet kendilerine nusratımız geldi, öyle ya Allah’ın kelimâtı va'dini değiştirebilecek hiç bir kuvvet yoktur, alimAllah sana mürselîn kıssalarından haber de geldi.
Andolsun ki; senden önce de nice peygamberler yalanlandı da yalanlanmalarına ve eziyyet edilmelerine sabrettiler. Nihayet onlara yardımımız gelip yetişti. Allah'ın kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Andolsun ki; peygamberlerin haberinden bir kısmı sana gelmiştir.
Andolsun ki, senden önce de birçok Peygamberler yalanlanmıştı da onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabretmişler ve nihayet kendilerine yardımımız yetişmişti. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek bir güç de yoktur. Andolsun peygamberler ile ilgili haberlerin bir kısmı sana gelmiş bulunuyor.
Andolsun, senden evvelki peygamberler (in kendileri) yalanlanmadı da tekzîb edildikleri ve ezaya uğratıldıkları şeylere karşı sabr etmişlerdi. Nihayet onlara yardımımız gelib yetişdi. Allahın kelimelerini (katlananlar hakkındaki nusret va'dini) değişdirebilecek (hiç bir ferd ve kuvvet) yokdur. Andolsun, (tarafımdan) gönderilen (o peygamber) lerin haberinden bir kısmı sana da geldi.
Andolsun, senden önce nice peygamberler yalanlandı ve kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlamalarına ve sıkıştırılmaya katlandılar. Allah'ın sözlerini değiştirebilecek yoktur; and olsun ki: Peygamberlerin haberi sana da geldi.