بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ ٱللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ ٱلْحَقِّ وَلَا يَكُونُواْ كَٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلْكِتَٰبَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ ٱلْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْۖ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَٰسِقُونَ ﴿١٦

îman edenlerin, Allâhı ve Hakdan ineni zikr için, kalblerinin saygı ile yumuşaması zamanı halâ gelmedi mi? Onlar, daha evvel kendilerine kitâb verilib de üzerlerinden uzun zaman geçmiş, artık kalbleri kararmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan bir çoğu (dînlerinden çıkmış) faasıklardı.

— Hasan Basri Çantay

ٱعْلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ يُحْىِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ ٱلْءَايَٰتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿١٧

Şu hakıykatı bilin ki Allah yere, ölümünden sonra, can veriyor. Muhakkak ki biz, aklınız ersin diye, size âyetleri açıkça bildirdik.

— Hasan Basri Çantay

إِنَّ ٱلْمُصَّدِّقِينَ وَٱلْمُصَّدِّقَٰتِ وَأَقْرَضُواْ ٱللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَٰعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ أَجْرٌ كَرِيمٌ ﴿١٨

Hakıykat, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allaha karz-ı hasenle Ödüne verenler (yok mu?) onlar (ın mükâfatı) kat kat artırılır. Onlar için çok şerefli (başka) bir mükâfat da vardır.

— Hasan Basri Çantay

وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ بِٱللَّهِ وَرُسُلِهِۦٓ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلصِّدِّيقُونَۖ وَٱلشُّهَدَآءُ عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْۖ وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَكَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَآ أُوْلَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلْجَحِيمِ ﴿١٩

Allaha ve peygamberlerine îman edenler (yok mu?) Onlar sözü özü doğru olanlar, Allah için şâhidlik edenlerdir. Onların hem mükâfatları, hem nuurları vardır. Küfredenler (e), âyetlerimizi yalan sayanlar (a gelince:) Onlar da cehennemin yaranıdırlar.

— Hasan Basri Çantay

ٱعْلَمُوٓاْ أَنَّمَا ٱلْحَيَوٰةُ ٱلدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌۢ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِى ٱلْأَمْوَٰلِ وَٱلْأَوْلَٰدِۖ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ ٱلْكُفَّارَ نَبَاتُهُۥ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَىٰهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَٰمًاۖ وَفِى ٱلْءَاخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ ٱللَّهِ وَرِضْوَٰنٌۚ وَمَا ٱلْحَيَوٰةُ ٱلدُّنْيَآ إِلَّا مَتَٰعُ ٱلْغُرُورِ ﴿٢٠

Bilin ki (âhiret kazancına yer vermeyen) dünyâ hayâtı ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süsdür, aranızda bir öğünüşdür. Mallarda ve evlâdlarda bir çoğalışdır. (Bunun) misâli, bitirdiği nebat ekicilerin hoşuna giden bir yağmur gibidir. (Fakat) sonra o (nebat) kurur da sen (onu) sapsarı bir haale getirilmiş görürsün. Sonra da o, bir çörçöp olur. Âhiretde çetin azâb vardır, Allahdan mağfiret ve rızaa vardır. Dünyâ hayâtı (ndan fâidelenmek) bir aldanış fâidesinden başka (bir şey) değildir.

— Hasan Basri Çantay

سَابِقُوٓاْ إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ ءَامَنُواْ بِٱللَّهِ وَرُسُلِهِۦۚ ذَٰلِكَ فَضْلُ ٱللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَآءُۚ وَٱللَّهُ ذُو ٱلْفَضْلِ ٱلْعَظِيمِ ﴿٢١

Rabbinizden mağfirete ve — genişliği yerle, göğün eni kadar olan, Allaha ve peygamberlerine îman edenler için hazırlanmış bulunan — cennete (ulaşmak) için yarış yapıb kazanın. İşte bu, Allahın fazl (-u kerem) idir ki onu kime dilerse ona verir. Allah, büyük fazl (-u inayet) saahibidir.

— Hasan Basri Çantay

مَآ أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ فِى ٱلْأَرْضِ وَلَا فِىٓ أَنفُسِكُمْ إِلَّا فِى كِتَٰبٍ مِّن قَبْلِ أَن نَّبْرَأَهَآۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى ٱللَّهِ يَسِيرٌ ﴿٢٢

(Gerek) yerde, (gerek) nefislerinizde herhangi bir musîybet vukua gelmemişdir ki bu, bizim onu yaratmamızdan evvel mutlakaa bir kitabda (yazılmış) dir. Şübhesiz ki bu, Allaha göre kolaydır.

— Hasan Basri Çantay

لِّكَيْلَا تَأْسَوْاْ عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا تَفْرَحُواْ بِمَآ ءَاتَىٰكُمْۗ وَٱللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ ﴿٢٣

(Allah bunu) elinizden çıkana tasalanmayasınız, Onun size verdiği ile sevinip şımarmayasınız diye (yazmışdır). Allah çok böbürlenen her kibirliyi sevmez.

— Hasan Basri Çantay

ٱلَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ ٱلنَّاسَ بِٱلْبُخْلِۗ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلْغَنِىُّ ٱلْحَمِيدُ ﴿٢٤

Onlar cimrilik yapanlar insanlara da cimriliği emredenlerdir. Kim arka dönerse şübhe yokdur ki Allah, her şeyden müstağnî, bütün hamdlere lâyık olanın ta kendisidir.

— Hasan Basri Çantay

لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِٱلْبَيِّنَٰتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْمِيزَانَ لِيَقُومَ ٱلنَّاسُ بِٱلْقِسْطِۖ وَأَنزَلْنَا ٱلْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَٰفِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ ٱللَّهُ مَن يَنصُرُهُۥ وَرُسُلَهُۥ بِٱلْغَيْبِۚ إِنَّ ٱللَّهَ قَوِىٌّ عَزِيزٌ ﴿٢٥

Andolsun ki biz elçilerimizi açık açık bürhanlarla gönderdik ve insanların adaleti ayakda tutmaları için, beraberlerinde de kitabı ve mîzânı indirdik. Bir de kendisinde hem çetin bir sertlik, hem insanlar için menfaatler bulunan demiri indirdik. Çünkü (bununla) Allah, kendisine ve peygamberlerine gıyaben kimlerin yardım edeceğini belli edecekdir. Şübhesiz ki Allah, en büyük kuvvet saahibidir, yegâne gaalibdir.

— Hasan Basri Çantay

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا وَإِبْرَٰهِيمَ وَجَعَلْنَا فِى ذُرِّيَّتِهِمَا ٱلنُّبُوَّةَ وَٱلْكِتَٰبَۖ فَمِنْهُم مُّهْتَدٍۖ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَٰسِقُونَ ﴿٢٦

Andolsun biz Nuuhu ve İbrâhîmi (peygamber olarak) gönderdik. Peygamberliği de, kitabı da onların nesillerine verdik. Binnetîce içlerinden doğru yolu bulanlar var (idiyse de) bir çoku da faasık kimselerdi onların.

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR