بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَإِن يَمْسَسْكَ ٱللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُۥٓ إِلَّا هُوَۖ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ ﴿١٧

Eğer Allah sana bir keder dokundurursa onu ondan başka açacak yoktur ve eğer sana bir hayır dokundurursa yine O her şeye kadirdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer Allah, sana bir sıkıntı dokundurursa; onu kendisinden başka giderecek hiçbir kimse yoktur. Şayet sana bir de hayır dokundurursa; işte O; her şeye Kadir'dir.

— İbni Kesir

Şayet Allah sana bir zarar dokundursa, bunu O’ndan başka giderecek yoktur. Fakat sana bir hayır dokunduracak olsa onu da kimse gideremez. Bil ki O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

— Diyanet İşleri

Eğer Allah sana bir belâ dokundurursa onu kendisinden başka hiç bir giderici yokdur. Eğer sana bir hayır (ve ni'met) de dokundurursa... İşte O, her şey'e hakkıyle kaadirdir.

— Hasan Basri Çantay

Eğer Allah başına bir musibet verirse onu O'ndan başka hiç kimse gideremez. Eğer sana bir iyilik verirse, kuşkusuz O'nun gücü her şeye yeter.

— Seyyid Kutub

وَهُوَ ٱلْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِۦۚ وَهُوَ ٱلْحَكِيمُ ٱلْخَبِيرُ ﴿١٨

Kullarının üstünde kahir O, Hakim O, habîr O.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O; kullarının üstünde yegane mutasarrıftır. Ve O; Hakim'dir, Habir'dir.

— İbni Kesir

O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.

— Diyanet İşleri

O, kullarının üstünde (eşsiz) kahr (galebe ve tasarruf) saahibidir. O, yegâne hüküm ve hikmet saahibidir, her şeyden hakkıyle haberdârdır.

— Hasan Basri Çantay

Kulları üzerinde kesin egemendir. O'nun yaptığı her şey yerindedir, O her şeyden haberdardır.

— Seyyid Kutub

قُلْ أَىُّ شَىْءٍ أَكْبَرُ شَهَٰدَةًۖ قُلِ ٱللَّهُۖ شَهِيدٌۢ بَيْنِى وَبَيْنَكُمْۚ وَأُوحِىَ إِلَىَّ هَٰذَا ٱلْقُرْءَانُ لِأُنذِرَكُم بِهِۦ وَمَنۢ بَلَغَۚ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ ٱللَّهِ ءَالِهَةً أُخْرَىٰۚ قُل لَّآ أَشْهَدُۚ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَٰحِدٌ وَإِنَّنِى بَرِىٓءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ ﴿١٩

De ki: "Hangi şey şehadetçe en büyüktür?" De ki "Allah şâhid benimle sizin aranızda" ve bana bu Kur'ân vahy olundu ki sizi ve her kime isterse onu bununla inzar edeyim. Ya siz, Allah ile beraber diğer ilâhlar olduğuna gerçekten şehadet mi ediyorsunuz? De ki: Ben şehadet etmem, De ki hakikat ancak şu; O bir tek ilâh, ve şüphesizki ben sizin şeriklerinizden tamamen beriyim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Şahid olarak hangi şey daha büyüktür? De ki: Benimle sizin aranızda Allah şahiddir. Bu Kur'an; bana sizi de, ulaştığı kimseleri de, uyarmam için vahyolundu. Allah ile beraber başka tanrılar olduğuna siz mi şahidlik ediyorsunuz? De ki: Ben şehadet etmem. De ki: O, ancak bir tanrıdır. Ve ben, gerçekten sizin şirk koştuklarınızdan uzağım.

— İbni Kesir

De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”

— Diyanet İşleri

De ki: «Şâhid olmak bakımından hangi şey daha büyük?» De ki: «Benimle sizin aranızda (hak peygamber olduğuma) Allah hakkıyle şâhiddir. Şu Kur'an bana — sizi de, (sizden sonra) erişen (ler) i de inzâr etmekliğim için — vahyolundu. Allahla beraber başka tanrılar da olduğuna gerçekden siz mi şâhidlik ediyorsunuz»? De ki: «Ben (buna) şâhidlik etmem». De ki: «O, ancak bir tek Tanrıdır ve sizin eş tutmakda olduğunuz nesnelerle muhakkak ki benim bir ilişiğim yokdur».

— Hasan Basri Çantay

De ki; «En büyük şahitlik kiminkidir?» De ki; «Benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an, gerek sizi gerekse ulaştığı herkesi uyarayım diye bana vahyedildi, sizler Allah ile birlikte başka ilâhlar olduğuna mı şahadet ediyorsunuz?» De ki; «Ben buna şahadet etmem; 'De ki; «O tek bir ilahtır ve ben sizin O'na koştuğunuz ortaklardan uzağım»

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ ءَاتَيْنَٰهُمُ ٱلْكِتَٰبَ يَعْرِفُونَهُۥ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَآءَهُمُۘ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٢٠

Kendilerine kitâp verdiğimiz ümmetlerin uleması o Peygamber’i kendi oğullarını bilir gibi bilirler, kendilerine yazık edenlerdir ki ancak iman getirmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine kitab verdiklerimiz; onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Nefislerini ziyana uğratanlar, işte onlar inanmazlar.

— İbni Kesir

Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi) kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar.

— Diyanet İşleri

Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler onu (o hak peygamberi) öz oğullarını nasıl tanıyorlarsa öyle tanırlar. Nefislerini hüsrana uğratanlar (yok mu?) işte onlardır ki (peygambere) inanmazlar.

— Hasan Basri Çantay

Kendilerine kitap verdiklerimiz, Peygamberi ve Kur'an'ı tıpkı çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Fakat kendilerine kıyanlar var ya, onlar asla inanmazlar.

— Seyyid Kutub

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ ٱفْتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِـَٔايَٰتِهِۦٓۗ إِنَّهُۥ لَا يُفْلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ ﴿٢١

Allah’a iftira ederek yalan uyduran veya onun âyetlerine yalan diyen kimseden daha zalim kim olabilir? Şüphe yok ki zalimler felâh bulmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah'a karşı yalan uyduran ve ayetlerini yalan sayandan daha zalim kimdir? Muhakkak ki zalimler, felaha ermezler.

— İbni Kesir

Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.

— Diyanet İşleri

Allaha karşı bir yalan uydurandan, yahud onun âyetlerini yalan sayandan daha zaalim de kimdir? Şu muhakkak ki o zaalimler muradlarına ermeyecekdir.

— Hasan Basri Çantay

Allah hakkında yalan uydurarak O'na iftira edenden ya da O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç kuşkusuz zalimler kurtuluşa eremezler.

— Seyyid Kutub

وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوٓاْ أَيْنَ شُرَكَآؤُكُمُ ٱلَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ ﴿٢٢

Hele hepsini mahşere toplayacağımız, sonra o şirk koşanlara diyeceğimiz gün: Hani nerede o sizin ilah olduğunu iddia ettiğiniz şerikleriniz?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onların hepsini toplayıp sonra da şirk koşanlara: Nerede iddia ettiğiniz ortaklarınız? diyeceğimiz gün.

— İbni Kesir

Onları tümüyle (mahşere) toplayıp da Allah’a ortak koşanlara, “Nerede, ilâh olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?” diyeceğimiz günü hatırla.

— Diyanet İşleri

Hele onları hep birden toplayacağımız ve (bundan) sonra Allaha eş tutanlara: «Nerde (tapındığınız ve) boş yere da'vâsını gütdüğünüz ortaklarınız? diyeceğimiz gün...

— Hasan Basri Çantay

O gün onların tümünü bir yere toplarız da sonra Allah'a ortak koşanlara «Hani, nerede Allah'ın ortakları olduklarını sandıklarınız?» diye sorarız.

— Seyyid Kutub

ثُمَّ لَمْ تَكُن فِتْنَتُهُمْ إِلَّآ أَن قَالُواْ وَٱللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ ﴿٢٣

Sonra başka fitnelik edemiyecekler sade şöyle diyecekler: Rabbimiz Allah’a yemin ederiz: VAllahi bizler müşrik değil idik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra onların sadece: Andolsun Allah'a ki, ey Rabbımız; bizler müşriklerden değildik, demelerinden başka çareleri kalmaz.

— İbni Kesir

Sonunda onların manevraları, “Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz (O’na) ortak koşanlar değildik” demelerinden başka bir şey olmayacaktır.

— Diyanet İşleri

(Bu suâlden) sonra (gûyâ kurtulabilmeleri için) onların (baş vuracakları) fitne: «Rabbimiz olan (Sen) Allaha andederiz ki biz eş tutanlardan değildik» dedelerinden başka (bir şey) olmadı (olmayacakdır).

— Hasan Basri Çantay

Sonra bu müşrikliklerinin «Vallahi, ey Rabbimiz, biz müşrik değildik» demelerinden başka bir akıbetleri olmaz.

— Seyyid Kutub

ٱنظُرْ كَيْفَ كَذَبُواْ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْۚ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ ﴿٢٤

Bak vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler, gâib oluverdi de kendilerinden o uydurdukları ma'budlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bak, kendilerine nasıl yalan söylediler? Yalan yere uydurdukları kendilerinden nasıl kayboluverdi?

— İbni Kesir

Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve iftira edip durdukları şeyler (uydurma ilâhları) onları nasıl yüzüstü bırakıp kayboluverdi?

— Diyanet İşleri

Bak, vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler, düzmekde» oldukları şeyler (o yapma tanrılar) da (nasıl) kendilerinden ayrılıb gaaib oldu!

— Hasan Basri Çantay

Kendileri aleyhinde nasıl yalan söylediklerini ve uydurma ilâhları tarafından nasıl yüzüstü bırakıldıklarını görüyor musun?

— Seyyid Kutub

وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَۖ وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِىٓ ءَاذَانِهِمْ وَقْرًاۚ وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ ءَايَةٍ لَّا يُؤْمِنُواْ بِهَاۚ حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءُوكَ يُجَٰدِلُونَكَ يَقُولُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِنْ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٢٥

İçlerinden kimi de vardır seni Kur'an okurken dinler fakat biz onların kalblerine onu zevkiyle anlamalarına mani' kabuklar geçirmişizdir, kulaklarında da bir ağırlık vardır, her mu'cizeyi görseler de iman etmezler, hattâ sana geldiklerinde seninle cidal yapmağa kalkışarak der ki o hak tanımaz kâfirler: "bu, eskilerin esatirinden başka bir şey değil".

— Elmalılı Hamdi Yazır

İçlerinden seni dinleyenler vardır. Halbuki Biz, onu anlarlar diye, kalblerine örtüler, kulaklarına da ağrılık koyduk. Onlar her ayeti görseler de yine inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde, seninle çekişirler. O küfredenler derler ki; Bu, eskilerin masallarından başka birşey değildir.

— İbni Kesir

İçlerinden, (Kur’an okurken) seni dinleyenler de var. Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler.

— Diyanet İşleri

İçlerinden sana kulak verib de (okuduğun Kur'ânı) dinleyenler vardır. Halbuki biz, onu iyice anlayabilmelerine mâni olmak için yüreklerinin üstüne perdeler, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. Onlar (istedikleri) her mu'cizeyi görseler yine ona inanmazlar. Hattâ o küfredenler sana geldikleri zaman seninle çekişmiye kalkışarak: «Bu (Kur'an), eskilerin masallarından başka (bir şey) değildir der (ler).

— Hasan Basri Çantay

Onların içinde seni dinleyenler vardır, biz onların kalblerini, Kur'an'ı anlamalarına engel oluşturacak biçimde, perdeledik, kulaklarını da sağırlaştırdık. Bu yüzden her türlü mucizeyi görseler bile ona inanmazlar. Nitekim bu kâfirler tartışmak için yanına geldiklerinde sana «Bu Kur'an, eskilerin masallarından başka bir şey değildir» derler.

— Seyyid Kutub

وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْـَٔوْنَ عَنْهُۖ وَإِن يُهْلِكُونَ إِلَّآ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ﴿٢٦

O birileri ise hem ona yaklaşmaktan nehyederler, hemde kendileri ondan uzaklaşırlar ve bu suretle mücerred nefislerini helâk ederler de farkına varmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, hem bundan vazgeçirmeye çalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Onlar sadece kendilerini helake sürüklerler de farkına varmazlar.

— İbni Kesir

Onlar başkalarını ondan (Kur’an’dan) alıkoyarlar, hem de kendileri ondan uzak kalırlar. Onlar farkına varmaksızın, ancak kendilerini helâk ediyorlar.

— Diyanet İşleri

Onlar, hem (insanları) bundan (peygambere yaklaşmakdan) vaz geçirmiye çalışırlar, hem kendileri ondan uzaklaşırlar. Onlar bilmeyerek kendilerinden başkasını helake sürüklemiş olmuyorlar.

— Hasan Basri Çantay

Hem başkalarını Kur'an'dan uzak tutuyorlar, hem de kendileri ondan uzak duruyorlar. Böylece aslında kendilerini mahvediyorlar, ama bunun farkında değildirler.

— Seyyid Kutub

وَلَوْ تَرَىٰٓ إِذْ وُقِفُواْ عَلَى ٱلنَّارِ فَقَالُواْ يَٰلَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِـَٔايَٰتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿٢٧

Görsen, ateşin başına durdurulub da: ah! dedikleri vakit: ah nolurdu bir geri çevrilsek de Rabbimiz’in âyetlerini inkâr etmesek mü'minlerden olsaktı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir görsen; ateşin başında durdukları: Keşke geri döndürülseydik ve Rabbımızın ayetlerini yalan saymasaydık da mü'minlerden olsaydık, dedikleri zaman.

— İbni Kesir

Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak” dedikleri vakit (hâllerini) bir görsen!

— Diyanet İşleri

Onlar ateşin karşısında durdurulub da: «Ah bize ne olurdu, (dünyâya) bir geri döndürülseydik, Rabbimizin âyetlerini yalan saymasaydık, îman edenlerden olsaydık» dedikleri zaman (onları) bir görsen!

— Hasan Basri Çantay

Cehennemin başında durdurulduklarında onların «Ah ne olaydı, dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden olsak» dediklerini keşki görseydin!

— Seyyid Kutub

AYARLAR