بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَأَمَّآ إِن كَانَ مِنَ ٱلۡمُقَرَّبِينَ ٨٨
Amma o mukarrebînden ise artık.
Eğer o kişi gözdelerden ise;
(88-89) Fakat (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
Şimdi, (ölene gelince) eğer o, mukarreblerden ise,
Eğer ölmek üzere olan kişi Allah'a yakın olanlardan ise;
فَرَوۡحٞ وَرَيۡحَانٞ وَجَنَّتُ نَعِيمٖ ٨٩
Bir revh-u reyhan ve bir cenneti ne'îm.
Rahatlık, güzel rızık ve Naim cenneti.
(88-89) Fakat (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
artık rahatlık, güzel rızık ve Naıym cenneti (onundur).
Esenlik, hoş kokulu çiçekler ve bol nimetli cennet onu bekliyor
وَأَمَّآ إِن كَانَ مِنۡ أَصۡحَٰبِ ٱلۡيَمِينِ ٩٠
Ve amma Ashab-ı yemîn’den ise.
Şayet sağcılardan ise;
(90-91) Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir.
Eğer sağcılardan ise,
Eğer adam defteri sağdan verileceklerden ise,
فَسَلَٰمٞ لَّكَ مِنۡ أَصۡحَٰبِ ٱلۡيَمِينِ ٩١
Artık selâm sana Ashab-ı yemîn’den.
Selem sana sağcılardan.
(90-91) Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir.
Artık sağcılardan selâm sana!
Defterlerini sağdan alacak olan arkadaşlarının selâmı var sana.
وَأَمَّآ إِن كَانَ مِنَ ٱلۡمُكَذِّبِينَ ٱلضَّآلِّينَ ٩٢
Ve amma o tekzib eden.
Eğer sapık yalanlayıcılardan ise;
(92-93) Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
Amma eğer tekzîbcilerden, sapıklardansa,
Eğer adam sapık bir inkarcı ise,
فَنُزُلٞ مِّنۡ حَمِيمٖ ٩٣
Sapgınlardan ise her halde konukluğu hamîm.
İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet,
(92-93) Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
işte (ona da) kaynar sudan bir ziyafet!
O kaynar su sunularak ağırlanır.
وَتَصۡلِيَةُ جَحِيمٍ ٩٤
Ve yaslanacağı Cahîmdir.
Ve cehenneme atılış.
Bir de cehenneme atılma vardır.
ve cehenneme bir atılış.
Ve cehenneme atılır.
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ ٱلۡيَقِينِ ٩٥
İşte budur hakikat hakk’ul-yakîn.
Şüphesiz ki bu; kesin gerçeğin kendisidir.
Şüphesiz bu, kesin gerçektir.
Şübhesiz ki bu elbette kat'î bilgi (veren) hakıykatın ta kendisidir.
Bu kesin gerçektir.
فَسَبِّحۡ بِٱسۡمِ رَبِّكَ ٱلۡعَظِيمِ ٩٦
Hayti tesbih et Rabbi’ne azîm ismiyle.
Öyleyse Rabbını büyük adıyla tesbih et.
Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.
Haydi Rabbini o büyük adiyle tesbih (ve tenzîh) et.
Öyleyse yüce Rabbinin adını noksanlıklardan tenzih et.